Osmanlı Mimarisi Hakkında Bilgi, Dönemleri ve Örnek Mimari Yapılar

0
Advertisement

Osmanlı’nın kuruluşundan Cumhuriyet döneminde kadar ki mimarlık faaliyetlerindeki türler, dönemler ve yapı türleri ile özellikleri hakkında bilgi.

Osmanlı Mimarisi

Osmanlı Mimarisi Hakkında Bilgi

Osmanlılar 14.-16. yüzyıllar arasında anıtsal yapılar ortaya koydular. 600 yıllık süreyi kapsayan Osmanlı mimarlığını birkaç bölümde incelemek gerekir.

Başlangıç (Erken Osmanlı ya da İlk Osmanlı) dönemi:

Kuruluş’tan 1453’e kadar geçen süre içinde, en çok cami yapıldı. Payeli, çok kubbeli, tek kubbeli ve zaviyeli, yani yan mekânlı camiler olmak üzere üçe ayrılır. Payeli çok kubbeli camiler, genellikle ulu camiler tipini oluşturur. Bursa’da Yıldırım Bayezit’in yaptırdığı Ulucami (1399) ile Gelibolu’daki Büyük Cami, Filibe’de Hüdavendigâr (1389) camileri bu tipe örnek olarak gösterilebilir. Tek kubbeli camiler ise, 1333’te İznik’te Hacı Özbek Camisi ile başlar. İznik’teki bir başka cami olan Yeşilcami de buna örnektir. Bursa’da ise Alaattin Bey Camisi, Mudurnu’daki Yıldırım Bayezit Camisi, İnönü’deki Hoca Yadirgâr Camisi bu tipe örnektir. Zaviyeli camilere gelince, son cemaat yerinden sonra, kubbeli bölümlerden oluşur. Bunun ilk örneği Bursa’daki Orhan Camisi’dir. Bu cami tipine Filibe, Amasya, Edirne ve Üsküp gibi kentlerde de rastlanır.

İznik Hacı Özbek Camisi

İznik Hacı Özbek Camisi

Klasik Dönem (1453-1720).

Fatih Sultan Mehmet ile II. Bayezit’in İstanbul’da yaptırdığı eserler, bu türün ilk örnekleridir, Mimar Sinan’ın 16. yüzyılda yaptığı eserler ise, bu dönemin en gözde başeserleri oldu. Klasik dönem mimarlığında iç süsleme ve çini, mermer ve tahta sıva üzerine kalem işi süslemeler doruk noktasında bir güzelliğe erişti. Bayezit Camisi ile başlayan klasik dönem cami tiplerine Kasımpaşa’daki Piyale Paşa Camisi örnek gösterilebilir. Edirne’deki Üç Şerefelı Cami, İstanbul’daki Mahmut Paşa Camisi, Şehzade Camisi, Süleymaniye Camisi, Edirne’deki Selimiye Camisi, İstanbul Edirnekapı ve Üsküdar’ daki Mihrimah camileri başlıca klasik dönem eserlerdir.

Kasımpaşa'daki Piyale Paşa Cami

Kasımpaşa’daki Piyale Paşa Cami

Dış etkiler dönemi.

Bu dönemi, Lâle devri, Türk barok, Türk ampir ve eklektik olmak üzere dört dönemde ele almak gerekir:

Advertisement
Lâle Devri (1720-1740):

18. yüzyılın başından sonra Osmanlı mimarlığındaki anlayış, klasik gelenekten ayrılmaya başladı. Dönemin simgesi olan lale, mimarlıkta da bir simge oldu. Başta camiler olmak üzere, çeşmelerde ve sebillerde de dönemin özelliklerini yansıttı. İstanbul Üsküdar’daki Yeni Valide Camisi, Hekimoğlu Ali Paşa Camisi, İstanbul’da Damat İbrahim Paşa Camisi, Zeynep Sultan Camisi bu dönemin başlıca eserleridir.

Barok Dönem.

Avrupa’da görülen barok üslubun özelliklerin taşıyan mimarlık eserlerinin yapıldığı dönemdir. Türk zevkinin çok az temsil edildiği ve ana öğeleri dışında kaldığı bu dönemde yapılan eserlerin başlıcaları, İstanbul Laleli ve Nuruosmaniye camileridir. Bunlardan başka İstanbul Beylerbeyi Camisi, Selimiye Camisi, yeniden yapılan Fatih Camisi ile Bursa’ daki Emir Sultan Camisi, Türk barok dönemi eserleri arasında yer alır.

Selimiye Camii

Selimiye Camii

Ampir Dönem.

Tek kubbeli camilerin temsil ettiği dönemdir. Bu üsluptaki eserler ise Nusretiye, Ortaköy, Dolmabahçe camileri, I. Mahmut Türbesi, Çevri Kalfa İlkokulu ve Alay Köşkü’dür.

