Peloponnesos Savaşı Sebepleri, Savaş Esnasında Yaşananlar ve Sonucu

0
Advertisement

Peloponnesos savaşı ile ilgili detaylı bilgi. Peloponnesos savaşı sebepleri, her iki tarafın savaş gücü, İyonya savaşı kısacası Peloponnesos ile ilgili herşey

Peloponnesos Savaşı

Savaşın Nedenleri :

Peloponnes harbinin nedenleri Eski Çağdan beri tarihçiler arasında bir çok tartışmalara yol açmıştır. M.Ö. 431 yılına doğru partilerin üstünde büyük bir devlet adamı düzeyine ulaşmış olan Perikles gerek sağ, gerek sol taraf partilerinin şiddetli hücumlarına uğramış ve bunlar tarafından bu harbe yol açan başlıca kişi olarak gösterilmiştir.

Bu hususu gerek Aristofanes’in komedyalarında, gerek Eforos’un tarihinde açıkça görmek mümkündür. Esasen harpten bir süre önce gittikçe kuvvetlenen muhalifler Perikles’in hayat arkadaşı Aspasia’dan başka yakın adamlarından heykeltraş Fidias’ı, filozof Anaksagoras’ı mahkemeye vererek dışa sürmüşlerdi. Peloponnes savaşı tarihçisi Tukidides başlı başına bir fikir ve sanat anıtı olan ünlü eserinde bu tezin büsbütün tersini iddia etmekte, insanlık tarihinde ilk kez olayların gerçek nedenlerini görünürdeki nedenlerinden ayırt ettikten sonra harbin asıl nedeni olarak Pers harplerinden sonra Atina’nın gerek siyasal, gerek ekonomik alanda pek fazla güçlenmesini ve başta Sparta olmak üzere Peloponneslileri kuşkulandırmış olmasını ileri sürmekte, görünürdeki nedenler arasında ise Korint’le bu şehrin kolonisi Korkira arasında çıkan anlaşmazlığa Atina’nın karışmasını görmektedir.

Fakat teşkilat ve bünye bakımından birbirinden çok farklı iki siyasal birliğin başında bulunan en güçlü iki Yunan devleti ve bunların müttefikleri arasında patlak veren bu harpte her şeyden önce ekonomik nedenler büyük bir rol oynamış olsa gerektir. Atina ticaret ve sanayiinin, Ege bölgesine egemen olduktan sonra, Adriyatik denizi ve İtalya’ya kadar uzanması batı ülkeleriyle öteden beri ticarette bulunan Megara ve Korint gibi şehirleri Atina ile rekabet edemez duruma düşürmüştü.

Atina batı ülkelerine ihraç ettiği sanayi mamulleri ve sanat eserlerine karşılık buralardan en çok çeşitli madenler ve hububat ithal ediyordu.

Tüm batı ticareti Atina’ya inhisar edecekmiş ve Pire limanı bu ticaretin merkezi olacakmış gibi görünüyordu. Fakat böyle bir durum gerçekleştiği takdirde Peloponnes devletlerinin Atina’nın yalnız ekonomik değil, fakat siyasal nüfuzu altına girmeleri de mukadderdi. Çünkü bütün bu şehirler artan nüfuslarını besleyebilmeleri için batıdan besin maddeleri getirtmek zorundaydılar. Hatta batı ticaretiyle doğrudan doğruya ilgisi olmayan Sparta bile Peloponnes’in bir gün tümüyle Atina’nın nüfuzu altına gireceğinden kuşkulanıyor, Megara ve Korint gibi şehirlerin sonu gelmeyen sızlanmalarına kulak vermeye hazır bulunuyordu.

Advertisement

O esnada Atina batıdaki durumunu sağlamlamak için birtakım tedbirler almağa, Korkira ve Magera’yı ilgilendiren bazı problemleri kökünden çözmeye karar verdi. Yunanistan’la İtalya arasında bir çeşit köprü olan Korkira 435 yılından beri anaşehri Korint’le harp halinde idi. Gerçi Korint’liler Levkimne muharebesinde Korkira’lılara yenilmişler, fakat 433 yılına kadar donanmalarını yeniden düzenleyip güçlendirdikten sonra tekrar bu adaya karşı taarruza geçmişlerdi.

İki taraf kuvvetleri karşı karşıya durdukları esnada gerek Korint’liler, gerek Korkira’lılar Atina’ya elçiler göndererek bu şehirle ittifak yapmak istediler.

Atinalılar Korkira tarafını tuttular, fakat 446 barışına sadık kalarak bu ada ile yalnız tedafüi bir ittifak yaptılar . Aynı yıl içinde Atina’nın Korkira’ya göndermiş olduğu gemiler, Korint’le Korkira donanmaları arasında Sibota adaları yöresinde yapılan deniz muharebesine katılmakla beraber, Korint gemilerinin kesin bir sonuç almadan geri dönmelerine, bu suretle adanın taarruzdan kurtulmasına yol açtılar. Bununla beraber gerek bu ittifak, gerek bu muharebe Korint için büyük bir darbe oldu. Çünkü böylece batı yolu gerek Korkira’da, gerek İtalya ve Sicilya’da birçok üslere sahip olan Atina donanmasının kontrolü altına girmiş oluyordu. Sparta ve müttefikleri batı ülkeleriyle olan ilişkilerinden vazgeçip geçmemek hususunda kesin bir karar vermek zorunda idiler.

Bu durum karşısında Atinalılarla büsbütün düşman kesilen Korintliler Makedonya kralı Perdikkas’la birleşmek suretiyle eski bir Korint kolonisi, fakat Atina’nın müttefiki olan Potideia şehrinin Atina’dan ayrılmasına yardım ettiler, hatta oraya bir donanma ve asker göndererek Potideialılarla birlikte Atinalılara karşı savaşmağa başladılar ( 432 / 4 ), fakat yenilerek bu şehrin Atinalılar tarafından kuşatılmasını önleyemediler. Bu olay Peleponneslilerin 446 barışını bozmuş olduklarını açıkça gösteriyordu.

Perikles buna, bir halk meclisi kararı ile, Atina ve müttefiklerinin Peloponnes birliğinden olan Magera ile ticaret ilişkilerini kesti.

Yani bu şehri bir çeşit ekonomik ablukaya almak suretiyle karşılıkta bulundu. Sonraları komedya tarafından harbin başlıca nedeni olarak gösterilen bu abluka 446 barışına hiç de aykırı değildi. Perikles Magera’nın Atina’ya katılmasını hiçbir zaman hatırından geçirmemiş, yalnız Peloponneslilerin saldırıcı hareketleri ve Mageralılarla yapılan bazı sınır çarpışmaları karşısında sırf Atina’nın onurunu korumak için böyle bir tedbire başvurmak zorunda kalmıştı.

Bunun üzerine Sparta bir taraftan Argos’la birleşeceğini söyleyen Korint’in ültimatomu, diğer taraftan halk meclisinde çoğunluğu elinde bulunduran gençler partisinin kışkırtması ile harbe karar verdi. Peloponnesliler harbi başlatmak, fakat harp sorumluluğunu Atina’ya yüklemek için bir takım bahaneler bulmağa çalıştıkları Perikles’in Alkmaionid’lerden olmasından ötürü Atina’dan çıkarılması, Potideia muhasarasının ve Magera ablukasının kaldırılması gibi ağır isteklerde bulundular .

