Atatürk’ün Son Günleri, Atatürk’ün Ölümünden Önceki Son Günleri

0
Advertisement

Atatürk’ün ölümünden önceki son günleri ile ilgili olarak bilgilerin mevcut olduğu yazımız. Mustafa Kemal Atatürk’ün son günleri.

Atatürk ve Anıtkabir

Atatürk’Ün Son Dönemleri İçin Buraya Tıklayınız.

ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ

Kasım ayında Atatürk’ün hiç iştahı kalmamıştı. Karnındaki su çok çabuk çoğalıyordu. Bu su kalbini ve göğsünü sıkıyor, nefes almasını güçleştiriyordu. 7 Kasım 1938 sabahı, ağrılardan şikayet ediyor ve karnındaki suların alınmasını istiyordu. Doktorlar çaresizlikle, suyun alınmasına karar verdiler. Suyun alınması sürerken, karnındaki bütün suların alınmasını istiyordu. Altı litre kadar su çekilmişti. Alınan bütün önlemlere rağmen yedi, sekiz saat sonra Atatürk komaya girdi. 8 Kasım günü çok yorgun olarak uyanan Atatürk, sakin olarak göründü. Doktorlar gereken tedaviyi yapıyordu. O gün sütlü kahve, sütlü çay, elma suyu içmişti. Gece bu içtiklerini kan tükürerek çıkardı. Tekrar komaya girdi. Komada iken daha sakin, uyur gibi görünüyordu. Arada sırada küçük titremeleri de oluyordu. Bu titremeleri birkaç saniye sürüyordu. Saatler geçtikçe boğazında hırıltılar da başlamıştı. Bu hal 10 Kasım 1938 gününe dek sürdü.

10 Kasım 1938 Perşembe… Sabah saat 09.00… Dolmabahçe Sarayı derin bir sessizlik içinde. Türk vatanının kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu ve devrimlerimizin yaratıcısı Atatürk beş dakika sonra hayata veda edecektir. Bütün doktorlar tam bir sessizlik içinde, gözleri yaşlı «Aman Yarabbi!.» diye mırıldanıyorlardı.

Advertisement

Saat tam dokuzu beş geçiyor. Atatürk aniden gözlerini açıyor. Gök mavisi gözleri ile etrafına bakıyor. Kendisini bilmez halde gözleri bir kez daha parıldıyor. Bir daha açılmamak üzere gözleri kapanıyor ve başı yana düşüyor. Atatürk’ün ölüm odasında bulunan Hasan Rıza Soyak, orada bulunan Kılıç Ali’ye:

— Kılıç, bak!.. Koca bir tarih göçüyor.

Orada bulunan doktorlardan M. Kemal Öke, Atatürk’ün nabzını yoklamış ve sonra:

— Atatürk ruhunu teslim etmiştir. Türk Ulusu’nun başı sağ olsun.

Evet, bir tarih göçmüştür. 19. yüzyılın sonunda doğmuş, 20. yüzyılda yeni bir Türkiye yaratarak görevini yapmış ve dünyadan ayrılmıştır. Bu millet onu asla unutmayacak ve onun açtığı yoldan asla ama asla ayrılmayacaktır.

Advertisement


Leave A Reply