Amentü Nedir? Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Amentü nedir? Hristiyanlıkta, doğu dinlerinde ve İslamiyette amentüler nelerdir? Dinlerde amentü ve islamda iman şartları hakkında bilgi.

Amentü

Amentü, dinsel bir topluluğun temel inanç ilkelerini dile getiren bağlayıcı iman ikrarıdır. Çoğu zaman toplu ibadetlerde ve dine kabul ayinlerinde kullanılır. Amentüler genellikle kısa olmalarıyla, bazı dinsel topluluklarda görülen itikatnamelerden ayrılırlar.

Dinsel inançlar, bazen amentüler ya da itikatnamelerdeki gibi apaçık bir biçimde belirtilmeyip, ayinlerde ve mitolojilerde dile getirilir. Bu, özellikle ilkel olarak adlandırılan dinler için geçerlidir. İnançlar, bazen de ayinler, kutsal yazılar, hukuk sistemleri ya da ilahiyat görüşleri gibi, amentünün dışındaki biçimlerle açığa çıkar. Mısır, Mezopotamya, Yunan, Roma dinlerinde ve geleneksel Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Hinduizmde de durum böyle olmuştur. Öte yandan, bir dinin bir kültürden başka bir kültüre geçişinde (Sami kültüründen Helen kültürüne geçişteki gibi) biçimsel amentülerin oluşturulduğu görülür. Bunun nedeni, ortaya çıkan kesinti ve değişimlere, başka dinlerin çekiciliğine ve farklı din anlayışlarına karşı o dinin kimliğini koruma çabasıdır. Sözcüğün tam anlamında amentülere sahip dinler yalnızca, evrensel olarak adlandırılan Zerdüşt dini, Budacılık, Yahudilik, Hristiyanlık, İslam ve bazı çağdaş Hindu akımlarıdır.

Doğu dinlerinde bazı sözcük ve deyimler bir ölçüde amentü işlevi görür. Konfüçyüsçülükte Li (doğru davranış yasaları) ve hsiao (evlat bağlılığı), Taoculukta tao (yol), içinde yer aldıkları dinsel geleneğin önemli özelliklerini belirtirler. Özellikle Tibet Budacılığında yaygın olan mantra (zikirde kullanılan kutsal heceler), Avalokiteşvara’nın (mücevher) dünyada (lotus) olduğu inancını belirtmenin bir biçimidir. Hinduizmin çeşitli mantra’ları ile Rigveda’dan alınan ve Brahmancılıkta gençlerin dine kabul törenlerinin bir parçası olarak öğrendikleri Gayatri duası, bir ölçüde iman bildirme işlevi görür. Aslında, dinlerin çoğunda iman ikrarı ve dinsel kimliğin pekiştirilmesi, ayinde yer alan ifadelerle sağlanır. Hinayana Budacılığında amentü biçimine daha uygun bir ifade, Buda’ya, öğretiye ve topluluğa bağlanma bildirimi olan ilk tri-ratna’da görülür.

Amentüler en çok Batı dinlerinde, özellikle de üç klasik tektanrılı dinde görülür. Yahudilerin yıllık bayramlarında ibadet sırasında söylendiği anlaşılan ilk amentüler Tevrat’la birlikte günümüze ulaşmıştır. Ortaçağ boyunca Yahudilikte amentüler oluşturmak üzere çeşitli çabalar gösterilmiştir. Bunların içinde en önemlisi, hiçbir zaman resmen belirleyici olarak kabul edilmemekle birlikte, İbn Meymun’un On Üç İman İlkesi’dir. Tanrı’nın birliğinin ve ölülerin yeniden dirileceğinin kabulü, Yahudi inançlarının en önemli ikrarı olarak ibadetin birer parçasını oluşturur. Yahudilikte amentülerin azlığı, Yahudi kimliğini tanımlayan öğenin öğretiyi kabul etmekle değil, sözlü şeriata uymakla ilişkili olmasıyla açıklanır.