Bu isteklerin Atinalılar tarafından reddedileceğinden emin olan Peloponnesliler bu suretle harbin sorumlusu olarak Atina’yı ortaya koymak istiyorlardı. İşte o esnada Perikles tüm güç ve nüfuzunu gösterdi, halkı her biri hakaret sayılması gereken bu istekleri red ile harbi açık alınla göze almağa davet etti. Bununla beraber iki taraf arasında ilk zamanlar bir takım teklif, karşı teklifler ve bunların sonunda bazı görüşmeler oldu. Fakat Peloponnesliler son teklif olarak Attika-Delos deniz birliği üyelerine otonomilerinin geri verilmesini isteyip Atina’nın egemenliği altında ezilen şehirlerin kurtarıcısı olarak ortaya çıkınca Perikles 446 barışı hükümlerine uygun olarak tarafsız bir hakeme başvurulmasını istedi. Bu isteğin reddedilmesi üzerine harp patlak verdi.

Advertisement

Peloponnesos Savaşı

İki Tarafın Kuvvetleri :

Birbiriyle tam 27 yıl amansız bir surette boğuşacak olan iki taraf bünye ve güç bakımından birbirinden bir hayli değişikti. Peloponnes birliğinin başında bulunması dolayısıyla, Argos ve Ahhaya dışta kalmak üzere, tüm Peloponnes’i nüfuzu altında bulunduran İstmos bölgesinde Megara, orta Yunanistan’da Fokis, Lokris ve Boiotya’dan başka Korint’in batı kolonileri gibi müttefiklere sahip bulunan Sparta her şeyden önce bir tarım ülkesiydi. Bu yüzden donanması ve parası yoktu.

Peloponnesliler arasında en güçlü deniz devleti olan Korint’in donanması Korkira donanmasıyla bile başa çıkamamıştı. Buna karşılık Peloponneslilerin yaklaşık olarak 40,000 hoplitten meydana gelen kuvvetli bir kara ordusu vardı. Peloponnes birliğinin mali durumu hiçte iyi değildi. Bu birlik çok gevşek bir teşkilata sahip olduğundan, birleşik şehirler vergi vermediklerinden ve esasen Korint’ten başka şehirlerde para ekonomisi pek fazla gelişmemiş olduğundan bir birlik hazinesi meydana getirilememişti. Peloponnesliler para bulmak için Makedonya kıralı Perdikkas’a ve hatta Perslere başvurmuşlar, bazı Halkidike ve Sicilya şehirleriyle ittifaklar yapmak yolunu tutmuşlardı.

Atina ise aşağı yukarı 2 milyon nüfuslu Attika-Delos deniz birliğini hegemonyası altında tutuyordu.

Plataiai, Navpaktos, Akarmanya ve Korkira ile ittifaklar yapmış bulunuyordu. Atina’nın asıl gücü denizde idi. 431 yılında Atina donanmasının savaşçı kısmının 300, ihtiyat kısmının ise 100 gemiden ibaret olduğu tahmin ediliyor.

Bu donanmaya Sakız, Midilli ve Korfu gemilerinin de katıldığı da düşünülecek olursa Atina’nın o zamana kadar Akdeniz’de vücude getirilmiş en büyük donanmaya sahip olduğu anlaşılır. Tukidides kara ordusunun 13000 hoplitten meydana geldiğini bildirmektedir. Fakat bunlardan 3000 i Potideia önlerinde, 1600 ü Halkidike şehirlerinde bulunduklarından Atina’nın Yunanistan’da kullanacağı kara kuvveti 8400 hoplitten ibaret olduğu kalıyordu. Fakat bunlara 1200 kadar süvari ve 1600 okçunun da katıldığı anlaşılıyor. Tahkimat işlerinde kullanılan gençler ve yaşları 50 yi geçen erkeklerin sayısı ise 6000 kadardı. Atina’nın mali durumu Peloponnes’inki ile kıyas kabul etmeyecek kadar iyi idi. Yukarıda gördüğümüz gibi müttefikler tarafından verilen vergilerin tümü Atina’ya akıyordu. Harbin başlangıcında birlik hazinesinde 6000 talent birikmişti. Bunun 5000 talenti harp masraflarına ayrılmış, 1000 talenti ise ihtiyat akçesi olarak muhafaza altına alınmıştı.

İki Tarafın Harp Planları :

İki tarafın gücünün başka başka karakterde oluşu bunların başka başka harp planları uygulamalarını gerekli kılıyordu. Spartalıların amacı Atinalılarla karada karşılaşmaktı. Atina ordusu esaslı bir yenilgiye uğradığı takdirde deniz birliği dağılır, Atina’daki demokrat hükümet devrilir, böylece Atina Yunanistan’da işgal ettiği yüksek mevkii kaybederdi. Atinalılar ise kara muharebelerinden mümkün olduğu kadar çekinmek, gereğinde tüm Atina’yı boşaltmak ve Atina surlarının gerisinde savunmada kalmak suretiyle güçlü donanmaları sayesinde Peloponnes’in kıyı şehirlerini ve bölgelerini tahrip etmek, bunların denizle olan bağlantılarını kesmek, bunları yavaş yavaş yıpratarak aman dilemek zorunda bırakmak istiyorlardı. Bu planı öne süren ve savunan Perikles’ti.

Bazen yazıldığı gibi tüm Yunanistan’ı içine alan büyük bir Hellen imparatorluğu kurmayı aklından bile geçirmeyen bu uzun görüşlü devlet adamı yabancı ülkelerde fetihlerden bulunmanın sırası olmadığını , ana problemin Atina’nın prestijini korumak ve Atina için onurlu bir barış yapmak olduğu fikrini Atinalılara aşılamağa çalışıyordu.

Atinalılardan, onlara parlak zaferler vaat etmeksizin, bu kadar büyük fedakarlıklar isteyen böyle bir harp planı daha önceleri sarsılmış olan Perikles’in mevkiini kuvvetlendirecek ve ona karşı halkın sevgisini arttıracak nitelikte değildi. Bununla beraber radikal sosyalistlerin karşı koymalarına ve bir takım entrikalar çevirmelerine rağmen Perikles, halkın kendisine olan güveninden faydalanarak, ona böyle bir projeyi kabul ettirmeyi başardı. Fakat bir takım beklenmedik olaylar çıkıp bu planların tüm olarak uygulanmasına imkan vermemişse, bunda, bazen söylendiği gibi Perikles’in hiçbir suçu yoktur.

Arhidamos Harbi :

Tukidides’in tarihi sayesinde tüm ayrıntılarını bildiğimiz ‘’Peloponnes Harbi ‘’ M.Ö. 431 de başladı ve bazı küçük aralıklarla tam 27 yıl sürdü. Tarihlerde Arhidamos harbi adını taşıyan çatışmaların ilk 10 yılı oldukça monoton bir surette geçmişti. Tebailı’ların Atina’nın müttefiki Plataiai’ya saldırmaları üzerine harp başladı. Spartalılar, ilk zamanlar kıralları Arhidamos’un komutasında, her yıl hasat mevsiminde Attika’ya girerek bu ülkeyi yakıp yıkmak ve Atina’yı kuşatmak yolunu tuttular.

