İkinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Yayılması

0
Advertisement

2. Dünya Savaşı nasıl başlamıştır, hangi ülkeler katılmıştır? İkinci Dünya Savaşı’nın yayıldığı cepheler, mihver devletlerinin üstünlüğü.

İkinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Yayılması

SAVAŞIN BAŞLANGICI.

Önceleri Polonya’yı gözdağı politikasıyla Almanya’nın çıkarına bir uzlaşmaya zorlamak isteyen Hitler, Münih’te elde ettiği zaferin ardından açık bir baskıya girişti. Alman önerilerini sürekli geri çeviren Polonya ise İngiltere, Fransa ve SSCB ile ittifak bağlarını güçlendirme yoluna gitti. Çekoslovakya’daki gelişmelerden sonra yatıştırmacılık politikasından uzaklaşmaya başlayan İngiltere ve Fransa, Polonya’ ya yönelik bir müdahaleye karşı sessiz kalmayacakları yolunda kesin güvence verdiler. Ama bu tutum Polonya’ya darbe indirmeye kararlı olan Hitler’i durdurmaya yetmedi.

Bu sırada İngiltere ve Fransa ile ortak bir zeminde birleşmeden umudunu kesmiş olan SSCB’nin bu ülkeleri Almanya ile baş başa bırakmaya karar vermesi, Hitler’e yeni bir manevra yapma olanağını sağladı. Almanya ile SSCB arasında gizlice yürütülen görüşmeler sonunda 23-24 Ağustos 1939’da Al-man-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalandı. Paktın bir parçasını oluşturan gizli bir protokol uyarınca Polonya, Finlandiya ve öteki Baltık ülkelerinin iki nüfuz alanına ayrılması kararlaştırıldı.

Avrupa’yı şaşkınlığa uğratan bu gelişmenin ardından bir İngiliz müdahalesini beklemeyen Hitler, Polonya’ya savaş açma hazırlıklarına başladı. Bu arada Etiyopya ve İspanya’ daki savaşlar yüzünden yıpranmış olduğundan İngiltere ve Fransa ile yakın bir dönemde boy ölçüşmeyi göze alamayan İtalya’nın Hitler’i caydırma çabaları sonuçsuz kaldı. İngiltere ve Polonya’nın resmen karşılıklı yardım antlaşması imzalaması üzerine bir süre ertelenen Polonya harekâtı 1 Eylül’de başladı. İngiltere ve Fransa iki gün sonra Almanya’ya savaş açtı.

Advertisement

MİHVER DEVLETLERİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Polonya harekâtı. Zırhlı birliklerle Polonya’yı kısa sürede işgal etmeyi planlayan Almanlar, mekanize tümenlerin öncülüğünde üç koldan saldırıya geçtiler. Zırhlı birliklere karşı süvari tugaylarına dayanan ve kuvvetlerinin büyük bölümünü Vistül ve San ırmaklarının oluşturduğu doğal savunma hattı yerine, saldırıya açık batı sınırı ile Varşova ve Lodz arasındaki bölgeye yerleştiren Polonyalılar, bir hafta içinde tam bir kuşatma altına girdiler. Güneydoğuya doğru çekilen Polonya birlikleri yer yer mevzi savunmaya geçerken, 17 Eylül’de bu kez Sovyet kuvvetleri doğudan Polonya’ya girdiler. Ertesi gün Polonya hükümeti ve başkomutanlığı Romanya’ya kaçtı. Son ordu birliklerinin 5 Ekim’de teslim olmasından sonra Polonya 28 Eylül’de fiilen Almanya ve SSCB arasında paylaşıldı. Ordunun teslimini izleyen sınırlı gerilla çarpışmaları ise kış ortalarına değin sürdü. Bu arada SSCB Polonya’daki sınırı daha doğuya kaydırma karşılığında Litvanya’nın tümünü nüfuz alanına kattı.

Baltık devletleri ve Sovyet-Fin Savaşı (1939-40). Ekim başlarında Estonya, Letonya ve Litvanya’ya zorla askeri birliklerini yerleştiren Sovyetler, aynı talebi geri çeviren Finlandiya’ya 30 Ekim’de savaş açtılar. Donanım ve ikmal hatları bakımından yetersiz olan Sovyet ordusu, güçlü Fin direnişi ve doğal engeller yüzünden başlangıçta beklediği ilerlemeyi sağlayamadı. Sonunda 1 Şubat 1940’ta Mannerheim Hattı’na karşı girişilen geniş çaplı bir saldırıyla Fin mevzileri yarılırken, buz tutmuş olan Finlandiya Körfezinden kaydırılan birlikler de Fin kuvvetlerini geriden kuşattı. Barış istemek zorunda kalan Finlandiya, mart ortalarında daha da ağırlaştırılan Sovyet isteklerine boyun eğdi.

Batı Avrupa (Eylül 1939-Haziran 1940). Polonya harekâtı sırasında Batı Cephesi’nde tutulan sınırlı Alman birlikleri, dar bir sınır şeridinde saldırıya geçen Fransız kuvvetlerini oyalamayı başardı. Polonya’nın düşmesinden sonra Maginot Hatts’na çekilen Fransızlar, Namur’un (Belçika) kuzeyindeki ovadan bekledikleri Alman saldırısına karşı önlemler aldılar. Oysa kötü hava koşulları ve duraksamalar yüzünden harekâtı ertelemek zorunda kalan Hitler, Mart 1940’ta dağlık ve ormanlık Ardennes bölgesi üzerinden Fransız hattını yarma planını benimsedi. Bu arada Müttefiklerin Finlandiya’ya yardım etmek ve Almanya’nın İsveç’ten demir ithalatını durdurmak amacıyla Norveç’e çıkarma yapmayı tasarlaması, Hitler’i öncelikle bu sorunla uğraşmaya yöneltti.

Savaşın başlarında Batı Avrupa’daki kara harekâtları ağır bir gelişme izlerken, Alman denizaltılarının İngiliz ticaret gemilerini hedef alan etkili saldırılan deniz çarpışmalarını öne çıkardı. Dört ay kadar süren bu çarpışmalarda İngiliz donanmasının Alman zırhlılarını etkisiz hale getirmesi, Almanya açısından Norveç’in stratejik önemini daha da artırdı. Böylece Hitler önceleri tarafsız kalmasını yeterli gördüğü Norveç’e müdahale etmeye karar verdi.

Fransa’da Daladier’nin yerine P. Reynaud’ nun başbakanlığa geçmesinden sonra, Müttefikler de Norveç sularını mayınlamayı ve bazı limanları ele geçirmeyi öngören bir plan hazırladı. Ama bu planın birkaç gün ertelenmesi, 9 Nisan 1940’ta başlayan Alman harekâtının kolayca başarıya ulaşmasına yol açtı. İlk kez paraşüt birliklerinin de kullanıldığı bu harekâtta zayıf Norveç savunmasını kısa sürede kıran Almanlar, aynı anda hava desteğiyle karadan ve denizden Danimarka’ya saldırarak bu ülkeyi de işgal ettiler. Müttefik kuvvetlerinin mayıs başlarında Norveç’e yaptıkları başarılı çıkarma, Fransa’ya yönelik Alman saldırısının başlaması üzerine yarıda bırakıldı ve buradaki birlikler geri çekildi.

Advertisement

Fransızlar asıl kuvvetlerini İsviçre ve Belçika sınırları arasında uzanan Maginot Hattı’ na yığmış olduğundan, Ardennes ve Flandre üzerinden Manş Denizine giden uzun şeritteki savunma önlemlerini zayıf bırakmışlardı. Kuvvetlerini üç ordu grubuna ayıran Almanlar ise, bir grupla Maginot Hattı’ nı oyalarken, aynı anda iki hedefe yönelecek bir harekât planı hazırlamışlardı. Buna göre ikinci ordu grubu Aşağı Maaş (Meuse) Havzasından ilerleyerek Belçika ve Hollanda’yı işgal edecek, asıl kuvvetlerin yer aldığı üçüncü ordu grubu da Ardennes bölgesini aşarak Fransız savunmasının en zayıf olduğu Sedan kesiminde bir yarma harekâtına girişecekti.