Advertisement

Buna karşılık Hristiyanlık birçok amentünün doğmasına yol açmıştır. Bunun nedeni bir ölçüde, kilisenin baştan beri dogmatik özelliği olan belirgin bir mutlak doğrusunun ya da kerygma’sının (tebliğ) bulunmasına bağlanabilir. Bu tebliğ “İsa Rab’dır” gibi geleneksel övgü sözcükleri ve bunlardan daha uzun, bir ölçüde kalıplaşmış inanç beyanları ile daha Havariler döneminde cisimleşmeye başlamıştır.

Batı’da amentünün biçimlenme süreci Havariler Amentüsü ile doruğuna ulaşır. Bu amentü Anglikan, Protestan ve Katolik kiliselerinde vaftiz töreni ve genel ibadet sırasında hâlâ kullanılır. On iki Havari tarafından oluşturulduğu söylenirse de aslında, vaftiz törenlerinde piskoposun karşısındaki kişiye Hristiyanlık ve Tanrı inancı konusunda sorduğu sorular ve aldığı olumlu karşılıklarla ortaya çıkmıştır. Bunlar genellikle vaftiz amentüleri olarak bilinir.

Havariler Amentüsü‘nün bugün kullanılan metni, 3. ve 4. yüzyıllarda Roma Kilisesi’nde kullanılan vaftiz amentüsüne benzer. Son biçimini 6. ve 7. yüzyıllarda almıştır ve 12. yüzyılda Katolik Kilisesi tarafından resmen onaylanmıştır. Ortodoks öğretinin bağlayıcı ölçütü olarak düzenlenen Nikaia (İznik) Amentüsü, ilk kez, 325’te Nikaia’da toplanan I. Ekumenik Konsil’de formüle edildi. 20. yüzyıla gelene değin Nikaia-Konstantinopolis (İstanbul) Amentüsü’nün, Nikaia Amentüsü’ nün genişletilmiş biçimi olduğu kabul edilirdi. Ama daha sonraki bulgular, bu konuda bazı kuşkuların doğmasına neden olmuş ve tartışmalara yol açmıştır. Havariler Amentüsü gibi, Nikaia Amentüsü de bir yanıyla heretik görüşleri dışarıda bırakmaya yöneliktir; özellikle de Oğul’un Baba ile özdeşliğini yadsıyan Ariusçuluğu hedef alır. İsa’nın Baba ile bir tözden (homoousion) olduğunu kabul eder. Kutsal Ruh’un Baba’nın yanı sıra Oğul’dan da türediğini belirten filioque (ve Oğul’dan da) deyimini Batı kiliseleri de sonunda onaylamışlardır.

Aslı Yunanca olan Nikaia Amentüsü’nün en önemli özelliği Katolik, Ortodoks, Anglikan ve Protestan kiliseleri tarafından onaylanan tek ekumenik amentü olmasıdır. Havariler Amentüsü’nü ve üçüncü ekumenik amentü olarak adlandırılan Athanasios Amentüsü’nü bu kiliselerin ancak bir bölümü onaylamıştır.

Katolik, Anglikan ve Lutherci kiliselerin resmen onayladığı Athanasios Amentüsü, Doğu’da 16. yüzyıldan sonra pek itibar görmemiştir. 17. yüzyılda yapılan bazı araştırmalara dayanarak ilahiyatçıların aslında Athanasios tarafından yazılmadığını ileri sürdükleri bu amentünün, 5. yüzyıl boyunca Güney Fransa’da ortaya çıktığı sanılmaktadır. Polemik özelliği taşıyan bir anlatımla İsa’nın doğasını ve Üçleme konularını ele alır. 6. ve 7. yüzyıllarda özellikle Güney Fransa ve İspanya’da etkili olmuştur.