Aynı zamanda Atina ile müttefiklerinin arasını bozmak suretiyle deniz birliğini dağıtmak istediler.

Atinalılar ise Perikles’in harp planına sadık kalarak Spartalılarla karada çarpışmaktan mümkün olduğu kadar çekindiler. Bunun içinde Attika’yı boşaltarak halkı Atina surlarının arkasına çektiler. Aynı zamanda donanma ile Peloponnes kıyılarını yakıp yıkmağa ve batı yoluna egemen olmak üzere bu yol üzerinde bulunan önemli üsleri birer birer ele geçirmeğe başladılar. Nitekim bunlar ilk yılda Lakonya ve Elis kıyılarını tahrip ettikten sonra batıda Korint’in kalesi Sollion’u , doğuda Atalante adasını işgal ettiler ve Aiginalıları adalarından çıkardılar. Bundan başka Trakya’da Odris’ler kıralı Sitalkes’le ittifak, Makedonya kıralı Perdikkas’la barış akdettiler

Fakat 430 yılında Atina’nın başına Spartalıların saldırılarından kat kat beter bir felaket geldi : Doğudan Pire yoluyla geçtiği anlaşılan veba salgını Atina surlarının gerisinde üst üste oturan halk arasında pek çabuk yayılarak büyük tahribat yapmağa başladı. Salgın Atina’da bütün şiddetiyle tam iki yıl sürdü, 427 / 426 da tekrar geri geldi ve Attika halkının üçte birini götürdü. Donanma erlerine de sıçrayan bu hastalık yüzünden ümitsizliğe düşen Atinalılar Perikles’in fikrini almaksızın Spartalılara barış teklif ettiler, fakat onlar kabulüne imkan olmayan ağır koşullar ileri sürünce savaşı sürdürmeğe karar verdiler. Fakat bu karardan sonra harp sorumluluğunu Perikles’e yükleterek onu devirdiler, hatta 50 talent ödemeğe mahkum ettiler. Bir süre sonra, Potideia’nın düşmesi üzerine tekrar iktidar mevkiine gelen Perikles 429 da aynı hastalığa tutularak öldü

Advertisement

Bütün işlerin dümenini elinde bulunduran Perikles gibi büyük çapta bir devlet adamının böyle nazik bir zamanda ölmesi Atina için ulusal bir felaketti. Çünkü Atina’da kendisinin yerini tutacak bir kimse olmadığı gibi siyasetinin anahtarlarını koruyacak bir makam da yoktu. Perikles’in ölümünden sonra büyük bir kısmı sanayici ve tüccarlardan ibaret olan radikal demokratlar iktidar mevkiine geldiler. Bunlar askeri işlerden anlamadıklarından savaşın idaresini yavaş yavaş halk meclisine aktardılar. Tukidides’in yazdığı gibi ‘’ bu dönemde bir çok kişiler hükümetin başına geçmek istiyor, fakat bunların tümü birbiriyle eşit olduklarından, halka yaranmak kaygısıyla, devlet işlerini halkın eline bırakıyorlardı ‘’.

İlk zamanlar radikal demokratların başkanı olan deri fabrikatörü Kleon Atina’da büyük rol oynamağa başladı.

Kendisi faal ve zengin bir sanayici olmakla beraber söylediği nutuklarda işçi sınıfının koruyucusu gibi görünürdü. İşte Kleon ve arkadaşı kandil imalatçısı Hiperbolos’un etkisiyle Atina Perikles’in harp planından yavaş yavaş uzaklaşmaya ve bir fetih politikasına doğru kaymaya başladı. Bununla beraber Atina’nın gücü o kadar büyüktü ki, işlenen birçok yanlışlıklara rağmen olaylar Atina için elverişli bir akım izlemekte devam ettiler.

Atinalılar Potideia’yı aldıktan sonra Halkidike yarımadasında başka bir başarı kaydedemediler. Müttefikleri Trakya kıralı Sitalkes’ten de, bu kralın yeteneksizliği ve Perdikkas’ın çevirdiği entrikalar yüzünden, esaslı bir yardım göremediler. M.Ö. 428 de Atinalıların deniz birliğinden ayrılan Midilli adasını şiddetle cezalandırmaları ( 427), Spartalıların ise Atina’nın müttefiki Plataiai’yı iki yıllık bir muhasaradan sonra zapt ve tümüyle tahrip etmeleri her iki tarafın sinirlerinin bozulduğunu ve harbin vahşi bir şekil almaya doğru gittiğini gösteriyordu.

M.Ö. 425 de Atinalı komutan Demostenes Peloponnes’in batı kıyılarında Navarina körfezinin kuzey ucunda Pilos’u işgal etti; bu liman şehrinin imdadına gelen bir Peloponnes donanmasını yendikten sonra aralarında 180 Spartalı bulunan 420 hopliti Sfakteria adasını kuşattı. Bu olay Helotların isyanından korkan, diğer taraftan Atinalıların Mesenya’ya yakın bir yere terleşmelerini hiçte iyi karşılamayan Spartalılar arasında büyük bir panik doğurdu ve bunları Atina’dan barış istemek zorunda bıraktı.

Akdedilen bir mütarekeden sonra Peloponneslilerin ileri sürdükleri barış tekliflerine göre savaştan önceki durum aynen korunacaktı.

Sparta, Atina ile ittifak ve dostluk antlaşması imzalayacaktı. Fakat Kleon’un partisi bir takım anlamsız ve onur kırıcı karşı tekliflerde bulunmak suretiyle bu fırsatı kaçırdı ve böylece yalnız Atina’nın değil, fakat tüm Yunanistan tarihinin kaderini değiştirdi. Bununla beraber radikal demokratlar Demostenes’e Kleon’un komutasında okçular ve peltastlardan ibaret bir yardımcı kuvvet göndererek Sfakteria’da muhasara altında bulunan Peloponneslilerin esir alınmasını sağladılar.

Bundan başka Tera ve Melos adalarıyla bazı Karya ve Likya şehirlerini deniz birliğine sokan Atinalılar Peloponnes’te Metana, Kinuria kıyı bölgesi ve Kitera adası gibi önemli üsleri ele geçirdiler ve Korkira’yı nüfuzları altına aldılar. Fakat bütün bu başarılara rağmen Atina batı yoluna egemen olamadı ve Peloponnesliler tarafını tutan bir takım İtalya ve Sicilya şehirlerinin bu ülkeye hububat göndermelerini engelleyemedi.

Attika’yı yakıp yıkmakla Atinalıları yıldırmak amacını güden Sparta’nın harp planı da istenilen sonucu vermedi. Atina güçlü donanması sayesinde her taraftan, en çok Karadeniz ülkelerinden hububat ve hammaddeler getirtmeğe devam etti; Pilos’ta alınan esirleri idam edeci tehdidiyle Spartalıların Attika’ya girmelerini bir süre için önledi. Fakat Atina demokratlarının, bu başarılardan cesaret alarak, izlemeğe başladıkları istila politikası fena sonuçlar vermekte gecikmedi.

Nitekim Atinalıların Boiotya’yı fethetmek üzere bu bölgeye gönderdikleri ordu Delion’da büyük bir yenilgiye uğradı ( 424 ).