10 Mayıs’ta başlayan Alman saldırısı Hollanda kuvvetlerini kısa sürede gerileterek Utrecht ve Amsterdam’ı koruyan hattın arkasına sıkıştırdı. Büyük kentleri bombalama tehdidi Hollandalıları 14 Mayıs’ta teslim olmaya zorladı. Hava saldırılarıyla Belçika mevzilerinde açılan gedikten ilerleyen Alman tank ve piyade birlikleri, Müttefik kuvvetlerinin çekildiği Dyle (Anvers-Namur) Hattı’nı 15 Mayıs’ta ele geçirdi. Bir yıldırım tank harekâtıyla 12 Mayıs’ta Fransa sınırına ulaşan üçüncü ordu grubu, ertesi gün Meuse’ü geçerek Manş kıyılarına doğru ilerlemeye başladı. Güneydeki ana birliklerle bağlantısı kopan kuzeydeki Müttefik kuvvetleri, Belçika’daki Alman ilerleyişinin sürmesiyle tam bir kuşatma altına girdi. Ağır kayıplara uğrayan İngiliz Sefer Birlikleri (BEF) ve bazı Fransız kuvvetleri mayıs sonlarında Dunkerque limanından İngiltere’ye sevk edildi. Kuzey Fransa’da üç hafta daha süren harekât sonunda 1 milyon Müttefik askeri tutsak düştü, 200 binden fazla asker de İngiliz gemileriyle kurtarıldı.

Maginot Hattı’ndan Somme-Aisne Cephesi’ne kaydırılan Fransız tümenlerine karşın, kuvvetlerini bir araya getirerek üstün duruma geçen Almanlar, 5 Haziran’da güneye doğru yeni bir saldırıya geçti. İki noktadan kırılan Fransız direnişi çok geçmeden dağıldı. Fransız hükümetinin Paris’ten ayrıldığı 10 Haziran’da İtalya, Fransa ve İngiltere’ye savaş açtı. İngiliz başbakanı Winston Churchill’in savaşı sürdürme yönündeki baskılarına karşın, Mareşal P. Petain başkanlığındaki yeni Fransız hükümeti 16 Haziran’da ateşkes istedi. Bu sırada Paris’i almış olan Alman birlikleri Rhone ve Aşağı Loire vadileri boyunca Güney Fransa’ya iniyordu.

Almanya ile 22 Haziran’da imzalanan ateşkes antlaşması uyarınca Fransa’nın kuzeyi ve batı kıyıları işgal bölgesi ilan edildi ve Fransız silahlı kuvvetleri etkisiz hale getirildi. Bu arada İngiltere, Fransız donanmasın-daki bazı gemilere el koymayı başardı. Londra’da bulunan General Charles de Gaulle’ün öncülük ettiği Özgür Fransa Hareketi başlangıçta Almanya ve kukla Vichy Hükümeti için ciddi bir tehdit yaratamadı.

İngiliz direnişinin sürdüğünü gören Hitler, İngiltere’yi işgal etmeyi amaçlayan Denizaslanı Harekâtı için gerekli koşulları sağlamak üzere Temmuz 1940’ta yoğun hava akınlarını başlattı. Britanya Çarpışması olarak bilinen bu saldırılar Alman Hava Kuvvetleri’nin (Luftwaffe) ağır kayıplarıyla noktalandı (Nisan 1941).

Orta Avrupa ve Balkanlar (1940-41). İngiltere’ye boyun eğdiremeyen Hitler, Avrupa’ yı bir dizi “yerel” savaşla denetim altına aldıktan sonra SSCB ile hesaplaşmayı öngören planında değişiklik yaparak SSCB’yi saf dışı bırakma aşamasını öne almaya karar verdi. Ardından bu saldırı hazırlığının bir parçası olarak Doğu Avrupa’da Alman nüfuzunu yaymaya yönelik diplomatik manevralara girişti. SSCB’nin Haziran 1940’ta Romanya’dan Besarabya’yı istemesi, bu girişime elverişli bir zemin hazırladı. Hitler Almanya’dan askeri koruma isteyen Romanya’yı Bulgaristan ile Macaristan’a toprak ödünü vermeye zorlayarak bölgedeki konumunu güçlendirdi. Bu arada Romanya’nın zengin petrol yatakları da Alman sanayisinin hizmetine girdi.

Balkanlar üzerindeki yayılmacı emelleri sürekli Hitler’in engellemeleriyle karşılaşan Mussolini, Almanya’nın Romanya’ya kendi başına asker göndermesini fırsat “bilerek, Ekim 1940’ta Hitler’e hiç haber vermeden Yunanistan’a saldırdı. Bu harekât tam bir başarısızlığa uğradığı gibi İngiltere’nin Girit ve Yunanistan’a asker çıkarmasına ve Yugoslavya ile Bulgaristan’ın sıkı bir tarafsızlık politikasına yönelmesine yol açtı. Bunun üzerine daha ileri bir adım atan Hitler, Macaristan, Romanya ve Slovakya’yı Üçlü Pakt’a katılmaya ikna etti ve Yunanistan üzerinden gelebilecek bir İngiliz saldırısına karşı bazı Alman birliklerim Romanya’nın güneyine kaydırdı. Bulgaristan ve Yugoslavya’nın Mihver Devletleri’nin safına geçme konusundaki baskılara karşı direnişi ise ancak Mart 1941’de kırılabildi.

Bu arada Alman 12. Ordusu’nun Tuna’yı geçerek Bulgaristan’a girmesi üzerine, Mısır’dan gönderilen bir ingiliz sefer kuvveti Yunanistan’a çıkarak Olympos-Vermion hattını tuttu. İtalya’nın Alman ilerleyişine destek olmak için Yunanistan’a karşı giriştiği saldırı sonuçsuz kaldı. Mart sonlarında Yugoslavya’da askeri bir darbeyle Mihver karşıtı bir yönetim başa geçti. Aynı sıralarda İngilizler Matapan Burnu Çarpışması’nda İtalyan donanmasına ağır bir darbe indirerek Akdeniz’de belirgin bir üstünlük sağladılar.

Bu gelişmeler üzerine tek bir darbeyle güneye inmek isteyen Hitler İtalyan, Macar ve Bulgar birlikleriyle desteklenen Alman kuvvetlerini nisan başlarında hem Yugoslavya, hem de Yunanistan üzerine sürdü. Birkaç koldan saldırıya uğrayarak dağılan Yugoslavya ordusu 17 Nisan’da teslim oldu. Alman birliklerinin Thessaloniki’yi (Selanik) alarak iç kesimlere sokulmasıyla ikiye bölünen Yunan ordusu da yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı. Mayıs ortalarına doğru Yunanistan anakarası ve Ege’deki Girit dışında kalan bütün Yunan Adaları Alman işgali altına girdi. Girit’i almaya yönelik hava ve deniz harekâtı ise mayıs sonlarında tamamlandı. Harekât sonrasında parçalanan Yugoslavya’ nın, kukla bağımsız devletlere dönüşen Büyük Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ dışındaki toprakları Mihver Devletleri arasında paylaşıldı. Sözde bağımsızlığını koruyan Yunanistan, İtalyan ve Alman işgal bölgelerine ayrıldı. Her iki ülkede başlayan zayıf gerilla eylemleri, 1941 sonlarında daha çok komünistlerin öncülük ettiği etkili bir direniş hareketine dönüştü. Afrika ve Ortadoğu (1940-41). Avrupa’da-ki bütün kara çarpışmalarında yenilgiye uğrayan İngilizler, Kuzey Afrika’da İtalyanlara karşı önemli bir üstünlük sağladılar. Aralık 1940’ta Mısır’dan harekete geçen Archibald Wavell komutasındaki ingiliz kuvvetleri, birkaç ay içinde Berka’nın (Sirenaika) büyük bölümünü ele geçirdi. Bingazi’ ye sıkışan İtalyan birlikleri daha batıya çekilmeye çalışırken tuzağa düşerek ağır kayıplar verdi, ingilizlere Trablusgarp yolunun bütünüyle açılmasına karşın, Yunanistan’daki birlikleri takviye etme karan harekâtın sürdürülmesini önledi. Bu sırada iki Alman mekanize tümeniyle bölgeye gönderilen Erwin Rommel, bir karşı saldırıyla nisan başlarında Bingazi’yi ve Berka’nın büyük bölümünü geri aldı. Ardından Tobruk’u kuşattıysa da ikmal hatlarından uzaklaştığı için harekâtı durdurmak zorunda kaldı.

Balkanlar’da Almanya’ya karşı yeni bir cephe açma uğruna Berka’yı bırakmak zorunda kalan Wavell Sudan, Kenya ve İngiliz Somalisi’ne saldıran İtalyanları 1941 başlarında bir karşı harekâtla püskürtmeyi başardı. Ayrıca Etiyopya’daki direnişin canlandırılmasına ön ayak olarak İtalyan kuvvetlerini Kenya ve Eritre üzerinden kıskaca aldı. Böylece mayıs sonlarında Etiyopya’daki İtalyan işgali sona erdi.

