Advertisement
İçinde meydan kelimesi geçen deyimler nelerdir? Meydan ile ilgili deyimlerin anlamları ve açıklamaları. Meydan hakkında deyimler.
Meydan İle İlgili Deyimler
- “(birine) meydan dayağı çekmek”
herkesin içinde veya çok dövmek. - “(birine) meydanı dar etmek”
birini çok sıkıntıya sokmak, her yönden sıkıştırmak. - “foyası meydana (ortaya) çıkmak”
bir olay dolayısıyla bir kimsenin kötü niteliği ortaya çıkmak: “Utanmazlık siyasetinin veya utanmaz siyasinin önünde sonunda foyası meydana çıkar.” -B. Felek. - “mal meydanda”
bir işin gizli bir yönünün olmadığını belirten bir söz. - ” meydan açmak”
sebep olmak: “Bu hareket, daha ileride kim bilir ne boğuşmalara meydan açacaktır?” -R. N. Güntekin. - “meydan almak”
gelişmek, yayılmak, geniş ölçüde olmak. - “meydan bırakmamak”
fırsat vermemek: “Ona ağız açmaya meydan bırakmadım.” -R. N. Güntekin. - “meydan (birine veya bir şeye) kalmamak”
fırsat bulamamak: “Bu beladan kurtulabilmek için bir çare düşünmeye meydan kalmadan Ali, bir gece kasabaya girdi.” -M. Ş. Esendal. - “meydan bulamamak”
fırsat bulamamak. - ” meydan dayağı atmak”
kalabalık içinde iyice dövmek. - “meydan dayağı yemek”
kalabalık içinde iyice dayak yemek: “Vallahi meydan dayağı yesem bu kadar perişan olmazdım.” -R. N. Güntekin. - ” meydan okumak”
korkmadığını, çekinmediğini açıkça bildirmek, kavga veya yarışmaya çağırmak: “Hülasa yüz türlü yüzmek bilir, dalgıçlara meydan okurdu.” -R. H. Karay - “meydan vermemek”
kötü bir durumun gerçekleşmesi için imkân veya zaman bırakmamak: “Sonra sultanın cevabına meydan vermeden döndü.” -Ö. Seyfettin.
“meydana atmak”
ortaya çıkarmak
- “meydana çıkarmak”
1) açıklığa kavuşturmak, ortaya çıkarmak, belli etmek: Marifetlerini birer birer meydana çıkarıyor. -R. H. Karay. 2) bularak ortaya çıkarmak. - “meydana çıkmak”
1) ortaya çıkmak, görünmek: “İşte Galip, böyle bir muhitte herkesi şaşırtan büyük bir kabiliyetle meydana çıkıverdi.” -A. H. Çelebi. 2) belli olmak: “Şafak serinliği içinde onun yükselmesini seyrederken ilk tahminimizde yanılmadığımız meydana çıktı.” -H. S. Tanrıöver. 3) yetişmek, büyümek: “Altınyaprak Şirketi bizim son ekmek kapımızdı, bundan sonra iş bulabileceğim şüpheli, kardeşlerim daha meydana çıkmış sayılmaz.” -R. N. Güntekin. - “meydana dökmek”
hepsini sergilemek, ortaya dökmek. - “meydana düşmek”
bir iş yapmak için kendini ortaya atmak. - “meydana gelmek”
1) olmak, oluşmak: “Kum tanelerinden meydana gelen yazıları okumaya çalışan Bünyamin bir hayli zorlandı.” -İ. O. Anar. 2) ortaya çıkmak: “Müspet ve realist ilmî araştırmaların meydana gelebilmesi için istatistik bir zarurettir.” -N. Hikmet. - “meydana getirmek”
olmasını sağlamak, oluşturmak: “Yaşlandıkça gençleşen bir adam yalnız verdiği eserlerden değil bundan sonra meydana getireceklerinden dolayı mühimdir.” -İ. A. Gövsa. - “meydana koymak”
yapıp ortaya çıkarmak, göstermek. - “meydana vurmak”
belli etmek, ortaya çıkarmak: “Beşikten beri ruhlarına akıtılan düşmanlığı meydana vurmak için tam fırsatı bulmuşlardı.” -Ö. Seyfettin. - “meydanda bırakmak”
1) açıkta, evsiz barksız bırakmak; 2) ortada, herkesin gözü önünde bırakmak. - “meydanı (birine veya bir şeye) bırakmak”
1) savunduğu şeyden vazgeçmek: “Çok güzel görünen bir şey var ki o da iki tarafın da meydanı bırakıp kaçmamalarıdır.” -M. Ş. Esendal. 2) yarışmadan çekilmek. - “meydanı boş bulmak”
kendisini engelleyecek kimse görmeyerek aşırı davranışlarda bulunmak. - “ok meydanında buhurdan yakmak”
1) geniş bir yeri yetersiz bir şeyle ısıtmaya çalışmak; 2) önemli bir iş için yetersiz imkânlardan yararlanmaya çalışmak.