Aynı zamanda Sicilya’yı nüfuz altına almak amaçları da suya düştü. Atina’nın müttefiki Leontinoi şehrine, bu şehrin kendisi Sirakuzai’ya karşı savunabilmesi için, 20 gemi göndermesi doğru bir hareketti ( 427). Fakat Sicilya’dan başka Kartaca’yı da ele geçirmek hülyasında bulunan Hiperbolos ve arkadaşlarının buraya 425 de tekrar 40 gemi göndermeleri üzerine bağımsızlıklarının tehlikeye düşeceğini anlayan Sicilya Yunanlıları 424 de Gela’da bir barış kongresi toplayarak Atina’ya karşı birleşik bir cephe alınca Atina donanması geri dönmek zorunda kaldı.

Peloponez Savaşları

Aynı zamanda Spartalı komutan Brasidas 17000 kişilik bir ordu ile karadan kuzeye ulaşarak Makedonya kıralı Perdikkas ve bazı Hakidike şehirleriyle birleştikten sonra Amfipolis üzerine yürüdü. O zamanlar Tasos’taki askeri kuvvetlere komuta eden tarihçi Tukidides’in elinde 7 gemiyle zamanında oraya yetişememesi üzerine Amfipolis Spartalıların eline düştü. Makedonya ve Trakya’daki Yunan şehirlerinin kurtarıcısı olarak ortaya çıkan Brasidas bunlardan birçoğunu deniz birliğinden ayırdı.

Delion yenilgisinden sonra Trakya’nın da elden çıkması üzerine Atina halkı radikal demokratlardan yüz çevirmeğe başladı.

Advertisement

Bunların 425 yılı barış teklifini reddetmekle ne kadar büyük bir yanlış yapmış olduklarını anlamağa başladı. Barış istekleri yalnız Atinalılarda değil, Spartalılarda da belirmeğe başladı. Bunun üzerine 423 ilkbaharında barışa yol açar ümidiyle bir yıllık mütareke yapıldı. Fakat Halkidike’de Mende ve Skione’nin deniz birliğinden ayrılmaları, Perdikkas’ın Atina ile bir dostluk ve barış antlaşması imzalaması ve Tesalyalıların Spartalıların yollarını kesmeleri üzerine Atina’da savaş taraftarları tekrar başa geçtiler.

M.Ö. 422 de Kleon; askerlik işlerinden hiç anlamamakla beraber, Trakya’ya gönderilecek orduya başkomutan seçildi. Kleon Eion’a kadar ilerledi, fakat Amfipolis yöresinde Brasidas’ın tuzağına düşerek öldürüldü, ordusu ise tam bir bozguna uğradı ( 422). Bununla beraber Brasidas’ın aynı muharebede ölmüş olması Atina’nın uğradığı yenilgiyi hafifletiyor, Sparta için ise ulusal bir felaket oluyordu.

Nikias Barışı ve Alkibiades :

Bir süre sonra bu sürekli çarpışmalar yüzünden her iki tarafta da yorgunluk belirtileri kendini göstermeğe başladı. Brasidas’ın ölümünden sonra Sparta’da kıral Pleistoanaks’ın idare ettiği barış taraftarı muhafazakarlar partisi iktidar mevkiine geldi. Atina’nın elinde bulunan Spartalı esirleri geri almak istediğinden başka Argos’la yapılmış olan 30 yıllık barışın sona ermesinin de bu hususta rol oynadığı anlaşılıyor. Diğer taraftan Atina’da başlarında Nikias adında iyi niyet sahibi ve ihtiyatlı bir diplomat bulunan barış taraftarları nüfuzlarını arttırmağa başladılar.

Bu suretle gerek Sparta’nın müttefiklerinin, gerek Atina radikallerinin çevirdikleri entrikalara rağmen bu iki devlet arasında başlayan barış görüşmeleri 421 yılında Atina delegesi Nikias’a göre ‘’Nikias Barışı’’ adını alan 50 yıllık bir barış yapılmasıyla sona erdi. Antlaşma koşullarına göre her iki taraf o zamana kadar ele geçirdiği yerleri, yani Atina Pilos, Kitera, Metana ve Atalante’yi, Sparta ise Amfipolis’i geri verecekti. Halkidike şehirleri tekrar Atina ile birleşeceklerdi, fakat o zamana kadar verdiklerinden daha fazla vergi ödemeyeceklerdi.

Her iki taraf almış oldukları esirleri geri verecekti. ‘’Arhidamos Harbi’’ne son veren bu barış Atina için başarı sayılabilirdi. Çünkü Sparta Attika-Delos deniz birliğini dağıtmak şöyle dursun, bu birlik üzerindeki Atina hegemonyasını resmen tanıyor, bu suretle Perikles’in bu harpten beklediği sonuç esas itibariyle sağlanmış oluyordu.

Atina’da bu barışın doğurduğu sevincin yankılarını Aristofanes’in ‘’Barış’’ adlı komedyasında bulmak mümkündür.

Fakat gerçekte bu antlaşma kağıt üzerinde kalacak ve harp eskiden olduğu gibi sürüp gidecekti. Tarihçi Tukidides’de bunun farkına varmış olacak ki, Peloponnes harbini 431 den 404 yılına kadar aralıksız 27 yıl sürmüş olarak kabullenmiş ve eserini ona göre bir bütün olarak yazmıştır.

Bu barıştan bir süre sonra Sparta’nın taahhütlerini yerine getiremeyeceği ve Amfipolis’i geri vermek gücünde olmadığı anlaşıldı. Sparta bu barışı müttefiklerinin muvafakatini almaksızın yapmış olduğunda bunlar birer birer Peloponnes birliğinden çıkmağa başladılar; bu suretle Argos’un yeniden faal bir rol oynamaya başlamasına yol açtılar. Öyle ki, yalnız kalan Sparta Atina ile 50 yıllık tedafüi bir ittifak yapmak zorunda kaldı ( 421).

Atina Nikias’ın izlediği ihtiyatlı siyaset sayesinde kavuştuğu barıştan faydalanarak kendini toplamağa ve bozulan ekonomik durumunu düzeltmeğe henüz başlamıştı kii Kleinias’ın oğlu Alkibiades adında 30 yaşında bir kişi siyaset sahnesine çıktı, kendini başkomutan seçtirerek Atina’da üstün rol oynamağa başladı. Perikles’in yeğeni olan Alkibiades yakışıklı, zeki ve atılgan bir gençti.

Perikles’in evinde büyümüş, gayet iyi bir eğitim ve öğrenim görmüştü.

Alkibiades aynı zamanda Sokrates’in öğrencisiydi; fakat sofistlerin aşırı teorilerinin etkisi altında kalarak tabiatta kuvvetlinin hakkının her şeyin üstünde olduğuna inanç getirmiş, gelenek, töre ve kanunları hiçe sayarak sırf kendi istek ve hırslarını tatmin etmek için iktidar mevkiine gelmiş ve Atina’yı kuvvet üzerine kurulu bir siyaset izlemeğe sürüklemişti. Yetenekli bir komutan olduğu kadar usta bir diplomat olan Alkibiades radikal demokratlarla birleşerek Nikias’a karşı cephe aldı ve barışı bozmak için elinden geleni yaptı.