Ortaköy Camii

Ortaköy Camii

Eklektik dönem.

Çoğunluğu yabancı mimarlar tarafından yapılan eserlerdir. Bunlar İstanbul Çırağan Sarayı, Aksaray Valide Camisi ile bunların iç süslemeleri bu dönemin özelliklerini taşır.

Çırağan Sarayı

Çırağan Sarayı

Neo-klasik dönem.

1890-1930 arasında Türk sanatına damgasını vuran eserlerin yapıldığı dönemdir. Bu üslupta eski klasik dönem eserlerinin benzerini modern biçimde ortaya koyma çabasının ağır bastığı görülür. Bu eserler arasında İstanbul’daki Laleli Hava Kurumu Evleri (bugün Ramada Oteli), IV. Vakıf Han, Sirkeci’deki Büyük Postane ve Ankara’daki Gazı Eğitim Enstitüsü (bugün Gazi Üniversitesi) gibi yapılar vardır. Osmanlı mimarlığnın özellikleri, camilerden sonra türbe ve medrese yapılarında görülür.

15.-17. yüzyıllar arasında görülen anıtsal türbeler, mimarlık açısından üstün özellikler taşırlar. Bu türbeler, Selçuklular döneminde Anadolu’da görülen sekizgen kenarlı ya da dönerli kümbetlerin, klasik Osmanlı mimarlık üslubuna göre, yuvarlak kasnak ve kubbeli tipini oluşturmaktadırlar. Medreseler ise, çok amaçlı bir yapı özelliği gösterir. Çoğu, meşruta halinde, cami, okul, medrese, imaret ve kitaplık bölümlerinden oluşur, genelde tek katlı olan medreseler, üç yandan at nalı biçiminde bir alan görüntüsü verirler ve üstleri kubbelidir. Bursa’daki Muradiye Medresesi tuğla işçiliğinin çok güzel örneklerini ortaya koyar.

Advertisement
Saatli Medrese

Saatli Medrese

Bunlardan başka Bursa’da yine II Murat tarafından yaptırılan Saatli Medrese, Fatih dönemine ait Peykler Medresesi sözü edilmeye değerdir. Sahn-ı Seman Medresesi, yanındaki öteki sosyal kurumlarla birlikte, büyük bir külliye oluşturur ve yalnızca medrese bölümünde on altı yapı vardır. Süleymaniye Darülhadisi de çok amaçlı ve çok bölümlü bir külliye biçimindedir. istanbul’da bunlardan başka, birçoğu camilere bitişik, pek çok medrese vardır.

Saraylar.
Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı

Osmanlı yönetim merkezini simgeleyen yapı olarak Topkapı Sarayı, Osmanlı klasik saray anlayışını bütünüyle ortaya koyar. Eklenen yapılarla gelişen ve hem padişahın oturduğu yer, hem de yönetimin gerçekleştirildiği merkez olarak işlev gören Topkapı Sarayı gösterişten uzak, ancak iç süsleme bakımından çok değerli bir sanat eseridir. Osmanlılar, Topkapı Sarayı‘ndan başka İstanbul’un çeşitli yerlerinde, küçük birer saray niteliği taşıyan köşkler ve kasırlar da yaptılar. Bu köşk ve kasırlar daha çok Boğaziçi, Haliç ve Üsküdar’da bulunuyordu. 19. yüzyıldan sonra, yine Boğaz kıyılarında, Avrupai tarzda birçok güzel saray yapıldı. Bunlar arasında Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Yıldız Sarayı, Göksu ve Ihlamur kasırları sayılabilir.

Hamamlar:

Osmanlı toplumu, temizlik konusunda titiz bir anlayış sergilemiştir. Bu bakımdan birçok hamam yapılmıştır. Büyük camilerin çevresinde ve çarşıların yakınlarında yapılan hamamlar, genelde üç bölümden oluşurlar.
a. Soyunma yeri (camikân),
b. Soğukluk,
c. Sıcaklık (ya da halvet).

İlk Osmanlı hamamları Bursa ve İznik’ te yapılmıştır. Daha sonra Edirne ve İstanbul’da birçok hamam yapıldı. Bunların başlıcaları: Bursa’daki Kaplıkça (1389), istanbul’daki en eski hamam olarak Samatya’daki Ağa Hamamı, Fatih Hamamı ve Mahmut Paşa Hamamı, yine Bursa’da Yeni Kaplıca, İstanbul’da Ayasofya Hamamı, Bayezit Hamamı, Süleymaniye Hamamı, Mihrimah Sultan Hamamı sayılabilir.

Hanlar ve Kervansaraylar.

