Büyük Patlamadan Bu Yana Evrenin Hikayesi, Hala Genişliyor Mu?

0
Advertisement

Evrenin olağanüstü bir hikayesi vardır. Bu hikaye, bize son derece gerçek dışı gelen bir gerçekliği yansıtır. Bu gerçeklik, öyle egzotik, öyle soyut bir gerçekliktir ki, insanlık tarihi boyunca gündelik hayatımızda geliştirmiş olduğumuz kavramların neredeyse tamamı bu hikayeyi anlatmakta yetersiz kalır.

Bu yaratım sürecinin en önemli bölümlerinden biri, ölçülemeyecek kadar kısa bir zaman diliminde gerçekleşir.

Büyük Patlama

Büyük Patlama

Teoriye göre, bugün evrenin karakteristik özelliklerinin çoğu (örneğin evreni baştan sona kat eden ve maddenin yapı-taşlarından oluşmayan ışınımlar), saliseler içinde gelişip ortaya çıkmıştır. Astrofizikçilerin dikkatini yaradılışın ilk sahnelerine odaklamaları bundandır. Matematiksel formülleri artık zamanın sadece ilk günlerinde, ilk saatlerinde veya ilk dakikalarında değil, ilk saniyelerinde bile neler olup bittiği hakkında fikir verebilmektedir.

Her şeyin başlangıcı

NE VAR Kİ; tarihin sıfır noktasına, o büyülü yaratım anına ulaşmadan bir an önce, bütün fizik kuramları birden çöküverir. Her şeyin başlangıcından 10″43 saniye (0,0000000000000000000000000 000000000000000001 saniye) sonra, bugün hâlâ geçerli olan kurallara dayanan bir deneyim dünyasının perdesi aralanır. Öncesine dair tüm görüşler ise, sadece ve sadece bir spekülasyonlar âlemine aittir. Görünüşe bakılırsa, varlığın kaynağında metafizik birtakım olaylar cereyan etmektedir. Ancak bu, sadece görünüşten ibarettir.

Astrofizikçiler, hakkında veri sağlayamadıkları bu zaman dilimini Planck Dönemi olarak isimlendirir. Bu isimlendirmenin ardında, 20. yüzyılda, maddenin en küçük yapıtaşlarını tanımlamak üzere geliştirilmiş kuantum mekaniği kuramını ortaya atan Alman fizikçi Max Planck vardır.

Tarihin bu muğlak kesitine, Planck Dönemine ilişkin kesin olarak söyleyebileceğimiz herhangi bir şey olmamasına rağmen, hatta bu dönem içerisinde zamansal bir sıralama yapmanız bile imkansızken, uzay bilimciler bu dönemde evrenimizin nasıl bir varoluş biçimine sahip olduğu konusunda spekülasyonlar yapmaktan geri durmaz.

Advertisement

Kozmik Şişme (Enflasyon)

Evren o aşamada bir cüceden başka bir şey değildir

Bir konuda bütün araştırmacılar oldukça emindir: Evren o aşamada bir cüceden başka bir şey değildir. Çapı 10-32 santimetreden küçüktür; aslında burada söz konusu olan, neredeyse yok denebilecek kadar küçük bir şeydir.

Bu aşamada atomların, elektronların ve ışığın yerinde yeller esmektedir. Işınım ve madde, fizikçilere bakılırsa Planck Döneminde özdeştir; birbirinden ayrı şeyler değildir. Bunlar bir bakıma eriyik halde iç içe geçmiştir. Hatta belki de, o zamanlar, ölçülemeyecek miktarda egzotik parçacık yoğun bir şekilde bir arada bulunıfyordu.

Doğumunun ilk anlarında evrende geçerli olan tek kuvvet vardır: İlk kuvvet. Parçacıkların davranışını biçimlendiren, onların hareketini yönlendiren bu tek kuvvet, parçacıklar birbirini itecek mi yoksa çekecek mi, buna karar veren yegane kuvvettir.

Uzay bilimciler, evrenin bu erken dönemini tasvir ederken onu kaynayan, sürekli olarak patlayıp yeniden oluşan kabacıklardan oluşan bir köpüğe benzetir.

Gelgelelim bu kozmik köpük her yerinde aynı biçimsel özelliklere sahip değildir, yani homojen değildir ve her şeyden önce stabil bir yapısı yoktur.

Advertisement

Böyle olunca da -uzay bilimcilerin spekülasyonlarına bakacak olursak-enerjisindeki tesadüfi ve spontan denge bozuklukları sonucunda muazzam patlamalar meydana gelir. Köpük görüntüsüyle birlikte anlatacak olursak burada söz konusu olan kabaran bir köpüğün patlamasıdır. Bu, evrenin gelişimini zorunlu kılan bir olaydır. Bu andan itibaren evren yaydan çıkmış ok gibi her yönde genleşmeye başlar ve hacmi büyür.

Ancak bu patlamanın çok tuhaf bir yönü vardır. Patlama sırasında genleşen belirli bir noktanın varlığından söz etmek mümkün değildir. Evrenin doğuşunu, bir binayı havaya uçuran bombanın patlama biçimine benzetmek doğru bir kıyaslama olmaz. Aslında bu patlama, evrenin her yerinde aynı zamanda gerçekleşir ve onu her noktasında eşit miktarda genleştirir.