Nitekim 420 yılında Alkibiades Sparta’nın düşmanı Argos, Elis ve Mantineia ile tedafüi bir ittifak yaptı, bir takım entrikalar çevirmek suretiyle Sparta ile Argos arasındaki çatışmaların yeniden başlamasına yardım etti ve Peloponnes’e bir ordu gönderdi. Fakat Spartalılar 418 yılında Mantineia muharebesinde Atina ve Argos’u büyük bir yenilgiye uğrattılar ve Peloponnes birliğini yeniden kurdular; hatta can düşmanları Argos’u bile bu birliğe soktular.

İşte bu suretle Alkibiades’in atak politikası sonunda Atina yalnız kalmış, Sparta ise tekrar Yunanistan’ın en büyük askeri devleti olmuştu. Alkibiades ostrakismos ile sürgüne gönderilmek üzere idi ki Nikias’la birleşerek ve Hiperbolos’u kendi yerine feda etmekle bu cezadan kurtuldu. 417/16 yılı için Alkibiades ve Nikias strategos seçildiler. Alkibiades bir süre sonra Argos’u Sparta’dan ayırmak yollarını buldu; fakat Nikias’ın Amfipolis’e karşı yaptığı sefer tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun acısı tarafsız, fakat Sparta ile dost olan Melos adasının zaptı ve halkının öldürülmesiyle çıkarılmak istendi ( 416). Sparta’ya karşı tecavüz niteliğinde olan bu olaylardan sonra Yunanistan tekrar iki bölüme ayrılmış oluyordu ve bu iki taraf arasında harbin çıkmamasına imkan yoktu.

Advertisement

Sicilya Seferi :

Alkibiades Atina’yı tekrar harbe sürüklemekte belki pek haksız değildi. Çünkü Atina’nın gücü daha henüz pek büyüktü. Atina bu güçten faydalanarak Nikias barışının sağladığı gibi yalnız kısmi değil, tam bir zafer elde edebilirdi. Fakat Peloponnes’te mevkiini sağlamış olan Sparta’yı karada yenmek hemen hemen imkansızdı. Peloponnes yarımadası tam bir abluka altına alındığı ve batı yolu kesin olarak Atina’nın kontrolü altına girdiği takdirde Spartalılara asıl büyük darbe indirilmiş olurdu.

Batı yolunu ise, bu yolun bir ucunda yer alan Sicilya’yı deniz birliğine sokmanın kontrol altında bulundurmanın imkansızlığını 10 yıl süren harp göstermişti. Fakat Sicilya şehirlerinin be bilhassa bunların en büyüğü ve en güçlüsü olan Sirakuzai’ın kendiğinden Atina’ya teslim olması beklenemezdi. Bütün bu şehirlere karşı büyük çapta bir sefer tertiplemek gerekmekteydi. Bu sefer başarı kazandığı takdirde Atina kesin olarak zafere ulaşabilirdi. Hatta belki Atinalılar Sicilya’dan Kartaca’ya geçmek suretiyle batı Akdeniz’i nüfuzları altına alabilirlerdi.

O zamanlar Alkibiades’le birlikte birçok Atinalının zihinlerini kurcaladığı anlaşılan bu düşüncelerin hepsi güzel şeylerdi.

Fakat asıl problem Atina’nın bu kadar büyük emperyalist planları başarabilecek kadar güçlü olup olmadığı, bunları başarabildiği takdirde bu fetihlerden uzun süre faydalanıp faydalanamayacağı idi. Arhidamos harbinin sebep olduğu büyük insan kayıpları ve masraflardan sonra bir hayli yıpranmış olan Atina’nın bunları başarabileceği çok şüpheliydi.

Diğer taraftan Atinalılar, Tukidides’in yazdığı gibi ( VI, 1 ), Sicilya’nın büyüklüğü, nüfusu ve askeri gücü hakkında pek az bilgiye sahiptiler. Bundan ötürü böyle bir seferin karşılaşacağı güçlüklerin büyüklüğünü kavramaktan acizdiler. Bütün bunlara rağmen Alkibiades Atina halkını peşinden sürükledi ve 415 ilkbaharında Sicilya’ya bir sefer yapılmasını sağladı.

M.Ö. 415 de Alkibiades, Nikias ve Lamahos’un komutasında 6000 kişilik bir ordu ve 134 gemiden ibaret bir donanma, Atinalıların coşkun gösterileri arasında, Sicilya’ya hareket etti. Atinalılar güya uzun süreden beri müttefikleri olan ve Selinus’un saldırısına uğrayan Sagesta’ya yardım edecek, yine eski müttefiklerinden Leontinoi’yu Sirakuzai’ın hegemonyasından kurtaracaklardı. Gerçekte ise bunların amacı tüm adayı ele geçirmekti. Bu seferin planı özenle hazırlanmış, onun uygulaması Alkibiades’e bırakılmıştı.

Atinalılar Sicilya’da çok soğuk karşılandılar.

Çünkü bu kadar büyük bir kuvvetin yalnız yardım için değil, fakat fetihler amacıyla geldiğinden şüphe yoktu. Hatta Segesta bile önceleri vaat etmiş olduğu yardımı sağlayamayacağını sezdirdi. Alkibiades Naksos ve Karatana ile ittifaklar yaptıktan sonra Sicilyalıların şüphelerini bertaraf etmek ve Sirakuzai’ya karşı taarruza geçmek üzereydi ki, bizzat Atinalılar bu sefere büyük bir darbe indirdiler.

Alkibiades’in siyasi düşmanları kendisini donanmanın hareketinden az önce Atina sokaklarında duran Herme heykelinin bir gece meçhul kişiler tarafından kırılması olayı ile ilgili göstermişler, fakat bu işin soruşturulmasını seferden sonraya bırakmışlardı. Şimdi ise bunlar bu işin tahkiki için kurmuş oldukları komisyonda, Alkibiades’in bir içki meclisinde Elevsis tanrılarına hakaret ettiğini saptayarak Sicilya’ya bir gemi gönderiyorlar, seferin başkomutanı ve ruhu olan bir kişi böyle nazik bir zamanda, mahkeme huzurunda hesap vermek üzere, geri çağırıyorlardı.

Alkibiades ilk önce bu buyruğa baş eğer gibi göründü. Fakat yolda kaçarak Argos’a, oradan da Sparta’ya sığındı ve Peloponneslilere Sicilya seferinin bütün planlarını açıkladı. Vatan hainliği suçundan gıyaben idama mahkum edilen ve bütün mal ve mülkü müsadere olunan Alkibiades’in amacı ilk önce Atina’yı vurmak, ondan sonra yurdunun kurtarıcısı olarak tekrar ortaya çıkmaktı.

Alkibiades’in halefi Nikias ise böyle büyük bir seferi idare edebilecek yetenekte değildi. Bununla beraber Atinalılar hazırlıksız olan Sirakuzai’ya karşı yaptıkları ilk hareketlerde bazı başarılar elde ettiler, şahrin batısında strateji bakımından büyük önemi olan Epipolai yaylasını zaptettikten sonra şehrin hinterlandı ile bağlantısını kesmek üzere güneyden kuzeye doğru bir sur inşa etmeğe başladılar; şehri denizden ayırmak için donanmayı büyük limana soktular ( 414 / 25 ) .

