Pragmatizm Nedir? Pragmatizm Felsefe Akımının Özellikleri ve Öncüleri

0
Advertisement

Pragmatizm (Pragmacılık) nedir? Kısaca Pragmatizm felsefe akımının özellikleri nelerdir? Hangi felsefeciler pragmatizmin öncüleridir ve tarihi…

pragmatizm

Pragmatizm, felsefede, düşüncelerin, politikaların ve önerilerin değerlerinin, yararlıkları, işlerlikleri ve uygulanabilirlikleri ile belirlenmesi ilkesine dayanan görüş. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle ABD’de etkili olmuştur. Eylemin öğretiden, deneyimin sabit ilkelerden önce geldiğini, düşüncelerin anlamlarının sonuçlarından, doğruluklarının da doğrulanabilirliklerinden elde edildiğini savunur.

Pragmatizm düşüncesi ilk kez ABD’li Charles Sanders Peirce (1839-1914) ve William James (1842-1910) tarafından biçimlendirildi. Anlamın pratik yapısı konusunda anlaşan bu iki felsefeci bu tür bir öğretinin sonuçları konusunda ise farklı görüşlere sahipti. Peirce pragmatizmi öncelikle, doğa bilimlerinde ilerlemek için uygun yöntemlerin araştırılması olarak görüyor, bu indirgemeci yaklaşımıyla kuramsal terimlerin anlamlarını deneyim üzerindeki etkileriyle eş tutuyordu. Kant ve İngiliz deneyci filozoflarının etkisiyle, düşüncelerin anlamlarına ilişkin çok kuramsal bir görüşü benimsemişti. James ise çok daha pratik ve ahlakçı bir yönde ilerledi. İnanmanın (ve doğruluğun) erdemlerini insanın yaşamın sorunlarıyla başa çıkabilmesine yaramaları açısından değerlendirdi.

İnsanın yaşamında bir inancın iyiliğini onun haklı gösterilebilmesine dayandırarak, “Pragmatik ilkeler açısından, Tanrı varsayımı tatmin edici bir biçimde işe yararsa, sözcüğün en geniş anlamıyla doğrudur”, dedi. Bu ifadenin usdışı çağrışımları birçok eleştirmeni şaşırttı. Dinsel inançların insan üzerinde bazı yatıştırıcı ve güven verici etkileri olduğu, belli kişilerin yaşamında yararlı bir yer tuttuğu doğruydu, ama bu özellikleriyle kendi doğruluklarını da kanıtladıklarını söylemek apayrı bir şeydi. James’in pragmatist meslektaşları, hatta Peirce bile yararlılık ile doğruluk arasında kurduğu bu özdeşleştirmeye katılmadılar.

Doğruluk üzerine tartışmalar pragmatizmi uzun süre etkiledi.

Peirce doğruluğu, “araştıran herkesin sonunda kabul etmesi kaçınılmaz olan” biçiminde tanımladı. Bu görüşte doğruluk, bilimsel yoldan varılan düşünce için bir tür sınır oluşturuyordu. Ama Peirce’in tanımı gerçekte araştınlamayan olguları dışarıda bırakıyordu. Asıl amacı, kavramların ve yargıların biçimlenmesinde pratik güdülerden kaynaklanan araştırmanın rolünü ve bu kavramlarla yargılara dayanılarak kabul edilen doğrulan vurgulamaktı.

Advertisement

Pragmatizmin görece pratik yanlarını geliştiren John Dewey (1859-1952) deneyim konusunda yeni bir görüş ortaya koydu. Deneycilerin genellikle dünyanın edilgen, mekanik bir yansıması olarak gördükleri deneyim olgusunun gerçekte etkin bir toplumsal süreç olduğunu savundu. Bilmenin büyük ölçüde “yolunu bilmek” olduğunu ileri sürdü. Araştırmanın durumları iyileştirmenin yollarını gösterdiği, bilginin de haklılığı araştırmaya dayanan sav olduğunu söyledi. Bu görüş özellikle mantıksal olgucuların bilim felsefesi görüşlerinden sonra felsefeden çok eğitim yaklaşımlarını etkiledi.

Ama pratik ve teknik üzerindeki özel vurgu, 20. yüzyılın ikinci yarısında Amerikan felsefesinde yeniden öne çıktı. Herhangi bir dile sahip olmayı bir dizi teknikte ustalaşma olarak gören Wittgenstein’ın bazı yapıtları bu tutumdan etkilendi. “Bir terimin anlamını araştırmak için kullanımına bakmak gerekir,” sloganı her pragmatistin benimseyebileceği hale geldi. Daha yakın dönemlerde W. V. Quine kuramlarda değişikliğe yol açan düşüncelerin büyük çapta pragmatik olduğunu, daha önceki sabit kavramlar ve anlamlar tarafından belirlenmediğini ileri sürdü. Quine’ın ve ondan etkilenenlerin doğruluk anlayışına göre, herhangi bir önermenin doğruluğu ikincildi. Bu, belirli kuramlar içinde başka önermelerle birlikte bulunmalarından ileri gelen bir özellikti. Kuramların kendileri ise pratik amaçlara yönelik araçlardı. Olgucular bilimsel kuramın içeriğini belirli bilgi öğelerine indirgemeye çalışırken, pragmatizm yanlıları kuramlara indirgenemez bir işlev tanıyor, onların temel görevlerini pratikteki işleyişlerinde görüyordu.


Kaynak – 2

Pragmatizm (Pragmacılık); gerçekliği ve doğruluğu yalnızca eylemlerin sonuçlarına ve başarılarına göre değerlendiren felsefe akımıdır. 19. ve 20. yüzyıl başlarında ABD ve İngiltere’de ortaya çıkan, doğruluğun ölçütü olarak bilginin uygulanmasını gören, yaşama yararlı olanı iyi sayan bu öğretinin başlıca temsilcileri, W. James, F. S. Schiller, J. Dewey, F. Gonseth, A. Rey, E. Le Roy, M. Pradines, Charles S. Peirce’dir. Yunanca eylem anlamına gelen pragma sözcüğünden türetilen terim, felsefeye ilk kez 1878’de Charles S. Peirce tarafından sokuldu.

Programcılığa göre aklın temel ödevi şeyler üzerine bilgi vermek değil, onlar üstüne iş görmemizi sağlamaktır. Bilgi ve doğruluk yaşam için bir araçtır. Doğru olma ise, kuruluşunda deneyin önceki parçalarıyla yeni parçalarını birleştirme konusunda insani isteği doyuma ulaştırmaktır. Yasalar ya da kurumlar, ancak uygulamayla denendikten sonra doğru olarak kabul edilir. Pragmacılığın iki ünlü temsilcisi William James ve Charles S. Pierce, bu konuda birbirlerini tamamlayan iki düşünürdür. Pierce için olduğu gibi James için de doğruluk, somut bir düşünce değil, bir eylemdir; soyut ya da önsel (apriori) düşünme aracılığıyla kendi varlığı içinde belirlenemez. Bu doğruluğu ve içeriği, ancak dünya içindeki bir etkinlik düzeyinde kavrayabiliriz.


Leave A Reply