İçinde borç kelimesi geçen, borçlanmak ile ilgili atasözleri, deyimler ve anlamları. Borç hakkında atasözleri deyimler ve açıklamaları.
Borç İle İlgili Atasözleri ve Deyimler
ATASÖZLERİ
- *** aç kalmak, borçlu olmaktan iyidir
sözünün eri olana, borcunu ödeyememek aç kalmaktan daha ağır gelir. - *** ağa borç eder, uşak harç
ağa para sıkıntısı içinde olup borç etse de uşak, bunu anlamaz ve bol harcamayı sürdürür. - *** alacakla verecek (borç) ödenmez
bir yerden alacağınız parayla başka bir yere olan borcunuzu kapatamazsınız. - *** Allah’a bir can borcu var
Allah’a vereceği canından başka hiç kimseye bir borcu yok. - *** arpacıya borç eden ahırını tez satar
bir iş borçla sağlıklı bir biçimde yürütülemez. - *** bayramda borç ödeyene ramazan ağır (kısa) gelir
vadesi yaklaşan bir borcu ödemek zorunda olan kimseye günler çok çabuk geçer. - *** bey aşı borç, düğün aşı ödünç
beyin sofrasında ağırlanan kimsenin karşılık olarak beye ziyafet vermesi kolay olmadığından bu bir borç olarak kalır; düğün aşı yiyen de günün birinde kendisinin yapacağı düğüne önceden gittiği düğün sahibini çağırır böylece borcun altından kalkmış olur. - *** bin tasa bir borç ödemez
borçlu ne denli üzülürse üzülsün borç sıkıntısından kurtulamaz. - *** borcun iyisi vermek, derdin iyisi ölmek
borçlu ve dertli bir biçimde yaşanılmaz; borçtan kurtulmanın yolu onu vermek, onulmaz dertten kurtulmanın çıkar yolu ise ölmektir. - *** borcun yoksa kefil ol, işin yoksa şahit ol
tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir.
*** borç iyi güne kalmaz
borcu ilk fırsatta ödemek gerekir.
- *** borç ödemekle (vermekle), yol yürümekle tükenir
birden ödenemeyen bir borç azar azar verilerek ödenebilir. - *** borç ödenir, kira ödenmez
kiracı olmaktansa, borca girip ev sahibi olmak daha iyidir. - *** borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır
borç zamanında ödenmezse borçluluk duygusu gevşer, hastalık uzun süreli olursa ölüme yol açar. - *** borç vermekle, düşman vurmakla
borç vermekle, düşman vurmakla yok edilir. - *** borç yiğidin kamçısıdır
borç, kişiyi daha çok çalışmaya zorlar. - *** borç yiyen kesesinden yer
borçla alışveriş yapan, aldıklarının parasını hemen ödemese de günün birinde mutlaka ödeyecektir. - *** borçlu ölmez, benzi sararır
borç kişiyi öldürmez ancak hasta edecek kadar üzer. - *** borçlunun dili kısa gerek
borcu olan kimse, alacaklısına karşı ileri geri konuşmamalı, aşağıdan almalıdır. - *** borçlunun duacısı alacaklısıdır
borçlunun ölmemesi ve para kazanması için en çok dua eden alacaklısıdır. - *** borçlunun yalımı alçak olur
borçlu, özellikle alacaklısının yanında göğsünü gere gere gezemez, suçlu gibi durur. - *** borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir
yoksulluk ve sıkıntı içinde olup da bey adı taşımaktansa borçsuz ve sıkıntısız bir çoban olmak daha iyidir. - *** borçtan korkan kapısını büyük açmaz (küçük açar)
borçlanmak istemeyen fazla açılmaz, giderlerini kısar, kendi durumuna uygun bir yaşama yolu tutar. - *** derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen
derdi olmayan kimse önemsiz şeyleri kendisine dert edinerek söylenir, borcu olmayan kimse de evlenirken birçok şey satın almak zorunda kaldığı için borçlanır. - *** dilenciye borçlu olma, ya düğünde ister ya bayramda
çıkarından başka bir şey düşünmeyen kimse ile ilişki kurma, seni nerede rahatsız edeceği belli olmaz. - *** hırsıza beyler de borçlu
zor kullanan kişilerin istediğini en güçlü kimseler bile verirler. - *** komşu ekmeği komşuya borçtur
komşunuz size bir ikramda bulunur, bir şey armağan ederse siz de ona ikramda bulunmalı, armağan vermelisiniz. - *** paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol, işin yoksa şahit ol
tanıklık boş oturan kimselerin, kefillik ise parası çok olan kimselerin işidir.