İslam amentüsü imanın temelini oluşturan inanç ilkelerini, imanın altı temel şartını dile getirir. İslamın altı iman şartı şunlardır:

Advertisement

1) Allah’a iman. Tevhid olarak da adlandırılan bu inanç, kelime-i tevhid olarak bilinen la ilahe illallah (Allah’tan başka tanrı yoktur) cümlesi ile özetlenir. Kelime-i tevhidin başlangıç bölümü “ilah” kavramını genel biçimiyle reddederken, ikinci bölümünde soyutlama, istisna yoluyla Allah’ı gerçekler. İlah sözcüğü, büyüklüğü ve gücünden dolayı ibadet edilmeye, önünde saygı ve korku ile boyun eğilmeye, itaat edilmeye layık kabul edilen varlık anlamını dile getirir. Buna göre kelime-i tevhidi söylemek, kendisine ibadet ve kulluk edilecek, korkulacak, saygı duyulacak, itaat edilecek tek varlık olarak Allah’ı tanımak, kabul etmek demektir.edilmeye layık kabul edilen varlık anlamını dile getirir. Buna göre kelime-i tevhidi söylemek, kendisine ibadet ve kulluk edilecek, korkulacak, saygı duyulacak, itaat edilecek tek varlık olarak Allah’ı tanımak, kabul etmek demektir.

2) Meleklere iman. Kuran ve Hz. Muhammed meleklere iman edilmesini buyurmakla birlikte, meleklerin niteliği açıkça bildirilmemiş, yalnızca bazı özellikleri verilmiştir. Buna göre melekler yemezler, içmezler, günah işlemezler ve Allah’ın buyrukları dışına çıkmazlar; “ikişer, üçer, dörder kanatlı”dırlar. Her birinin belirli bir görevi vardır.

3) Kitaplara iman. İslam inancına göre Allah, insanlara tebliğ edilmek üzere peygamberlerine yüz suhuf (sayfalar) ve dört kitap indirmiştir. Bunların hepsi tevhid inancını, Allah’ın emir ve yasaklarını açıklamaktadır. Ama suhuf kaybolmuş ve Kuran’ dan önceki üç kitap, yani Zebur, Tevrat ve İncil tahrife uğramıştır.

4) Peygamberlere iman. Bir hadise göre Allah, insanlara doğru yolu göstermek için 124 bin peygamber göndermiştir. Kuran’da adlarıyla 25 peygamber anılır. İlk peygamber, aynı zamanda ilk insan olan Âdem, son peygamber ise Hz. Muhammed’dir.

5) Ahirete iman. Ahiret inancı, bu dünyanın geçici olduğunu, bir gün mutlaka sona ereceğini (kıyamet) içerir. Kıyametten sonra sonsuz ahiret, öteki dünya yaşamı başlayacaktır. Bütün insanlar yeniden diriltilecek, hesaba çekilecek ve herkese hak ettiği karşılık verilecektir.

6) Kadere iman. İslamdaki yaygın kader anlayışına göre, Allah, olmuş ve olacak her şeyi takdir etmiştir. Bu takdiri, her şeyi kapsayan sonsuz ilminin bir sonucudur. Ama Allah insanın önüne doğruyu ve yanlışı koymuş, ona akıl ve seçme özgürlüğü vermiştir. Bu nedenle insan, seçiminin sonucundan sorumludur.

Kadere iman Kuran’da açıkça zikredilmediği için bazı İslam bilginleri bunu imanın şartları arasından çıkarmışlardır. Ama bilginlerin büyük çoğunluğu, kadere imanı da imanın temel şartlarından sayar. İmanın sözle açıklanması ve yenilenmesi amacıyla tekrar edilen amentünün gelenekleşmiş biçimi şöyledir: Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rusulihi ve’l-yevmi’l-ahiri ve bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi mina’ilahi taala ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluh (Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır. Tanıklık ederim ki Allah’tan başka tanrı yoktur ve tanıklık ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve resulüdür).


Leave A Reply