Böylece hem denizden, hem de karadan kuşatılan Sirakuzai’ın durumu fenalaştı.

Şehir bir taraftan Sparta’dan yardım istedi. Spartalılar Alkibiades’in tavsiyesi üzerine Gilippos adında son derece yetenekli bir komutanı Sicilya’ya gönderdiler. Gilippos birkaç gemi ve 3000 kişilik bir kuvvetle abluka altına alınmış olan şehre girdikten sonra Atinalıların suruna dikey olarak surlar inşasına başlattı, bunların bir tanesini bir hali uzatmak suretiyle Atina surunun kuzeye doğru ilerlemesini ve şehrin gerisiyle olan bağlantısının büsbütün kesilmesini önledi. Diğer taraftan bir Korint donanması Sirakuzai önlerinde göründü. Gilippos ise büyük limanın güney ucundaki Plemmiryon’u zaptetti. Böylece durum yavaş yavaş Atinalılar aleyhine dönmeye başladı.

Lamahos’un ölümünden sonra tek başına Nikias tarafından idare edilen Atina kuvvetleri 413 ilknaharında Demostenes adında bir komutan idaresinde 73 gemi ve 5000 hoplitten ibaret bir yardım almakla beraber esaslı bir başarı elde edemediler, hatta Sirakuzailıların inşa ettikleri sura karşı yaptıkları bir gece baskınında büyük bir bozguna uğradılar. Adanın içerlerinde sürekli olarak takviyeler alan Sirakuzai’ya karşı savaşmanın faydasız olduğunu anlayan Demostenes geri dönmek istedi.

Advertisement

İlk önce bu fikre karşı koyan, fakat sonunda avdetin gerekli olduğunu anlayan Nikias orduyu gemilere bindirmek üzere idi ki 27 Ağustos 413 gecesi ay tutuldu. Yıldız falcılarını tavsiyesi üzerine bu iş bir ay geriye atıldı. İşte buy gecikme Sicilya seferinin büyük bir felaketle sona ermesine yol açtı. Ordu yaptığı son bir taarruz hareketinde başarı sağlayamadı. Büyük limanda bulunan Atina donanması ise denize açılmak üzere iken büyük bir yenilgiye uğradı. Bunun üzerine Sirakuzai yöresinden tutunamaz duruma düşen ordu muhasarayı kaldırarak adanın içlerine doğru çekilmek zorunda kaldı. Gilippos tarafından izlenen bu ordu ikiye bölündü, pek büyük kayıplara uğradıktan sonra komutanlarıyla birlikte Sirakuzaiların eline esir düştü. Sirakuzailar Atinalıları taş ocaklarına attılar, onlara büyük işkenceler yaptıktan sonra hayatta kalanları köle olarak sattılar. Nikias’la Demostenes idam edildiler.

İyonya Savaşı :

İşte bu suretle Sicilya seferi Yunan tarihinin kaydettiği en büyük bir yenilgi ile sona ermişti. Bu seferin uğrunda Atina donanmasının büyük bir kısmını kaybetmiş, servetinin ise hemen hemen tümünü harcamıştı. Bu kayıpların yerini kısa zaman içinde doldurmak imkansızdı. Bununla beraber Sparta Atina’nın uğradığı felaketten hemen faydalanabilecek ve Atina’ya son darbeyi indirebilecek durumda değildi. Çünkü güçlü donanması yoktu; yeni bir donanma yapmak içinse çok paraya ihtiyaç vardı. Bu parayı olsa olsa o zamanlar tekrar başını kaldırmış ve Ege işlerine karışmaya başlamış olan Pers krallığı sağlayabilirdi.

Pers kralı Dareios II kendini artık Kallias antlaşmasına bağlı saymayarak Anadolu satrapları Tisafernes ve Farnabazos’a Anadolu’daki yunan şehirlerinden vergi almalarını buyurmuştu. Spartalılar, Alkibiades’in tavsiyesi üzerine Tisafernes’le temasa geçtiler, kendilerine yardım edildiği takdirde Anadolu’nun batı kıyılarındaki Yunan şehirlerinin Pers egemenliği altına girmesine razı olacaklarını bildirdiler. Perslerle bu hususta bir antlaşma imzalanması üzerine Alkibiades 40 gemilik bir Sparta donanmasıyla İyonya’ya geçerek bazı şehirleri Attika-Delos birliğinden çıkardı.

Yukarıda söylediğimiz gibi Atina’nın bu şehirleri üzerinde kurduğu hegemonya ve aldığı ağır vergiler, son zamanlarda bu vergilerin ihracat ve ithalat malları değerinin % 5 ‘ i oranında bir çeşit gümrük resmi şekline sokulmasına rağmen , müttefikler arasında büyük bir hoşnutsuzluk doğurmuştu. Pers ordularının İyonya’ya girmesi, Sparta’nın bu işgali resmen tanıması deniz birliğinin büsbütün ortadan kalkmasına yol açtı. Yalnız Sisam Atina’nın sadık müttefiki olarak kaldı ve bundan sonraki olaylarda Atina donanmasının üssü haline geldi.

O dönemde Atinalılar Persler, Spartalılar ve eski müttefikleri gibi üç ayrı düşmana karşı koymakta dikkate değer bir enerji gösterdiler.

Mali bunalımı önlemek için yeni bir varlık vergisi uygulamaya koydular. Fakat bu tedbire rağmen Perikles’in biriktirmiş olduğu 1000 talentlik ihtiyat akçesini harcamak zorunda kaldılar. Radikal demokratların izledikleri politikanın iflasından sonra Atina anayasasında bir değişiklik yapıldı. Meclislerde alelacele birtakım anlamsız kararlar alınmaması için 10 kişilik bir danışmanlar kurulu meydana getirildi (143). Sonsuz bir zaman için seçilen bu danışmanlar şehir ve halk meclislerine getirilecek maddelerin ön görüşmelerini yapacak ve bunları olgunlaştıracaktı. Bu suretle Kleistenes kurullarının etkisi daraltılmış ve Atina oligarşiye doğru bir adım atmış oluyordu.

Spartalılarla arası açık olan Alkibiades Atina’ya yeter derecede darbeler indirdiğine ve yurduna dönmek zamanı geldiğine aklı yatarak Pers satrapı Tisafernes’le görüşmelere başladı.

Atina’nın yol edilmesinin değil, Atina ile Sparta arasında bir denge kurulmasının Perslerin çıkarı icabı olduğunu satrapa telkin etmeye başladı. Bunun üzerine Sisam’da bulunan oligarşi taraftarı Atinalı subaylara başvurarak Atina’da oligarşik bir hükümet kurdukları.  Kendisini çağırdıkları takdirde Atinalılarla Persler arasında bir ittifak sağlayacağını bildirdi. O zamana kadar sürekli demokratları tutmuş olan Alkibiades’in bu sefer oligarşi taraftarlarına başvurması. Kısa ömürlü olacağını bildirdiği oligarşik hükümeti devirmek. Ve demokrasinin kurucusu olarak tekrar Atina’ya dönmek içindi. Nitekim olaylar bu şekilde gelişecekti.