*** selam verdik, borçlu çıktık
küçük bir ilgi gösterdik, üzerimize büyük bir iş yüklendik.
- *** veresiye (borca) şarap içen, iki kez (kere) sarhoş olur
veresiye alışveriş eden iki kez sarsılır; malı aldığı zaman bir süre sonra para ödemenin üzüntüsünü çeker, ödeme zamanı gelince de karşılıksız ödeme yapıyormuş gibi sıkılır. - *** yatanın yürüyene borcu var
1) çalışmayanın sürekli olarak çalışana borcu vardır; 2) çalışmayarak bir şeyden yararlanan kişi, bu kolaylığı, çalışıp o şeyi meydana getirene borçludur. - *** yol yürümekle, borç ödemekle (vermekle) (tükenir) (biter)
birden ödenemeyen bir borç azar azar verilerek ödenebilir. - *** zora, beylerin borcu var
zor kullanan kişilerin istediğini en güçlü kimseler bile verirler.
Bin Kaygı Bir Borç Ödemez;
Bazı insanlar vardır; borçtan çok korkarlar ama yine de borçlanmaktan çekinmezler. Sonra da borcum var diye tasalanıp kaygılanırlar. Ekonomik şartların ağırlaştığı günümüz dünyasında insanın borçlanma durumuna düşmesi olağandır. Ancak, bu durumda insanın ödeme imkanlarını da hesaplaması ve ödemek için çalışıp çabalaması gerekir. Yoksa oturup bir yüzden- dertlenmek hem gereksizdir hem de bir fayda sağlamaz. Üstelik kişiyi da alçaltır.
Borç Yiğidin Kamçısıdır:
ANAFİKİR : Alman borç, borçlananı daha çok çalışmaya zorlar.
Kişiler geçimlerini sağlamak için çalışmak zorundadırlar. Elde olmayan nedenlerle, bazen kazandıklarımızla harcadıklarımız arasında bir denge tutturamayız. Böyle durumlarda ilerde ödenmek üzere başkasından borç alınır. Bize borç verenler, bizim ödeyebileceğimize inandıkları için istediğimizi verirler. Borcu zamanında ödemek, kişiliğimize verdiğimiz değeri gösterir. Bize olan inancı boşa çıkarmamak, sözümüzde durmak için, çalışmamız gerekir. Kendi geçimimiz için harcadığımız çabaya, aldığınız borcu ödemek için harcayacağımız çaba eklenince, daha çok çalışmak zorunda kalırız.
DEYİMLER
- *** (birine) borçlu bulunmak (olmak)
borçlu duruma düşmek: “Dehasını, geçirdiği sara nöbetlerinin şokuna borçlu bulunuyordu.” -H. Taner. “Fakat ben bu ağırlığı o kadar az yükleneceğim ki söylemeye borçlu olduğumdan bir adım ileri geçmeyeceğim.” -N. F. Kısakürek. - *** borca almak
veresiye almak. - *** borca batmak
çok borçlu olmak: “Şevket ölesiye çalışmak pahasına acaba bu korkunç masrafı karşılayacak kadar para kazanıyor mu idi yoksa çocukcağız borca mı batıyordu?” -R. N. Güntekin. - *** borca girmek
borçlanmak, borç para almak. - *** borcunu bilmek
1) bir şey yapmayı yerine getirilmesi gereken bir iş olarak değerlendirmek; 2) borcunu zamanında öder olmak. - *** borcunu kapatmak
borcunu ödeyip bitirmek. - *** borç almak
daha sonra ödemek üzere birinden para veya bir şey almak: “On beş lira borç aldıktan sonra eve döndüm.” -H. E. Adıvar. - *** borç altına girmek
borç para almak. - *** borç bini aşmak
borç, altından kalkılamayacak duruma gelmek. - *** borç etmek (yapmak)
borçlanmak: “Altlarında şilte, dolaplarında eşya kalmadı ama kimseye de borç yapmadılar.” -P. Safa. “Babasından bir şey koparamadığı zaman borç ediyor, sonra ona ödetiyordu.” -H. R. Gürpınar.
*** borç gırtlağına çıkmak
borca batmak.
- *** borç harç etmek
sürekli borç alıp vermek: “Hazır param var biraz, biliyorsun. Yetmezse borç harç ederim.” -N. Hikmet. - *** borç yemek
borçla geçinmek. - *** borçlu çıkmak
görülen hesapta vereceği kalmak: “Para muamelelerinden borçlu çıkmıştı.” -Y. K. Beyatlı. - *** hayatını (birine) borçlu olmak
1) biri tarafından ölümden kurtarılmış olmak; 2) birinin yaşamı bir başkasının desteği ile sağlanmış olmak: Bu hayatımı ağabeyime borçluyum.