Bu sırada savaş Ortadoğu’ya da sıçramış bulunuyordu. Irak’ta Alman yanlısı bir yönetimin başa geçmesi üzerine Basra üzerinden bir çıkarma harekâtına girişen İngilizler, ülkeyi işgal ederek bu tehlikeye son verdiler (Mayıs 1941). Bunu Vichy hükümetinin denetimindeki Suriye ve Lübnan’a yönelik müdahale izledi. Sonunda Özgür Fransız Kuvvetleri İngiltere’nin stratejik denetimi altında Suriye ve Lübnan’da yönetimi ele geçirdi.

Advertisement

Atlas Okyanusu ve Akdeniz (1940-41). Fransa’nın düşüşünden sonra Biskay limanları aracılığıyla Atlas Okyanusunda geniş bir hareket serbestliği kazanan Alman denizaltıları, İngiliz deniz taşımacılığını büyük ölçüde engellediler. 1941 başlarında İngilizlerin daha etkili koruma önlemlerine başvurması üzerine, Almanlar denizaltılarla toplu saldırma taktiğini geliştirdiler. Buna bağlı olarak Alman denizaltılarının sayısı hızla arttı. Öte yandan Alman donanmasına katılan yeni zırhlılar da benzer baskınlara girişmeye başladılar. Mihver gemileri Akdeniz’de de İngiliz hedeflerine yönelik başarılı vur kaç saldırıları düzenlediler.

SAVAŞIN YENİ CEPHELERE YAYILMASI.

SSCB’ye yönelik Alman saldırısı. Balkanlardaki zaferin ardından yüzünü SSCB’ye çeviren Almanya’nın amacı, Arhangelsk ile Astrahan arasındaki hattın batısında kalan Sovyet topraklarını bir yıldırım harekâtıyla işgal ettikten sonra Kafkasya, Türkiye ve Mısır üzerinden üç koldan Ortadoğu’ya yüklenmek ve Japonya’yı da Hindistan üzerine sürerek İngiltere’yi can damarından vurmaktı. Ama Alman ordularının beklenmedik bir direnişle karşılaşarak Sovyet cephesine çakılması, bu planın uygulanmasını olanaksızlaştırdı. Bu gelişmeyle ekonomik ve askeri gücünün sınırlarını zorlamaya başlayan Alman yayılmacılığı, daha geniş ve birleşik bir direnişle de karşı karşıya geldi.

22 Haziran 1941’de SSCB’ye karşı saldırıya geçen Alman ordularının sol kanadını oluşturan kuvvetler, Doğu Prusya üzerinden Baltık ülkelerini kolayca aşarak Leningrad’a (bugün Petersburg) doğru ilerlemeye başladı. Sovyet savunma mevzilerini iki koldan yaran merkezdfeki kuvvetler, Minsk ve Smolensk’te iki kuşatma harekâtıyla çok sayıda Sovyet birliğini tutsak aldı. Bununla birlikte Sovyet askerlerinin önemli bir bölümü daha doğuda yeni bir hatta çekilmeyi başardı. Bu arada tank ve piyade birlikleri arasındaki kopukluklar ve cephe gerisinde kalan dağınık Sovyet birliklerinin saldınları, Alman ilerleyişinin Smolensk’te durmasına yol açtı. Ukrayna’da güçlü Sovyet mevzilerini kısa sürede söken Alman sol kanadı ise, Kiev’in güneyindeki yeni bir hattı da yardıktan sonra aynı anda saldırıya geçen Rumen kuvvetleriyle birleşmek üzere Karadeniz kıyılarına yöneldi. Bunu Kiev’in gerisindeki Sovyet kuvvetlerini etkisiz kılan başarılı bir kıskaç hareketi izledi.

Alman kuvvetlerinin Moskova ve Kafkasya önündeki engelleri zorlamak için kış aylarında sürdürdüğü saldırılar, Sovyet mevzilerini daha geriye itmekle birlikte beklenen kesin sonucu vermedi. Alman ilerleyişinin duraklamasından yararlanan Sovyet kuvvetleri bir dizi karşı saldınya geçti. Mart 1942’ye gelindiğinde Alman cephesi bazı kesimlerde 240 km kadar geriye püskürtülmüş bulunuyordu. Bu arada ağır kayıplar veren Alman birlikleri arasında bazı gedikler de açıldı.

Alman saldırısının hemen ardından SSCB ile İngiltere ve ABD arasında başlayan yakınlaşma, ilk üç ayda bazı küçük adımlarla sınırlı kaldı. Bunun temelinde Polonya sorunu gibi siyasal pürüzler ve Müttefiklerin askeri yardım konusundaki isteksizliği yatıyordu. İngiliz ve Sovyet birliklerinin iran’da Alman yanlısı bir güç odağının oluşmasını önlemek için bu ülkeyi işgal ederek iki nüfuz bölgesine ayırmasından sonra, SSCB’ye askeri malzeme sevkıyatında daha düzenli bir işleyiş sağlandı.

Doğu Cephesi’nde güç duruma düşen Hitler, 1942’de yalnızca Kafkasya petrol yataklarını ve Volga Havzasını hedef alan saldırılarla yetinmek zorunda kaldı. Bu arada Japonya’nın Uzakdoğu’da harekete geçmesi, Almanya’yı ABD ile de çatışmaya soktu.

Pearl Harbor Baskını ve Japon yayılması. Savaş başladığında ordusunun yaklaşık yarısıyla Çin’deki işgal hareketini sürdürmekte olan Japonya, Müttefiklerin Almanya’yla uğraşmasından yararlanarak Çinhindi’ne de saldırmakta gecikmemişti. Japon ilerleyişinin 1941 yazından sonra Uzakdoğu’da stratejik dengeleri tehdit eden bir boyuta ulaşması, özellikle ABD’nin sert tepkisine yol açtı. Bunu izleyen diplomatik görüşmeler iki ülke arasında giderek artan gerginliği ortadan kaldıramadı. ABD’nin yanı sıra İngiltere’yle de savaşa girmenin kaçınılmaz hale geldiğini gören Japonya, ABD’nin Pasifik Donanması’nı uzak sularda yıpratmaya dayanan savaş stratejisinden vazgeçerek yeni bir plan hazırladı. Buna göre ani bir baskınla Pasifik Donanması Pearl Harbor’ daki ana üssünde felce uğratılacak, aynı anda hava ve deniz birliklerinin desteğinde Filipinler ve Malezya üzerinden başlatılacak
bir harekâtla Hollanda Doğu Hint Adaları kuşatılacaktı.

Plan uyarınca 7 Aralık 1941’de gerçekleştirilen Pearl Harbor Baskını ABD’ye büyük bir darbe indirmekle birlikte Pasifik Donanması’nın hareket yeteneğini bütünüyle kıramadı. ABD uçak ve gemilerine karşı girişilen yoğun bir saldırının ardından başlayan Filipinler çıkarması ise, ABD birliklerinin yer yer direnişine karşın mayıs ortalannda Japonya’nın adalan işgal etmesiyle sonuçlandı. Anakaradaki harekâtta İngiliz savunmasını daha kısa sürede çökerten Japonlar, Tayland’ı ve Singapur dışında bütün Malezya’yı ele geçirdiler. Birmanya’ya (bugün Myanmar) kadar giren birlikler de Rangoon’a (bugün Yangön) kadar ilerledi. Bu arada Büyük Okyanustaki adalara yönelik saldınlarla stratejik köprübaşlan tutuldu.

Müttefiklerin ortak bir komutanlık altında Hollanda Doğu Hint Adalarını savunma çabaları, Japonların düzenli ilerleyişi karşısında sonuçsuz kaldı. Bölgedeki adalar birbiri ardı sıra düşmeye başladı; aynı sıralarda Singapur’daki ingiliz birlikleri de teslim oldu. Müttefiklerin Cava Denizi Savaşı nda (27 Şubat 1942) ağır bir yenilgiye uğramasıyla savunmasız kalan Cava’nın Japon yönetimine girmesinden sonra, bölgedeki Japon üstünlüğü pekişti. Bunun üzerine Müttefik savunmasının ağırlığı ABD-Avustralya ikmal hattını koruma, Büyük Okyanustaki Japon ilerleyişini durdurma ve amfibik karşı saldırılar için hazırlık yapma amaçlarına dönük bir stratejiye kaydırıldı. Savaş bölgesi iki alana aynlarak ABD’li Douglas MacArthur ile Chester W. Nimitz’in komutasına verildi.