Sicilya yenilgisi, deniz birliğinin dağılması, Attika’da önemli bir stratejik mevkie sahip bulunan Deleleia’nın 413 ten başlayarak sürekli olarak Spartalılar tarafından işgali gibi olaylar yüzünden şu oldu. Atina’da baş gösteren hoşnutsuzluktan faydalanan Sisam’daki subaylar Atina’ya ilk zamanlar koyu radikal demokrat iken sonraları oligarşi taraftarı olan Peisandros’u gönderdiler. Peisandros Atina’daki oligarşik çevrelerle ilişki kurdu. Atina için biricik kurtuluş yolunun bir anayasa değişikliği yapmak ve Perslerle birleşmek olduğunu halk arasında yaymaya başladı.

Bunun üzerine bir halk meclisinde Peisandros’un başkanlığında 10 kişilik bir heyetin Tisafernes’e gönderilmesi kararlaştırıldı.

Perslerle yapılan müzakereler bir sonuç vermemekle beraber oligarşi taraftarları başlanılan işi tamamlamağa ve bunun içinde kaba kuvvete başvurmağa karar verdiler. Peisandros adalardaki askeri kuvvetlerle ikinci kez Atina’ya geldikten sonra yurdu kurtarmak için tekliflerde bulunmak üzere 30 kişilik bir komisyon kuruldu.

411 yılı 8 Haziran’ında olağanüstü toplanan halk meclisinde Atinalılar silahların baskısı altında devlet memurlarına verilen huzur haklarını kaldırdılar, devlet işlerine karışma yetkisinde sahip yurttaşların sayısını mali durumları elverişli olan 5000 kişiye indirdiler, bütün icra gücünü yeniden kurulacak olan sonsuz yetkili bir ‘’dörtyüzler meclisi’’ne aktardılar, aynı zamanda bir tethiş politikası izleyerek muhalifleri dış ülkelere sürmeğe, öldürmeye, mal ve mülklerine el koymaya başladılar. Fakat bunların gerek Perslerle ittifak, gerek Spartalılarla barış yapmak teşebbüsleri hiçbir sonuç vermedi.

Her biri birer hükümet darbesi sayılması gereken ve Kleistenes anayasasını kökünden sarsan bu değişiklikler Atina’ya inhisar etmişti. Sisam’daki donanma erleri ve ordu kendilerine komutan olarak Trasibulos ve Trasillos adında iki kişiyi seçtiler ve subayların tersine olarak demokrasiye sadık kalacaklarına ant içtiler. Fakat bu kuvvetlerin bir taraftan düşman, diğer taraftan ihtilal halinde bulunan anavatan arasındaki durumu bunları Alkibiades’e yaklaşmağa ve onu kendilerine komutan seçmeye sevk etti.

İşte bu suretle Alkibiades bu kez demokratların koruyucusu olarak ortaya çıktı.

Atina’daki ‘’dörtyüzler hükümeti’’nin çekilmesini istedi. Atina donanmasının Evboia yöresinde yenilmesi ve Boğazların elden gitmesi dörtyüzlerin yıkılmasını ve başlarında Teramenes bulunan ılımlı oligarşi taraftarlarının iktidar mevkiine gelmelerini çabuklaştırdı. Halk 411 yılı sonbaharında tekrar olağanüstü toplanarak dörtyüzleri dağıttı, fakat beşbinleri meşru hükümet organı olarak tanıdı. Bunlar bundan böyle dört gruba ayrılacak ve her grup birbirinin ardından hükümet işlerine bakacaktı.

Advertisement

Yeni hükümet başarılı olaylarla işe başladı. Atina donanması Çanakkale Boğazı’nda Kinossema’da ve ondan sonra Alkibiades’in yardımıyla Abidos’ta iki parlak zafer kazandı . M.Ö. 410 yılında Alkibiades Marmara Denizi’nde Kizikos açıklarında Peloponnes donanmasını büyük bir yenilgiye uğrattı; bir yıl sonra ise Bizantiyon ( İstanbul ) ve Kalhedon’u zaptetmek suretiyle boğazların kontrolünü tekrar Atina’ya geçmesini sağladı. Bu başarılar Atina’da radikal demokratların tekrar hükümeti ele almalarına yol açtı ( 410 ). Beşyüzler meclisi ve jürili halk mahkemeleri yeniden kuruldu. Bazı görevlere karşılık belirli bir ücret verilmesi usulü kabul edildi. Atina’nın beklenmedik başarıları üzerine Spartalılar barış teklif ettiler. Spartalılar Dekeleia’yı, Atinalılar ise Pilos ve Kitera’yı geri vereceklerdi.

Fakat radikallerin başında bulunan kitera ( rebap ) fabrikatörü Kleofon, önceleri Kleon’un yaptığı gibi, bu teklifi reddetti ve harbin sürüp gitmesine yol açtı.

408 yılında Alkibiades 200 gemilik büyük bir donanma ile, halkın coşkun gösterileri arasında, Atina’ya geri döndü. Atinalılar kendisine yurttaşlık haklarını iade ettiler ve sonsuz yetkilerle birlikte kara ve deniz kuvvetlerinin komutasını verdiler.

Atina’da şenlikler yapıldığı ve ulusal duyguların kaynaşmağa başladığı esnada doğuda durum Atina aleyhine dönüyordu.

Yeni bir takım kişiler tarih sahnesinde görünmeye başlıyorlardı. Nitekim 409 da Persler Susa’ya giden bir Sparta heyetiyle yaptıkları görüşmelerden sonra, ancak Atina’yı yok etmekle harbe son verebileceğini kavramışlar, Spartalılarla birleşerek Atina’ya karşı enerjik bir surette savaşmağa karar vermişlerdi. Bunun için Pers kralı Dareios II nin oğlu Kiros 500 talentlik bir hazine ile Anadolu’ya gönderilmiş ( 408 ), orada Pers ordularının başkomutanlığına atanmıştı. Spartalılar şse Lisandros adında genç bir Spartlının şahsında usta bir diplomat ve yetenekli bir komutan buldular. Son derece haris bir kişi olan Lisandros kuvvete dayanan faal bir rol oynamak istiyor, Alkibiades gibi eski gelenek, töre ve kanunları hiçe saymakla beraber görmüş olduğu Sparta eğitiminden ötürü disiplin ve yurt sevgisini koruyordu. İşte bundan böyle o zamanın en önemli iki kişisi, yani Alkibiades’le Lisandros, karşı karşıya geleceklerdi.

Perslerin Spartalılarla işbirliği yapmaları üzerine Alkibiades 407 sonbaharında 100 gemilik bir donanma ile Anadolu kıyılarına geçti ve Notion önlerinde demirlemek suretiyle Efesos limanına giriş çıkışı kontrol altına aldı. Fakat orada aylarca beklemesine rağmen Efesos’ta Pers parasıyla kurulmuş 90 gemilik bir Sparta donanmasının başında bulunan Lisandros’u harbe zorlayamadı.