Büyük bir avlu çevresinde, iki katlı bir yapı üslubuyla han ve kervansaraylar, ulaşım yolları üzerinde yolcu ve tüccarlara hizmet verirdi. Mimar Sinan’ın Lüleburgaz’da yaptığı Sokullu Mehmet Paşa Kervansarayı, Ilgın’daki Mustafa Paşa Kervansarayı, İstanbul Vefa’da Pertev Paşa Kervansarayı, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Kervansarayı, Kuşadası ve Ulukışla’daki Öküz Mehmet Paşa Kervansarayları sayılabilir. Hanlar, birer ticaret merkeziydiler. Daha küçük bir avlu etrafında sıralanan dükkânlar bulunurdu. Hanlar da çok katlı olabilirdi. İstanbul’daki başlıca hanlar arasında, Sırmakeş Hanı, Pirinç Hanı, Mahmut Paşa Hanı, Vezir Hanı sayılabilir.

Çarşı ve Bedestenler.
Kapalıçarşı

Kapalıçarşı

İstanbul’da bulunan Kapalıçarşı ile Mısır Çarşısı, Osmanlı çarşı mimarlığının en güzel örneklerini oluşturur. Yoğun iş etkinliklerinin görüldüğü çarşılar, kentin en merkezi yerlerinde yapılırdı. Bursa’daki Kapalıçarşı, Sipari Çarşısı ile Edirne’deki Arasta ve Ali Paşa çarşıları, İstanbul Kapalıçarşı’ya göre daha küçük boyutludur. Her türlü mal ve değerli eşyanın alınıp satıldığı bu çarşılar, tonoz kubbelerle örtülüdür. Yine kapalı çarşı tipindeki bedestenler de, özellikle antika eşya ve mücevher cinsi değerli eşyanın satıldığı yerlerdi. İstanbul’da Eski Bedesten, Sandal Bedesteni, Mahmut Paşa Bedesteni ile Edirne bedestenleri ünlüdür.

Çeşmeler.

Pertevniyal Sultan Çeşmesi

Osmanlı su mimarlığının en önemli yapılarıdır. Kente ulaşan sular, çeşitli sosyal kurumlara verildiği gibi, çeşme ve sebiller aracılığıyla da halkın yararına sunulurdu. Çeşme olgusu, Osmanlı Devleti’nin ilerleyen yıllarında, yapı türü olarak, büyük önem kazandı. Özellikle Lale Devri’nde birbirinden güzel çeşmeler yapılmıştır. Bunlardan Ayasofya’nın arkasındaki Sultan III. Ahmet’in yaptırdığı anıtsal çeşme çok yönlüdür. Üsküdar iskele Çeşmesi, Azapkapı Çeşmesi, Tophane Çeşmesi ünlü çeşmelerdir. Barok ve ampir dönemlerde yapılan çeşmelerin bazıları: Fatih’te Yusuf Efendi, Koska’da Ragıp Paşa, Laleli’de Laleli, Eyüp’te Mihrimah Sultan, Aksaray’da da Pertevniyal Sultan Çeşmesi ile Sirkeci’deki II. Abdülhamit çeşmeleri. Çeşmelerin yanı sıra, sebiller de halkın su gereksinmesinin karşılanmasında hizmet verdiler. Süleymaniye’de Mimar Sinan Sebili, Tophane’de Kılıç Ali Paşa Sebili, Bahçekapı’da İbrahim Paşa Sebili önde gelen örneklerdir.

Köprüler:
Tarihi Alifuatpaşa Köprüsü II.Beyazıt Köprüsü

Tarihi Alifuatpaşa Köprüsü II.Beyazıt Köprüsü

Osmanlılar, küçük dere ve akarsular üzerine tek gözlü, büyük akarsular üzerine ise çok gözlü birçok köprü yapmışlardır. Bursa ve Edirne yakınlarında yaptırılan köprüler, sanat değeri bakımından önemlidir. Edirne’ deki Eskiköprü, Saraçhane Köprüsü, Saray içi Köprüsü, Yeniköprü, Bayezit Köprüsü, Ergene Köprüsü ile Kırklareli sınırları içerisinde bulunan Babaeski Köprüsü ve İstanbul’daki Çekmece Köprüsü, bu alandaki en önemli örneklerdir.

Kaleler ve Surlar:

Selimiye Kışlası

Osmanlılar aldıkları kentlerde harap olan surları ve kale-lelri onararak daha kullanılır hale getirdiler. Boğaz’ın iki yakasındaki Anadoluhisarı ile Rumelihisarı önemlidir. Bu arada, özellikle Avrupa sınır boylarında birçok yeni kaleler de yaptılar. Bunların dışında, askeri amaçlı birçok kışla yaptıkları da görülmektedir. III. Selim‘in yaptırdığı Selimiye Kışlası en anıtsal olanıdır. Maçka’daki Taşkışla, Rami, Gümüşsüyü, Davutpaşa kışlaları da önemli askeri yapılardandır.

Advertisement


Leave A Reply