Japonya, ortaya çıkan yeni durum üzerine, Müttefiklerin ikmal hattını kesmeye yönelik yeni bir saldırı planını benimsedi. Ama Yeni Gine ve Solomon Adalarında elde ettiği bazı mevzilere karşın. Mercan Denizi Savaşı’nda (3-7 Mayıs 1942) çok sayıda uçak yitirdiğinden daha ileriye gitmeyi göze alamadı. Yeni saldırı planının bir parçası olarak Midway Adasını almak için girişilen harekât da başarısızlıkla noktalandı. Büyük Okyanustaki savaşın dönüm noktası olan Midway Deniz Savaşı’nda (3-6 Haziran) Müttefikler Japonların uçak gemisi üstünlüğüne son vermeyi başardı. Böylece tarafların deniz güçleri hemen hemen eşit bir düzeye geldi. Stratejik inisiyatifini yitiren Japonya Yeni Kaledonya, Fiji ve Samoa’yı ele geçirmeyi amaçladığı harekâttan vazgeçmek zorunda kaldı.

Advertisement

Japonya’nın savaşa germesinden sonra Çin’ le daha sıkı bir ilişki kuran Müttefiklerin Birmanya’daki Japon ilerleyişini durdurma ve Çin’e giden başlıca ikmal hattı olan Birmanya Karayolu’nu açık tutma çabalan sonuçsuz kaldı. Bu arada Tokyo’ya baskınlar düzenleyen ABD uçaklarının kalktığı Çin’deki havaalanlarını ele geçirmeye yönelik Japon saldırısı amacına genel olarak ulaştı.

Müttefiklerin strateji tartışmaları (1940-42). Fransa’nın çökmesinden sonra ABD askeri yardımına dayanarak öncelikle Britanya Adalarını savunmaya ağırlık veren İngiliz stratejisinin hedefleri arasında Ortadoğu’ daki ingiliz mevzilerini korumak ve kara Avrupa’sında saldırıya geçmek için yeterli gücü toplayana değin Mihver kuvvetlerini yıpratmak da yer alıyordu. Savaşa karışma olasılığını göz önüne alarak daha 1940 yılının sonlarında çeşitli stratejik planlar üzerinde duran ABD’nin eğilimi ise Avrupa’da Nazi egemenliğini önlemek için doğrudan Almanya’yı saf dışı bırakacak bir harekât planını izleme yönündeydi. İngiltere başbakanı Churchill’in Ağustos 1941’de ABD başkanı Roosevelt’le yaptığı görüşmeler bu farklı bakış açısını ortaya koymakla birlikte, Atlantik Sözleşmesi’nde ifadesini bulan siyasal bir yakınlaşmayı doğurdu. Barış için gerekli temel ilkeleri ortaya koyan bu bildirge aynı zamanda SSCB’nin Mayıs 1941’de ulaşmış olduğu sınırları onaylatma ve savaş sonrası için bazı toprak düzenlemelerini kabul ettirme yönündeki baskısına karşı koyma amacına dönüktü. ABD’nin savaşa girmesinden sonra Müttefikler arasında ortak bir strateji belirleme yolundaki çalışmalarda iki plan ortaya çıktı. Bunlardan birincisinde İngiltere üzerinden kara Avrupa’sına bir çıkarma yapılması öngörülüyordu. Öteki plan ise Kuzey Afrika’da Mihver kuvvetlerini geriden kuşatacak bir harekât üzerine kuruluydu. Bu planlardan hangisine öncelik verileceği konusundaki çekişmeler, sonunda İngiltere’ nin isteği doğrultusunda çözüme bağlandı. Böylece 1942 sonbaharında kuzeybatı Afrika’ya ortak bir çıkarma yapılması kararlaştırıldı. SSCB’nin, Avrupa’da yeni bir cephe açarak Doğu Cephesi’ndeki Mihver baskısını hafifletme çağrısı ise göz ardı edildi. Bununla birlikte İran üzerinden SSCB’ye yapılan askeri gereç sevkıyatı daha etkili hale getirildi. 1942 sonbaharına gelindiğinde Churchill ve Roosevelt Kuzey Afrika’daki harekâtın ardından Akdeniz üzerinden geniş çaplı bir saldırıya girişme konusunda anlaşmaya varmış bulunuyorlardı.

1941 sonbaharından sonra Libya ve Mısır cephesi. İngilizlerin Kasım 1941’de üstün tank ve uçak desteğiyle Rommel komutasındaki Mihver birliklerine karşı başlattığı saldırı, çok geçmeden bölgedeki dengeyi sürekli değiştiren karşılıklı ileri ve geri harekâtlara dönüştü. Tankların önemli rol oynadığı bu taktik çarpışmalar sonunda üstünlüğü ele geçiren Rommel, Haziran 1942’de Tobruk’u ele geçirerek Mısır’a doğru ilerlemeye başladı. Kuşatmadan kurtularak el-Alameyn’e çekilen İngiliz birlikleri, temmuz sonlarına değin süren çarpışmalarda bitkin Mihver kuvvetlerinin saldırılarını püskürtmeyi başardılar. Takviye almak için çarpışmalara ara vermek zorunda kalan Rommel, cephe hattı boyunca savunmaya çekildi. İngiliz karşı Saldırısının gecikmesi üzerine ağustos sonunda İngiliz cephesini güneyden yararak giriştiği çevirme harekâtı da sert bir direnişle karşılaşarak sonuçsuz kaldı.

1942 yazında Sovyet cephesi.
Sovyet birliklerinin Oryol ile Azak Denizi arasında uzanan Alman hattını geriletmek için Mayıs 1942’de başlattığı ileri harekât, sonuçta Sovyet hattında Alman ilerleyişine olanak veren bir boşluk yarattı. Bir karşı saldırıyla Donets Irmağına ulaşan Alman birlikleri, haziran sonlarında iki ayrı koldan Stalingrad (bugün Volgograd) ve Kafkasya üzerine yürümeye başladı. Bu arada Kırım’daki Sovyet mevzilerini aşan bir başka Alman kuvveti Sivastopol’ü ele geçirdi. Rostov’u alarak Kafkasya’ daki petrol yataklarına doğru harekete geçen güneydeki Alman saldın kolu, sonbahar başlarında Terek Irmağı kıyısında durdu. Kafkasya’daki harekâtın çıkmaza girmesine yol açan bir etken de, Alman kuvvetlerinin Stalingrad önünde güçlü bir direnişle karşılaşarak ağır kayıplara uğramasıydı.

SAVAŞIN MÜTTEFİKLERİN LEHİNE DÖNMESİ.

Japonya’nın gerileyici (Temmuz 1942-Mayıs 1943). Japonya’yı Büyük Okyanusun güneyindeki adalardan çıkarmak için sınırlı ve aşamalı bir saldırı stratejisi benimseyen ABD, Ağustos 1942’de Solomon Adalarına düzenli bir biçimde kuvvet yığmaya başladı. Japonya’nın temmuz başlarında ele geçirdiği Guadalcanal çevresinde yoğunlaşan deniz çarpışmaları, Japon gemilerinin daha büyük kayıplar vermesiyle sonuçlandı. ABD’nin kara çarpışmalarında da sağladığı üstünlük, Japonya’yı Ocak 1943’te geri çekilmeye zorladı. Böylece Japonya’nın bölgedeki ana üssü olan New Britain Adasındaki Rabaul saldırıya açık bir konuma düştü.

Bu sırada Papua kıyılarına çıkarma yaparak Port Moresby yakınlarına kadar ilerlemiş olan Japon kuvvetleri de püskürtülerek kuzeydeki köprübaşlarına sıkıştırıldı. Müttefik uçaklarının etkili saldırılarıyla ikmal desteğinden yoksun kalan Papua’daki Japon direnişi ocak sonlarında kırıldı. Bismarck Denizi Savaşı’nda da (Mart 1943) ağır kayıplar veren Japonlar, Solomon Adalarındaki savunmayı gevşeterek özellikle Yeni Gine’ deki stratejik noktaları korumaya yöneldi. Ama bu taktik değişikliği de Müttefiklerin Yeni Gine’deki ilerleyişini durduramadı.

Japonya’nın Mart 1942’de Andaman Adalarını almasından sonra Hint Okyanusunda bir Japon yayılmasından çekinen İngilizler, Vichy Hükümeti’nin denetimindeki Fransız sömürgesi Madagaskar’a saldırdı. Adadaki çatışmalar Özgür Fransa yönetiminin başa geçtiği Ocak 1943’e değin sürdü.

ABD’nin Alaska’daki üsleri için bir tehdit oluşturan Aleut Adalarındaki Japon işgaline son vermek için giriştiği hava ve deniz harekâtı Japonya’ya yeni bir darbe vurdu. Bölgedeki üç stratejik adanın geri alınması, Kuril Adalarına yönelik Müttefik hava akınlarını büyük ölçüde kolaylaştırdı.