Bir süre sonra Alkibiades donanmasını ikiye bölmek yanlışlığını işledi. Amiral Antiyohos’un idaresinde bulunan ve disiplinleri bozuk olduğu anlaşılan gemiler, amirallerinin ve Alkibiades’in isteği hilafına, Efesos limanına girince Lisandros hemen harekete geçti ve bu gemileri bozguna uğrattı, fakat Alkibiades’le çarpışmaktan yine çekindi. Bu başarısızlığı üzerine Alkibiades Atina’daki düşmanları, en çok radikal demokratlar tarafından başkomutanlıktan azledildi, hatta gıyaben hüküm bile giydi. Bunun üzerine harbin gelecekteki evlerini izlemek üzere Trakya’daki çiftliğine çekilen Alkibiades Pers satrapı Farnabazos ile ilişkiler kurdu, fakat Spartalıların entrikaları yüzünden Persler tarafından öldürüldü ( 404 )

Arginusai ve Aigospotamoi Muharebeleri ve Atina’nın Yenilmesi :

Bu başarılardan sonra Perslerle Spartalılar Ege’nin kuzey ve kuzey-doğu bölgelerini ele geçirmek suretiyle Atina’nın Marmara ve Karadeniz’le bağlantısını kesmek için uğraşmağa başladılar. Kanuni süresi dolduğundan ötürü amirallikten çekilen Lisandros’un yerine geçen Kallikratidas Konon’un idaresindeki Atina filosunu Midilli limanında abluka altına aldı ( 406). Bu haber Atina’ya ulaşınca eli silah tutan bütün erkekler gönüllü olarak donanmaya yazıldılar.

Yalnız gençler ve ihtiyarlar surları korumak üzere şehirde kaldılar. Akropol’deki tapınak hazineleri çoktan tükenmiş olduğundan başka kutsal yerlerdeki altın ve gümüş adak eşyasında el konuldu. İşte bu suretle bir ay gibi kısa bir süre içinde 110 gemilik yeni bir donanma meydana getirildi. Sisam ve başka yerlerden gelen gemilerle sayısı 150 yi bulan bu donanmayı Atinalılar Çanakkale Boğazı’nın korunmasıyla görevlendirdiler. Donanma Midilli’nin güneyinde Arginusai adaları yöresinde 120 gemiden ibaret Peloponnes donanmasına karşı büyük bir zafer kazandı ( 406 ). Fakat muharebeden az sonra patlak veren büyük bir fırtına yüzünden Atinalılar da büyük kayıplara uğradılar ve batan gemilerin erlerini ( aşağı yukarı 400 kişi ) kurtaramadılar.

Zafer müjdesiyle birlikte Atina’ya ulaşan bu felaket haberi sinirleri çok gergin olan Atina halkını çileden çıkardı. Halk meclisinde donanmayı idare eden 6 amiral, esasında suçlu olmamakla beraber, mahkemeye verilip idama mahkum edildiler. Sokrates’in karşı koymasına rağmen hemen öldürüldüler. Halkın isteğinin kanunun üstüne çıktığını gösteren bu olay bundan böyle Atina kuvvetlerine komuta edecek olanları teşvik edecek nitelikte değildi.

Arginusai savaşından sonra Spartalılar oldukça uygun koşullarla Atina’ya barış teklif ettiler.

Fakat başta Kleofon olmak üzere radikal demokratlar Atina’dan ayrılan bütün müttefiklerin tekrar bu şehirle birleşmesi gibi Peloponneslilerce kabulüne imkan olmayan bir takım anlamsız isteklerde bulunmakla bu son fırsatı da kaçırdılar ve Atina’nın büsbütün göçmesine yol açtılar.

Bunu üzerine Atina’nın öç almak istemesinden korkan eski müttefikler prens Kiros’un dostu olan Lisandros’un İyonya’ya gönderilmesini istediler. Lisandros görünürde amiral sekreteri, gerçekte ise başamiral sıfatıyla Pers altınlarından faydalanarak donanmasını güçlendirdikten sonra Çanakkale Boğazı’na gitti ve Lampsakos’u işgal etmek suretiyle boğazı kapadı ( 405 ). Belirli bir harp planı olmadığından Ege Denizi’nde korsanlığa başlamış olan Atina donanması bu haber üzerine Spartalıları izleyerek boğaza girdi ve Rumeli kıyısında Aigospotamoi mevkiinde demirledi. İki donanma dört gün karşı karşıya durdular. Beşinci gün Atinalı erlerin karaya çıktıklarını haber alan Lisandros hücuma geçerek boş gemilerden 160 ını ele geçirip tahrip etti ve donanma erlerinden 3000 kişiyi esir aldı

Advertisement

Donanmasının ortadan kalkmasıyla Atina’nın son zafer ümitleri suya düştü. Çünkü bir süre önce Bizantiyon’la Kalhedon’u ele geçiren Spartalılar boğazlara ve oradan yapılan hububat sevkiyatına tamamıyla egemen olmuşlardı. Atina açlığa mahkum edilmişti. Müttefikleri Atina’dan ayrılmışlardı; yalnız Sisam Atina’ya bağlı kalmış ve bundan ötürü Sisamlılara, çok geç kalınmış olmakla beraber, Atina yurttaşlık hakları verilmişti. Bu durum karşısında Atina’nın düşmanları her taraftan harekete geçtiler. Spartalılar hem Dekeleia’dan, hem de Peloponnes’ten Atina üzerine yürüdüler.

Lisandros ise 150 gemilik donanmasıyla Pire önlerine geldi.

Bu suretle her taraftan kuşatılan Atina’da açlık başgöstermekte gecikmedi. Sonuna kadar dayanmak kararında olan radikaller yeise düşen halk tarafından devrildikten. Bunların lideri Kleofon idam edildikten sonra daha önceleri Lisandros’la ilişki kurmuş olan oligarşi taraftarları hükümetin başına geçtiler. Bunların başkanı Teramenes Sparta’ya giderek barış görüşmelerine girişti. Sparta’da yapılan toplantıda Atina’nın eski düşmanları, en çok Tebailılar ve Korintliler Atina’nın tümüyle tahribini istediler.

Fakat Spartalılar, Tukidides tarihini devam ettiren Ksenofon’un bildirdiği gibi ‘’en bunalımlı bir zamanda Yunanistan’a bu kadar büyük iyiliklerde bulunan bir Yunan şehrinin böyle bir işleme layık olmayacağı’’ düşüncesiyle bu isteği reddettiler.

Bununla beraber saptanan barış koşulları gayet ağırdı. Atina sahip olduğu tüm dış ülkelerden vazgeçecek. Pire’yi çeviren ve onu Atina’ya bağlayan surları yıkacak. Sürgünleri geri çağıracak. 12 gemiden başka tüm donanmasını Peloponneslilere teslim edecek. Sparta hegemonyasını tanıdıktan başka bir devletle bir ittifak yapmayacak. Gerektiğinde ordusunu Sparta’nın buyruğuna verecekti. Gerçi bu barıştan sonra da Atina bağımsız bir devlet olmaya devam ediyordu, fakat siyasal hegemonyayı kesin olarak kaybetmişti.

Mağluplar kadar galipleri de yıpratmış olan bu uzun boğuşma bir gerçeği ortaya koymuştu. O da Yunanistan’ın bir tek şehir devletinin hegemonyası altında siyasal bir birlik kurma teşebbüsünün iflasa mahkum olmasıydı. Barış koşullarını yerine getirmek üzere Atina’ya giren ( Nisan 404 ) ve flüt çalarak surları yıkmağa başlayan Peloponnesliler ‘’Yunanistan için artık özgürlük saatinin çaldığına inanıyorlardı’’ . Fakat bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu sonraki olaylar gösterecekti


Leave A Reply