Sevr Barış Antlaşması ve İtilaf Devletlerinin Yurdumuzu Parçalama Çabaları

0
Advertisement

Kurtuluş Savaşı döneminde son Osmanlı hükümetinin kabul ettiği çok ağır bir antlaşma olan Sevr Barış Antlaşması hakkında bilgiler.

Sevr Barış Antlaşması imzalanırken

Sevr Barış Antlaşması imzalanırken

SEVR (SEVRES) BARIŞ ANTLAŞMASI, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğunun, İtilaf devletleri ile yaptığı, Türk milleti için ölüm sayılabilecek bir antlaşmadır. Fransa’da Paris’in 9 km. güney batısında Sevr (Severes) şehrinde imzalandığı için bu adla anılır.

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan bağlaşıkları ile birlikte, yenik olarak çıkmıştı. Paris’te bir barış konferansı toplandı. Savaşı kazanan İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, Japonya, Yunanistan, Sırbistan) İttifak devletleri (Osmanlı İmparatorluğu, Almanya, Avusturya – Macaristan, Bulgaristan) ile yapacakları barış antlaşmalarını bu toplantıda kararlaştırdılar. Uzun süren görüşmelerden sonra, önce Almanya ile Versailles (28 haziran 1919); Avusturya ile Sainte-Germaine (10 eylül 1919); Bulgaristan ile Neully (27 ekim 1919); Macaristan ile Trianones (4 haziran 1920) barış antlaşmaları imzalandı. Osmanlı hükümeti ile imzalanacak anlaşma en sona bırakılmıştı, çünkü maksatları Osmanlı Devleti’ni parçalamaktı.

İstanbul hükümeti, 22 nisan 1920’de, İtilaf devletleri tarafından Paris Barış Konferansı’na davet edilmişti. Osmanlı padişahı VI. Mehmet (Vahdettin) eski sadrazamlardan Ahmet Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyet seçti. Tevfik Paşa daha Paris’te barış görüşmelerine başlamadan, 30 Nisan 1920’de, Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına, Avrupa devletlerine bir nota yolladı. Bu notada, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı, yani Yeni Türk Devleti’nin kurulduğu bildiriliyor, Türkler hakkında karar verecek tek sorumlu hükümetin Ankara hükümeti olduğunu hatırlatıyordu.

Düşmanlar Padişaha Güveniyorlar

İtilâf Devletleri, ellerinde oyuncak olan Sultanın ve onun hükümetinin, Ankara’da kurulan yeni hükümeti boyun eğmeye zorlayabileceğini umuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa’ nın uyarmalarına bu yüzden önem vermediler.

Paris’teki Tevfik Paşa heyetine 10 mayıs 1920’de barış şartları bildirildi. Tevfik Paşa, Türk heyetinin delegeleri olan Dahiliye Nazırı (İç İşleri Bakanı) Reşit, Maarif Nazırı (Millî Eğitim Bakanı) Fahrettin, Nafia Nazırı (Bayındırlık Bakanı) Dr. Cemil Paşa ile birlikte, Türk milletinin ölüm kararı olan bu şartları kabul etmedi, İstanbul’a döndü.

Advertisement

İstanbul hükümeti ve Saray her ne olursa olsun, barış yapmak amacını güttüğü için Damat Ferit Paşa kendisini sadrazam seçtirerek Paris’e gitti, hazırlanan teklifleri 8 Temmuz 1920’de, Konferans başkanlığına verdi. Bu teklifleri İtilâf devletleri incelemeye bile lüzum görmediler, İstanbul hükümetinin nasıl olsa boyun eğeceğini anlamışlardı. 17 temmuzda, kendi tekliflerini bir nota ile bildirdiler. Bu notada, eğer 10 gün içinde antlaşma
yapılamazsa, daha ağır şartlar ileri süreceklerini belirtiyorlardı.

Bu nota, İstanbul’da duyulunca, Türk milletinde büyük bir üzüntü yarattı. Padişah VI. Mehmet milletin bu duygularına önem bile vermeden, sarayda, kendi başkanlığında bir divan topladı. 22 temmuz 1920’de sarayda yapılan bu toplantıya kabine üyelerinden başka sivil, asker, din adamı olarak 50’ye yakın tanınmış kimse katıldı.

Damat Ferit Paşa, görüşmelerin sonunda yaptığı konuşmada, gerçi şartların ağır olduğunu, ancak, İstanbul’un Osmanlı devletine bırakıldığı, bunun da doğrudan doğruya, İtilâf devletlerinin padişaha karşı duydukları güvenden ileri geldiğini belirtti, antlaşmanın kabulünden başka çare olmadığını söyledi. Bundan sonra, padişah herkesin ayağa kalkarak antlaşmayı imzaya razı olduklarını göstermelerini istedi. Toplantıdakilerin hepsi ayağa kalktı, tek kişi yerinde kaldı. Bu, topçu komutanlarından Ferik (Korgeneral) Rıza Paşa idi.