Karşı saldırı için Müttefik gücünün yetersiz olduğu Birmanya cephesinde düzenlenen bazı sızma harekâtları, Japonların etkili savunması karşısında sonuçsuz kaldı. Bununla birlikte Mayıs 1943’te Hindistan sınırındaki ve denizlerdeki Müttefik birlikleri arasında komuta eşgüdümünün sağlanmasıyla bu cephede de dengeyi değiştirme yolunda önemli bir adım atıldı.

Mısır Cephesi (1942-43). Titiz bir hazırlıktan sonra Bernard L. Montgomery komutasında Ekim 1942’de saldırıya geçen el-Alameyn’deki üstün İngiliz kuvvetleri, başlangıçta Alman cephesinin yalnızca küçük bir kesimini yarabildi. Bu dar gedikten girişilen tank saldırısı sert bir direnişle karşılaştığından iki taraf da ağır kayıplar verdi. Kasım başlarında Alman savunmasının bütünüyle çökmesine karşın, Hitler mevzilerin bırakılmaması emrini verdi. Kuvvetlerini toparlayarak daha elverişli bir savunma hattı kurma şansını yitiren Rommel, İngiliz ilerleyişi karşısında tutunamayarak sürekli geri çekilmeye başladı. Böylece İngilizler Ocak 1943’te Mihver kuvvetlerinin Tunus sınırları içindeki Mareth Hattı’na kadar ulaştı. Bu sırada Meşale Harekâtı’yla Kuzeybatı Afrika’ya çıkarılan Müttefik birliklerini de durduramayan Mihver kuvvetleri Tunus’ta sıkıştı.

Stalingrad savunması ve Alman bozgunu. Ağustos 1942’de SSCB’nin güneyindeki son dayanak noktalarından Stalingrad üzerine iki koldan yürüyen Alman orduları, birleşerek kenti kuşatma altına aldı. Kararlı bir direniş gösteren Sovyet kuvvetleri en küçük mevziyi bile sonuna kadar savunduğundan, Alman ilerleyişi çok ağır gelişen bir harekât biçimini aldı. Bu arada Alman kuşatmasının daralması Sovyetler’in güç durumdaki mevzilere kuvvet kaydırmasını kolaylaştırırken, Almanların manevra yeteneğini büyük ölçüde zorlaştırdı. Öte yandan Alman saldırılarının Don ve Volga arasındaki Stalingrad “kıstağı”nda yoğunlaşmasıyla. Alman cephesinin kanatlarının yayıldığı alan dengesiz bir boyuta ulaştı. Ekim ortalarına gelindiğinde sırtını Volga’ya veren Sovyet birlikleri Stalingrad’ı çevreleyen dar bir çember içinde bulunuyordu; buna karşılık ağır kayıplarla sarsılmış ve moral bakımdan çökmüş olan Alman birlikleri yaklaşan kışın da etkisiyle giderek hareketsizliğe itildi.

Advertisement

Kasım ortalarında kanatlara yönelik bir kıskaç harekâtı biçiminde başlayan Sovyet karşı saldırısı, bir anda kuşatmayı tersine çevirdi. Don Irmağı kıyısında ele geçirilen bir köprübaşından başlatılan bir başka saldırıyla Alman ordusunun doğal takviye yolu da kesildi. Durumun kötüleştiğini gören Hitler, daha büyük bir bozgunu önlemek için Kafkasya Cephesi’ndeki birliklerin çekilmesi emrini verdi. Bu birliklerin Rostov’a ulaştığı şubat başlarında Stalingrad önündeki Alman ordusu teslim oldu. Bu sırada Donets’i aşan iki Sovyet ordusu Almanların geri çekilme hattını tehdit etmeye başladı. Daha kuzeyde bir başka Sovyet ordusu Alman mevzilerini yararak Kursk’u aldı. Ama ırmaklardaki buzların çözülmesiyle ikmal ve takviye yolları kesilen Sovyet birlikleri ileri harekâtı durdurmak zorunda kaldı. Karadeniz kıyı bölgesini izleyerek Dinyeper’e çekilen Almanlar, şubat sonlarında bir karşı saldırıya geçme olanağını buldu.

Meşale Harekâtı. Mihver kuvvetlerinin Ortadoğu’ya yönelik kanat saldırısını çökertmek için Kuzeybatı Afrika’ya yapılması tasarlanan İngiliz-ABD ortak çıkarma harekâtı, ABD’li general Dwight D. Eisenhower’ in başkomutanlığı altında 8 Kasım 1942’de üç noktadan başladı. Meşale Harekâtı olarak bilinen çıkarma öncesinde Vichy Hükümeti’ne bağlı bazı Fransız komutanların Müttefiklerin safına kazanılması, çarpışmaların oldukça sınırlı bir düzeyde kalmasını sağladı. Cezayir kenti yakınlarına çıkan birlikler fazla bir direniş görmeden limanı ele geçirdi. Oran kenti yakınlarındaki çıkarmanın püskürtülmesine karşın, Kazablanka çevresinde tutunmayı başaran birliklerin köprübaşlarını genişletmesiyle Fas’taki Fransız kuvvetleri ateşkes imzalamak zorunda kaldı.

Bu gelişmelerin ardından Mihver kuvvetlerinin Güney Fransa’yı da işgal etmesi, Afrika’daki Fransız yöneticilerin ve askeri birliklerin Müttefiklerle sıkı bir işbirliğine gitmesini daha da hızlandırdı. Almanların Toulon limanının girişini mayınlamasıyla kaçış yolu kapanan Fransız denizciler sonunda kendi gemilerini hatırdılar.

Tunus’taki çarpışmalar (Kasım 1942-Mayıs 1943). Kuzey Afrika’daki çatışmanın önem kazanması nedeniyle yeni takviye birlikleriyle güçlendirilen Tunus’taki Mihver kuvvetleri, Müttefiklerin doğu yönündeki ilerleyişini aralıkta Bizerte ve Tunus kentleri yakınlarında durdurdular. Bununla birlikte Mihver Devletleri’nin Kuzey Afrika’da tutunma çabası, Avrupa’daki cephelerden çok sayıda asker kaydırılması sonucunu doğurdu. Rommel’in Ocak 1943’te Mareth Hattı’ na çekilmesiyle iki Müttefik ordusu arasında sıkışan Mihver kuvvetleri, şubat ortalarında batı cephesine yüklenmeye başladılar. Müttefiklerin elindeki bazı stratejik geçitlerin alınmasına karşın, cepheden yöneltilen Mihver saldırıları sonuçsuz kaldı. Rommel’ in ertesi ay doğu cephesine karşı giriştiği tank harekâtı da ancak sınırlı bir ilerleme sağlayabildi. Bunu izleyen Müttefiklerin karşı saldırısıyla kuşatma tehlikesi altına giren Mihver birlikleri Mareth Hattı’nı terk ederek Kabis’in kuzeyinde yeni mevzilere çekildi. Bu yeni mevzileri de yaran Müttefik kuvvetleri batıda da bir çevirme harekâtına başladı. Hızlı bir harekâtla kuşatmadan kurtulan Mihver birlikleri ancak Tunus ve Bizerte kentlerini çevreleyen bir şeritte tutunabildi.

Hitler’in Tunus’taki köprübaşını savunma kararı. Mihver Devletleri için yeni bir bozguna yol açtı. Yoğun saldırılar sonunda Mihver savunma hattı çözüldü ve mayıs başlarında Tunus ile Bizerte düştü. Hemen ardından Bon Burnundaki geri çekilme yolu kesilen 250 bin Alman ve İtalyan askeri teslim olmak zorunda kaldı. Deniz çarpışmaları (1942-45). Atlas Okyanusunda harekât yeteneği artırılan Alman denizaltıları 1942’de Meşale Harekâtı’na verilen ağırlık nedeniyle iyi korunamayan Müttefik konvoylarına ağır darbeler indirdi. Aynı dönemde Fransa kıyılarındaki Alman kruvazörleri Manş Denizini başarıyla aşarak Kuzey Denizine çıktı. Böylece Norveç kıyıları İngiliz saldırılarına karşı güvence altına alındı. Bu arada Alman ve İtalyan gemileri etkili saldırılarla Müttefiklerin Akdeniz’de büyük stratejik önem taşıyan Malta Adasını kullanma olanağını önemli ölçüde kısıtladı. Malta’ya sevkıyatı korumaya çalışan İngiliz savaş gemileri ağır kayıplar verdi. Kuzeydeki denizlerde SSCB’ye askeri gereç taşıyan İngiliz gemileri de sürekli saldırılara uğradı. Alman denizaltılarının saldırıları iki büyük Müttefik konvoyunun tek bir darbede darmadağın edildiği Mart 1943’te doruğa ulaştı. Bunu izleyen dönemde uçak gemilerinin de yer aldığı koruma gemilerinin uzun menzilli uçaklarla desteklenmesi, yeni radar donanımlarının kullanılması ve Alman denizaltılarının izlenerek batırılması gibi gelişmelerle, bu saldırıları etkisini giderek yitirdi. Bu arada İngiliz denizaltıları ve kruvazörleri Alman savaş gemilerine önemli darbeler vurarak Kuzey Denizindeki dengeyi de değiştirdi. 1944’ten sonra Batı’daki sularda önemli bir deniz çarpışması meydana gelmedi; Alman denizaltılarını kovalamayı sürdüren Müttefikler, bu cephede amfibik harekâtlara ağırlık vermeye başladı.

Savaşın son döneminde Alman denizaltılarının üstün teknik özelliklerle donatılması, Müttefiklerin hava ve denizde sağladığı üstünlüğü ve kara çarpışmalarındaki ilerleyişini durdurmaya yetmedi.

Hava çarpışmaları (1942-43). İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne (RAF) bağlı bombardıman uçakları, 1942 başlarında Almanya’ya yönelik stratejik hava akınlarını yoğunlaştırmaya başladı. Gece uçuşlarıyla Almanya’nın önemli merkezlerini vurmayı amaçlayan bu akınlar, donanım, ekip ve hedef saptama teknikleri alanında sağlanan gelişmelerle son derece etkili sonuçlar verdi. Mart ve mayıs ayları arasında Ruhr bölgesindeki sanayi kentleri ve Lübeck gibi limanlar büyük yıkıma uğratıldı. Özellikle gece avcılarına dayanan Alman savunmasının İngilizlere verdirdiği kayıplar da giderek önemli bir boyuta ulaştı. Bir süre Biskay Körfezindeki Alman denizaltı üslerine yönelik akınlara ağırlık veren İngiliz bombardıman uçakları, Mart 1943’te yeniden Almanya’daki hedeflere yöneldi. Sonraki bir yıl içinde harekât yeteneği sürekli yükselen RAF’ın sırasıyla Ruhr, Hamburg ve Berlin’e karşı giriştiği aralıksız akınlar Alman sanayisine ağır darbeler indirdi. Ocak 1943’te saldırılara katılmaya başlayan ABD bombardıman uçakları, uzun menzilli avcı uçaklarının desteğinde Alman hava sahasını gündüzleri de aşmayı başardı. Bu arada Almanya da Müttefiklerin hava üstünlüğüne son vermek için uçak yapımına hız verdi.

Kazablanka ve Trident görüşmeleri. Ocak 1943’te Kazablanka’da bir araya gelen Churchill ve Roosevelt, Kuzey Afrika’daki zaferin ardından atılacak adımı tartıştılar. Bu konferansta ingilizlerin ısrarı sonunda SSCB’nin Batı Avrupa’da yeni bir cephe açılması yolundaki isteği bir yana bırakılarak temmuzda Sicilya’ya çıkarma yapılması kararlaştırıldı. Bu arada Doğu’da Japonya’ ya karşı ortak bir kara ve deniz harekâtı başlatılması konusunda da anlaşmaya varıldı. Konferansın hemen ardından Roosevelt Mihver Devletleri’ne “koşulsuz teslim olma” çağrısı yaptı. Bu çağrı daha çok Mihver saflarında beliren bazı çözülmeleri artırmaya yönelikti. Dört ay sonra Kazablanka’da belirlenen stratejiyi gözden geçirmek için düzenlenen Trident adlı ikinci konferansta Sicilya planı yeniden onaylandı. Ayrıca Fransa’ya yapılacak çıkarma için de kesin bir tarih (1 Mayıs 1944) belirlendi. Öte yandan Japonya’ya yönelik harekât için yeni kuvvetlerin kaydırılmasından vazgeçilerek, savaşta önemli bir rol oynamaya başlayan Çin’e ikmal yolunu açmaya öncelik verme görüşü benimsendi.

Sovyet cephesi (Şubat-Eylül 1943). Şubatta başlattıkları karşı saldırıyla Sovyet kuvvetlerini gerileterek Donets kıyısında yeni bir cephe hattı kuran Almanlar, kuzeyde Moskova’ya bakan ileri mevzilerini geri çekerek Kursk çevresindeki Sovyet direnişini kırma hazırlığına giriştiler. Ama insan gücü ve donanım eksikliği nedeniyle yeni saldırının ertelenmesi, Sovyet ordusunun nitelik ve gücünü geliştirmesine fırsat verdi. 1943 yazında Sovyet kuvvetlerinin sayısal üstünlüğü dört kata ulaştı. Temmuz başlarında bir kıskaç harekâtıyla saldırıya geçen Alman birlikleri sert bir direnişle karşılaşarak birbirinden kopmaya başladı. Bunu izleyen Sovyet saldırısı eylül sonlarında Almanları yeniden Dinyeper’e çekilmeye zorladı. Pasifik cephesi (Haziran-Ekim 1943). Öteki cephelere ağırlık verilmesi nedeniyle Japonlara yönelik kesin bir harekâta girişemeyen Müttefiklerin Rabaul’daki Japon ana üssünü kuşatma çabası, Papua’da ve Solomon Adalarında belirli bir ilerleme sağladı. Deniz çarpışmalarında Müttefiklere ağır kayıplar verdirmekle birlikte bazı önemli mevzileri kaybeden Japonlar, karşı saldırılar için kullanılacak son bir savunma hattı kurmaya karar verdiler. Kısa bir süre sonra Yeni Gine’nin batı kesiminden Caroline ve Mariana adalarına uzanan bu hattı pekiştirmek üzere yeni hava üsleri oluşturma hazırlığına giriştiler.

MÜTTEFİKLERİN GENEL SALDIRIYA GEÇİŞİ.

Sicilya çıkarması ve I. Québec Konferansı. Müttefiklerin Tunus’taki zaferden sonra girişmeyi tasarladığı yeni saldırıdan habersiz olan Mihver Devletleri’nin Sicilya’daki savunma önlemleri son derece zayıftı. 9 Temmuz 1943’te hava indirme harekâtının ardından iki ayrı kumsala çıkarma yapan Montgomery ve Patton komutasındaki Müttefik kuvvetleri, savaş gemilerinin de desteğiyle kısa sürede kıyılarda tutunmayı başardılar. Fransa’dan getirilen Alman takviye birlikleri Müttefiklerin Messina yönündeki ilerleyişini durduramadı.

Advertisement

Bu gelişme İtalyan yöneticiler arasında Müttefiklerle barış yapma eğilimini güçlendirerek Mussolini’nin devrilmesine yol açtı. Ertesi ay Sicilya’daki Mihver kuvvetleri düzenli bir geri çekilişle İtalya anakarasına geçti.

Sicilya’daki harekâtın başarısı aynı zamanda Müttefiklerin İtalya seferine ağırlık verme kararını pekiştirdi. Ağustos ortalarında Québec’te düzenlenen konferansta bu doğrultuda stratejik bir tutum benimsenirken, Fransa’ya yapılması öngörülen çıkarma da gündeme geldi. İngilizlerin öncelikle Almanya’nın avcı uçaklarındaki üstünlüğünü kırmak ve İtalya’daki harekâtla Fransa’daki bazı Alman birliklerini geri çekilmeye zorlamak gerektiği yolundaki itirazları çıkarma tarihinin askıda bırakılması sonucunu doğurdu. Ayrıca daha geniş bir hazırlık gerektirdiği anlaşılan çıkarma için öngörülen saldırı kuvvetinin dörtte bir oranında artırılması konusunda anlaşmaya varıldı. Konferans sürdürülürken yeni italyan hükümetiyle gizli görüşmeler de başlatıldı.

İtalya seferi. İtalya’ya ikinci darbeyi indirmeyi amaçlayan Müttefik harekâtı eylül başlarında üç noktadan başladı. Calabria Yarımadasına çıkan birlikler, ilk direnişi kolayca kırmakla birlikte ulaşım güçlükleri nedeniyle çok yavaş ilerlemek zorunda kaldı. Napoli’nin güneyinde girişilen ikinci çıkarma. Alman karşı saldırısı yüzünden güçlükle tutunabildi. Buna karşılık İtalya çizmesinin “topuğu” Puglia’daki sürpriz çıkarma çok daha başarılı oldu. Bu yoldan açılan geniş koridor, Alman birliklerinin İtalya’nın güneyinden çekilmesinde belirleyici bir rol oynadı. 8 Eylül’de teslim kararını açıklamış olan İtalyan hükümeti, 13 Ekim’ de resmen Almanya’ya savaş açtı. Bu sırada yarımadanın orta ve kuzey kesimindeki mevzilerini güçlendiren Almanlar, Gariglia-no ve Sangro ırmakları arasında uzanan Gustav Hattı’nda Müttefik ilerleyişini durdurdular. Sonbahar ve kış aylarında çarpışmalar bir duraklama içine girdi.