Padişah, İstanbul’da gene saltanat süreceğine göre, memleketin düşman ellerde parçalanmasına razı olmuştu. Damat Ferit Paşa’ nın başkanlığındaki bir heyeti Paris’e gönderdi. Bu heyette, Ferit’ten başka, Ayan Meclisi’nden Hadi Paşa ile Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı) ve Bern elçisi Reşat Halis Bey vardı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yurdun Bölünmezliği İçin And içiyor

Bu arada, Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 18 haziran 1920’de yaptığı oturumda «Yurdun bölünmezliği» için andiçerek Türk topraklarının parçalanmasına asla razı olamayacağını bütün dünyaya ilan etmişti. Vatanın, her köşesinde, millî birlik kuruluyor, düşmanlara, İzmir’i işgal ederek Anadolu’nun içlerine sızmaya çalışan Yunanlılar’a karşı yer yer karşı koyma hareketleri gelişiyordu.

Öte yandan, Paris’te Yunanlılar, Türk milletini bir kabile devleti haline düşüren bu antlaşmayı bile imzaya yanaşmıyor, Saray’ın, Anadolu’daki «asileri» dağıtmasını istiyorlardı. Bunun üzerine, Damat Ferit, İstanbul’a döndü, Anadolu’da Türk milletini temsil eden Millet Meclisi’nin, silâha sarılan Türk milletinin, millî mukavemet hareketini yöneten Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve arkadaşlarının yok edileceğini bir resmi beyanname ile açıkladı. Fransa’da kalan, Osmanlı heyetinin başkanı Bağdatlı Hadi Paşa’ya da antlaşmayı derhal imzalamasını bildirdi.

Advertisement

10 Ağustos 1920’de Hadi Paşa ile Rıza Tevfik, Osmanlı Devleti adına ebedi bir leke olan antlaşmayı imzaladılar.

Yurdumuzu Nasıl Parçalamak İstediler

Türkçe çevirisi 113 büyük sayfada toplanan antlaşmada 433 ana madde ile ekleri vardı. Osmanlı devletinin yüz karası olan Sevr Antlaşması’na göre:

  1. Osmanlı İmparatorluğu çöküşünü kabul ediyordu. İmparatorluk, İstanbul ve dolaylarıyla, Anadolu’nun küçük bir parçasından başka bütün topraklarını kaybediyordu.
  2. İstanbul ve Çanakkale Boğazları bütün devletlerin oluyordu. Boğazlar, savaş zamanında bile, bütün yabancı devletlerin gemilerine açık tutulacak, milletlerarası bir komisyon boğazlardaki trafiği ve durumu kontrol edecekti.
  3. Doğu Trakya’da yalnız Çatalca Osmanlı devletine bırakılıyor, Karadeniz kıyısında Midye’nin doğusundan Büyükçekmece Gölü’ne kadar olan hattın batısında kalan topraklar Yunanistan’a veriliyordu.
  4. Doğu Anadolu illerinin büyük bir kısmında Kürdistan, bir kısmında da Ermenistan devleti kuruluyordu.
  5. İzmir ve dolayları Yunanlılar’a veriliyordu. Ayrıca, bu şehirde 6 ay içinde bir parlâmento kurulacak, bu parlâmento Yunanistan’la birleşmeye karar verdiği takdirde, Ege’nin bir kısmı daha Yunanlılar’a verilecekti.
  6. Osmanlı ordusu terhis ediliyor, silâhları alınıyordu. Donanma da aynı hale getiriliyor, topları sökülüyordu.
  7. Devlet gelirinin büyük kısmı savaş borçlarını, işgal masraflarını ödemeye ayrılıyor, Osmanlı maliyesinin yabancı bir komisyon tarafından kontrol edilmesi kabul ediliyordu.
  8. Birinci Dünya Savaşı yıllarında resmen sözde kaldırılan kapitülâsyonlarda Osmanlı devletinden alınmış olan bütün imtiyazlar yeniden yürürlüğe giriyordu.

İşte, Türk milletinin ölümü, Türk topraklarının hartadan silinmesi demek olan bu haysiyet kırıcı antlaşmayı, başta padişah VI. Mehmet (Vahdettin) olmak üzere, Osmanlı hükümeti kabul etmişti. Fakat Türk milleti kabul edemezdi. Bu millî iradeyi tarihin görülmemiş bir mucizesi şeklînde canlandıran Ulu Atatürk, Türk milletinin ölmediğini, yaşamaya hakkı olduğunu ve yaşayacağını bütün dünyaya ispat etti. Düşmanlar emellerinin, hiç ummadıkları bîr sırada suya düştüğünü görürlerken, Türk milletini hiçe sayan Osmanlı hükümeti de tarihe karıştı.

Günümüzde hala Sevr Barış Antlaşması maddelerini yırtıp atan Kurtuluş Savaşımıza ve sonrasında imzalanan Lozan Antlaşmasına şüphe ile yaklaşan beğenmeyen güçler, şahsiyetler çıkmakla birlikte bu kişiler Osmanlı hükümetinin neden Sevr Barış Antlaşmasını imzaladığını ve bu antlaşmadan kısa süre sonra binlerce şehit verilerek bu ülkenin nasıl kurtarıldığına kafa yormama konusunda inat etmektedirler.

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi bu konuda en büyük görev bilimi kendine yol gösterici ışık olarak kabul gören Türk gençliğine düşmektedir.


Leave A Reply