Kahire ve Tahran görüşmeleri. Savaş alanında sağlanan başarılara karşın, Müttefikler arasındaki ilişkilerde başta Siyasal ve stratejik konularda olmak üzere hâlâ önemli pürüzler vardı. Batılı Müttefikler ile SSCB’yi 1941’den beri karşı karşıya getiren Polonya sorunu, 1943’te iki ayrı sürgün hükümetinin varlığıyla daha da karmaşıklaştı. Bir başka çatışma konusu harekâtlara ve savaş sonrası düzenlemelere ilişkin anlaşmazlıklardı. Almanya’ya karşı Sovyet savaş gücünü ayakta tutma gereğini duyan Batılı Müttefikler, 1943 sonlarında bir yakınlaşmaya yöneldiler. Ama bu doğrultuda yürütülen görüşmelerden çıkan tek somut sonuç askeri harekâtlar için danışma organı niteliğinde bir üçlü komisyonun kurulması oldu.

Bu arada Kasım 1943’te Kahire’de bir araya gelen Roosevelt, Churchill ve Çan Kay-şek, Andaman Adalarına yönelik bir İngiliz çıkarmasıyla birlikte Birmanya’nın kuzeyinde ortak bir harekâta girişilmesi konusunu görüştüler. Akdeniz’deki cepheyi Balkanlar’a yayma gereğini öne süren Churchill, bu plana şiddetle karşı çıktı. Görüşmelerin ardından yayımlanan Kahire Bildirgesi’nde daha çok Japonya’nın ilhaklarına son verme hedefi vurgulandı.

Kahire’den sonra Tahran’a geçen Roosevelt ile Churchill’in Stalin ile yaptıkları görüşmede 1944’te Fransa’ya yapılacak çıkarmayla birlikte Doğu’da da geniş çaplı bir saldırı başlatılması kararlaştırıldı. Bazı stratejik adaları alma niyetini belli ederek Japonya’ya yeni bir cephe açmayı kabul eden Stalin’in Polonya ve Baltık kıyıları konusundaki talepleri ise güçlü bir itirazla karşılaştı.

Tahran dönüşünde Kahire’ye uğrayarak kurmaylarıyla birlikte stratejik ayrılıkları ele alan Roosevelt ile Churchill, bütün kaynakların Fransa çıkarması için seferber edilmesi ve Türkiye’nin Müttefik saflarına geçmesi durumunda buradan Balkanlar’a yönelik yeni bir cephe açma konusunda anlaşmaya vardılar. Bu arada Uzakdoğu’daki harekât bir yana bırakıldı.

Sovyet cephesi (Ekim 1943-Nisan 1944). Sovyet ordusunun 1943 sonbaharında Dinyeper’in sağ yakasındaki köprübaşlarından giriştiği ileri harekât, Almanların Kiev’den çekilmesine ve Kırım’daki birliklerle bağlantılarını yitirmesine yol açtı. Daha kuzeyde Minsk’e yönelik Sovyet saldırıları ise sonuçsuz kaldı. Bu sırada Hitler’in Batı Avrupa’dan beklediği Müttefik darbesini önlemek için buradaki mevzileri güçlendirme kararı alması, Sovyet cephesinden bazı birliklerin kaydırılması sonucunu doğurdu.

Sovyet ordusunun Kiev’in batısındaki ileri kolu Ocak 1944’te savaş öncesi Polonya sınırını aştı. Ardından cephenin güneyinde girişilen kuşatma harekâtıyla Dinyeper’in gerisindeki Alman mevzileri söküldü. Mart ayında üç koldan başlayan yeni bir saldırı Sovyet birliklerinin Karpat Dağlarına kadar ilerlemesini sağladı. Macaristan’ın teslim olmasından çekinen Almanlar bu ülkeyi işgal etti. Polonya’nın güneyinden girişilen bir Alman karşı saldırısı bu kesimdeki Sovyet harekâtını durdurduysa da, daha güneyde Odessa ve Sivastopol düştü. Cephenin en kuzeyindeki Alman birliklerinin çekilmesiyle Finlandiya yeniden Sovyet baskısı altına girdi.

Büyük Okyanustaki çarpışmalar (Ekim 1943-Ağustos 1944). Müttefiklerin Japonya’ yı alt etmek için 1943 ortalarında benimsediği yeni strateji Filipinler’i ve Mikronezya’ yı alarak doğrudan Japonya’ya saldırmayı öngörüyordu. Filipinler’e ulaşmak için öncelikle Rabaul kuşatmasının tamamlanması ve Yeni Gine’nin batısındaki Japon üslerinin etkisiz kılınması gerekiyordu. Bu amaçla Ekim 1943’ten sonra hava akınlarının desteğinde Rabaul çevresindeki stratejik adalara karşı düzenlenen çıkarma harekâtları Mart 1944’te büyük ölçüde hedefine ulaştı. Yeni Zelanda birliklerinin de katıldığı harekâtlar sonunda ele geçirilen adalarda bir dizi hava üssü kuruldu.

ABD ve Avustralya kuvvetlerinin Ocak 1944’te Yeni Gine’nin Huon Yarımadasından batıya doğru başlattığı bir başka harekât, buradaki Japon mevzilerinin adım adım düşürülmesini sağladı. Nisan sonlarında ele geçirilen Hollandia, Güneybatı Pasifik’teki Müttefik hava akınları için bir ana üsse dönüştürüldü. Ağustosta Japonya’nın Yeni Gine’deki savunması küçük bir garnizon dışında bütünüyle çöktü. Ağustos 1943’ten sonra sırasıyla Gilbert, Marshall, Caroline ve Mariana adalarını alan Müttefikler, Mikronezya’daki Japon birliklerini püskürterek Asya’ya doğru yeni bir gedik açtı. Adadan adaya geri çekilen Japonların gösterdiği sert direniş Müttefikleri bölgeye büyük bir güç yığmak zorunda bıraktı. Deniz ve hava kuvvetlerinin büyük bölümünü savaşa süren Japonlar, başta Filipin Denizi Çarpışması olmak üzere birçok çatışmada ağır kayıplar verdiler.

Advertisement

Birmanya cephesi ve Çin (Kasım 1943-1944 yazı). Hem Müttefiklerin, hem de Japonların saldırıya geçtiği kurak mevsimde Birmanya şiddetli çarpışmalara sahne oldu. Kasım 1943’te Arakan’a giren Müttefik birlikleri Ocak 1944’te planlanan mevzilere ulaşırken, Chindwin Irmağını aşarak Assam’a saldıran Japon birlikleri Müttefiklerin hava ve tank üstünlüğü karşısında fazla ilerleyemedi. Arakan’dan kaydırılan kuvvetlerle, Imphal ve Kohima’ya yönelik Japon tehdidini ortadan kaldıran Müttefikler, Haziran 1944’te cephenin bu kesiminde de saldırı konumuna geçti.

Bu sırada cephenin en kuzeyinde girişilen Müttefik ileri harekâtı da, Çin’den gönderilen birliklerin desteğinde Japon savunma hattını yardı. Yaz aylarında Yukarı Irrawaddy’ deki stratejik noktalar Müttefiklerin eline geçti. Buna karşılık Çin’de kuzey-güney doğrultusundaki demiryolu hattı boyunca ilerleyen Japonlar da önemli mevziler kazandı.

İtalyan cephesi (1944). Gustav Hattı’nda çakılıp kalan Müttefiklerin Ocak 1944’te Roma’nın güneyindeki Anzio’ya havadan indirdiği birlikler, Alman karşı saldırısı nedeniyle yalnızca küçük bir köprübaşı tutabildi. Bunun üzerine hattın sol kanadında yoğunlaştırılan Müttefik kuvvetleriyle toplu bir saldırıya girişildi. Birkaç noktadan hattı yaran birliklerin Liri Vadisindeki mevzileri ele geçirmesiyle Alman savunması çöktü. Anzio’dan harekete geçen birliklerle önü kesilen Alman kuvvetleri kuzeydoğu yönünde dağlık bölgelere doğru çekilmek zorunda kaldı. Böylece Alban Tepelerini kolayca aşan Müttefikler, Almanların çatışmaya girmeden boşalttığı Roma’ya 5 Haziran 1944’te girdi. Arno Irmağı kıyısındaki güçlü Alman savunması nedeniyle Floransa ancak ağustos ortalarında düştü. Almanların bu fırsattan yararlanarak Apenninler’de oluşturduğu yeni savunma hattı Müttefik ilerleyişini durdurdu. Bu kez Adriyatik kıyılarında bir yarma harekâtına girişen Müttefik kuvvetleri, çok sayıda birliğin Fransa çıkarması için çekilmesinin de etkisiyle bir sonuç alamadı.

Müttefiklerin Batı Avrupa saldırısı (Haziran-Kasım 1944). Alman komutanlar öteden beri Kuzey Fransa’da bir Müttefik saldırısı beklemekle birlikte, çıkarmanın nereden yapılacağı ve izlenecek savunma stratejisi konusunda görüş ayrılığı içinde bulunuyorlardı. Sonunda Hitler’in görüşü doğrultusunda ve yerinde bir kararla Normandiya kıyılarının orta ve batı kesimindeki mevzileri güçlendirme yoluna gidildi. Batı cephesindeki Alman başkomutanı Rundstedt, çıkarmadan sonra toplu bir karşı saldırıya geçilmesini savunuyordu. Sınırlı Alman zırhlı ve motorize birliklerinin zamanında harekete geçirilememesinden çekinen Rommel’in çıkarmayı kumsalda karşılama yönündeki ısrarıyla bir zırhlı tümen Caen çevresine yerleştirildi. Ama Müttefik uçakları daha çıkarma öncesinde hava akınlarıyla Alman geri hatlarını dağıttığından, kıyı şeridine çıkarmayı önleyecek bir güç yığma şansı ortadan kalktı.

İki aylık bir ertelemeden sonra 6 Haziran 1944’te başlayan Normandiya Çıkarması, Eisenhower ve Montgomery’nin komutasında yürütüldü. Cotentin Yarımadasının güneydoğu ucu ile Orne Halici arasındaki kumsala çıkan Müttefik kuvvetleri, ilk savunma hattını birçok yerde aştı. Ama Müttefik ilerleyişinin dayanak noktası olarak tasarlanan Caen ancak 9 Temmuz’da ele geçirilebildi. Bu sırada Cotentin’i geçen Müttefik birliklerinin Caen’in gerisine sarkması, Almanların düzenli bir biçimde yeni bir savunma hattına çekilmesini önledi. Sen’in doğusunda ikinci bir çıkarma bekleyen Hitler’in Normandiya kıyılarını tutmada diretmesi ise Alman kuvvetlerinin daha da sıkışması sonucunu doğurdu. Öte yandan Hitler’e yönelik başarısız bir suikast girişimi ve bunu izleyen misilleme Alman komuta kademesini büyük ölçüde sarstı.

Cephenin batısında Avranches’yi alarak Bretanya’ya geçen Müttefik kuvvetlerinin bir bölümü güneybatıya yönelirken, öteki bölümü doğuya dönerek Normandiya’ya çıkarılan yeni birliklerin desteğinde Caen’ den ilerleyen kuvvetlerle birleşti. Böylece güneyden de çevrilen Alman kuvvetlerine karşı Sen yönünde üç ayrı koldan saldırıya geçildi. Müttefik kuvvetleri Fransız Direniş Hareketi’nin bir ayaklanma düzenlediği Paris’e 24 Ağustos’ta girdi.

Ağustos ortalarında ikinci bir harekâtla Fransa’nın güneyine çıkan Müttefik kuvvetleri, zayıf Alman savunmasını kısa sürede kırdı ve Rhöne Vadisini aşarak Alsace’a doğru yürüyüşe geçti. Bu sırada Sen’i geçtikten sonra Ruhr Vadisini ele geçirmek amacıyla kuzeydoğuya yönelen Montgomery komutasındaki Müttefik birlikleri, eylül başlarında Anvers’i alarak Albert Kanalına yüklenmeye başladı. Namur’u alan bir başka Müttefik ordusu Aachen’e doğru ilerlerken, daha güneyde Metz yakınlarına ulaşan kuvvetler de Saarland’a yönelik bir yarma harekâtı hazırlığına girişti. Arnhem’de Ren’i geçmek isteyen Montgomery’nin Alman cephe gerisine indirdiği birlikler, bu yöndeki saldırının durdurulması nedeniyle kuşatılarak etkisiz hale getirildi. Öte yandan zorlu bir direnişten sonra Aachen’i ele geçiren birlikler daha ileriye gidemedi. Moselle Irmağını geçmek isteyen birlikler de Metz önünde çakıldı. Böylece birkaç hafta içinde 560 km’lik bir yol alan Müttefik orduları, ikmal hatlarından uzaklaşmış olmanın zorlamasıyla, Almanya sınırlarındaki yeni savunma hattında durdular.

Sovyet cephesi (Haziran-Aralık 1944). Fin kuvvetlerini gerilettikten sonra Almanlara karşı Beyaz Rusya’da geniş çaplı bir saldırıya geçen Sovyet birlikleri, kanatlardan Minsk’e yönelik bir kuşatma harekâtına girişti. Minsk’in düşmesinden sonra kuşatmadan kurtulan Alman birliklerini izleyen Sovyet tankları temmuz ortalarında Litvanya ve Kuzey Polonya içlerine kadar ilerledi. Öte yandan Pripet Bataklıklarının güneyinde Alman savunmasını yaran Sovyet kuvvetleri de San ve Vistül ırmakları boyunca ilerleyerek Varşova önlerine ulaştı. Varşova’da Almanlara karşı bir ayaklanma başladı.

Ağustos başlarında toparlanan Alman kuvvetleri, Varşova önlerindeki Sovyet birliklerini püskürterek ayaklanmayı bastırdı. Beş haftada 720 km’lik bir ileri harekât gerçekleştirmiş olan Sovyet kuvvetleri, Polonya’ nın öteki kesimlerinde de durduruldu.

Bu sırada cephenin Besarabya bölümünde iki Sovyet saldırısı başladı. Birkaç gün sonra Romanya’da başa geçen yeni yönetim Sovyet birlikleriyle çarpışmaya son vererek Almanya’ya savaş açtı. Bu gelişme Sovyet kuvvetlerinin sonbaharda üç yönlü bir çevirme harekâtına girişmesine fırsat sağladı. Bulgaristan’dan hiçbir direnişle karşılaşmadan geçen birlikler güneybatıya. Tuna Vadisinin yukarısından ilerleyen birlikler batıya, Karpatlar’ı aşarak Erdel’e (Transilvanya) giren birlikler de kuzeybatıya yöneldi. Bunun üzerine Almanlar tehdit altındaki ulaşım hatlarını koruyarak Yunanistan ve Yugoslavya’daki birliklerini çekmeye çalıştılar. Sovyet ordusu ve Tito’ya bağlı Partizanlar ortak bir harekâtla 20 Ekim’de Belgrad’ı aldı. Macaristan Ovasını hızla geçen Sovyet kuvvetleri de kasım başlarında Budapeşte’yi kuşattı.

Eylül başlarında Finlandiya’yı teslime zorlayan Sovyet kuvvetleri, sonraki haftalarda Estonya, Letonya ve Litvanya’daki Alman birliklerine bir dizi darbe indirdi. Ekim ortalarında bu birliklerden artakalan askerler Kurland Yarımadasına sıkıştırıldı. Ardından Doğu Prusya’ya yönelen Sovyet kuvvetleri buradaki Alman savunmasını geçemedi.

Advertisement

Hava çarpışmaları (1944). İngiltere ve İtalya’dan kalkan ABD bombardıman uçakları, 1944 başlarında Almanya’ya yönelik stratejik hava akınlarını daha da yoğunlaştırdı. Bu arada yeni tip avcı uçaklarının geliştirilmesi, uçak kaybı oranını büyük ölçüde düşürdü. Romanya’nın petrol yataklarından yoksun kalan Almanya’nın yeni petrol üretim merkezlerini hedef alan saldırıları, Alman savaş gücünü kırmada önemli rol oynadı. Marttan sonra ağırlığını Fransa’ daki çıkarmaya kaydıran RAF, aynı zamanda Alman “V” füzelerinin rampalarını bombalama işini üstlendi.

Hitler’in İngiltere’yi barışa zorlamak açısından büyük önem verdiği “V” füzeleri, savaşın seyrini değiştirmede etkili olamadı. Bununla birlikte Haziran 1944’te başlayan füze saldırıları Mart 1945’e değin aralıklarla sürdü.


Leave A Reply