UZAM KENDİNE UZAM YARATIR

Bu, deneyimlerimizi yaptığımız dünyaya öyle yabancı bir olgudur ki, insan olarak bu olguyu tasavvur etmemiz mümkün değildir; olsa olsa kabullenebiliriz bunu.

Ancak daha kolay kavrayabildiğimiz bir şey vardır: Evrendeki genleşme, onun soğumasına neden olur. Bu durum, bugün de gözlemleyebileceğimiz bir fizik yasasının sonucu olarak ortaya çıkar. Örneğin, basınçlı bir ortamda tutulan gaz dışarıya salındığında, dışarıdaki ortamın ısısı, gazın neden olduğu genleşme sonucunda düşer.

Bu soğuma, evrenin gelişimi boyunca neredeyse her aşamada tayin edici sonuçlar doğurur. Çünkü ısı düşüşlerinin belirgin sonuçları vardır. Soğuma, evrende bir dönüşüme yol açar; kuvvetler ve parçacıklar düzleminde bir dönüşümdür bu. Soğuma, evreni peyderpey belirli bir biçime doğru evriltir.

Bu süreci suyun donmasıyla kıyaslamak mümkündür. Su sıvı haldeyken içindeki molekülleri düzensiz hareketlerle devinir; ancak suyun ısısı düştüğünde moleküllerin bazıları maddenin başka bir haline geçer ve belirli bölgelerde geometrik düzene sahip yapıda buz kristalleri ortaya çıkar. Bu aşamada su iki farklı biçimde çıkar karşımıza: Sıvı ve katı.

Planck Dönemi’nin hemen ardından evrende de böyle bir faz değişimi gerçekleşir. Kütle çekim kuvveti ya da gravitasyon, ilk temel kuvvetten koparak ayrılır. Bu aşamada evren, tasarlayamayacağımız kadar sıcak olmasına rağmen, bazı fizikçiler kütle çekimin temel kuvvetten donarak ayrıştığından söz eder.

Kütle çekim, evrenin basıncına direnç gösteren ve ona karşı işleyen bir kuvvet haline gelmiştir.

Ancak bu kuvvet, patlamayı durduracak güce sahip değildir. Bunun sonucu olarak evren, saniyenin trilyonda birinin trilyonda birinden de az bir süre içerisinde 10 kat, yüz kat birden genleşir.

Bu andan itibaren evren bir sonraki gelişim aşamasına sıçrar ve bir kez daha, inanılması güç bir şey gerçekleşir.

TEMEL KUVVETTEN geriye kalan, iki yeni güç olarak birbirinden ayrışır. Bunlar, daha sonraları atomların çekirdeğini bir arada tutacak olan güçlü çekirdek kuvveti ile ışık ışınımı, elektrik akımı ve radyoaktivite biçimlerinde karşımıza çıkan ve çeşitli ışınım biçimlerinin öncüsü olan elektrozayıf kuvvettir.

Bu iki kuvvetin ayrışması, atom fizikçilerine göre çok büyük miktarda enerjinin de açığa çıkmasına neden olur. Bu enerji, inflatonlar (inflaton, Latince inflatare kavramından türetilmiştir ve şişme anlamını taşır) ve bir anda bütün evreni dolduran tuhaf parçacıklar olarak kendini gösterir.

Advertisement

Kütle çekimin bu parçacıklar üzerinde çok özel bir etkisi vardır. Daha anlaşılır bir dille ifade etmek istersek, evrenin erken dönemindeki bileşenlerinin tamamı üzerinde çekim kuvveti uygulayan kütle çekim, bu parçacıklar üzerinde herhangi bir çekim kuvveti uygulamaz; aksine onları iter. Aynı zamanda, kütle çekim bu aşamadan itibaren uzamın genleşme eğilimi karşısında frenleyici etkisini de kaybeder. Aksine, genleşmeyi hızlandırıcı bir etkiye kavuşmuştur artık.

Evren bir önceki aşamaya göre çok daha hızlı bir tempoyla, ışık hızından da hızlı bir hareketle genleşmeye başlar ve o günkü koşullara göre bile bir anda devasa bir sıçrama yapar. Kozmik noktacık, saliseler içinde 35 santimetre çapında bir top boyutlarına kadar ulaşır. Büyük Patlamadan bu yana henüz 10-36 saniye geçmiştir.

Kozmik Şişme (Enflasyon)

Kozmik enflasyon

Fizikçiler bu aşamadan söz ederken “kozmik enflasyon” kavramını kullanırlar. Bundan sonra evren bir daha hiç bu kadar hızlı bir genleşme kaydetmeyecektir. Bir kıyaslama yapacak olursak, bir topluiğne başı aynı oranda büyüyüp genleşecek olsa, çok daha kısa süre içinde bugünkü evrenimizin 100 katı büyüklüğüne ulaşabilirdi.

Evrenimizin böylesine alışılmadık bir hızda genleşmesi, ilk bakışta bize çelişkili görünebilir. Çünkü Albert Einstein’ın İzafiyet Kuramına göre evrendeki hiçbir şey, ışık hızından daha hızlı hareket edemez. Ancak burada söz konusu olan sadece görünüşte çelişkili bir durumdur. Çünkü Einstein’ın kuramıyla ortaya attığı hız sınırı, sadece uzam içerisinde hareket eden parçacık veya ışınımlar için geçerlidir; oysa burada hareket eden şey uzamın kendisidir.

Daha önceki gelişim aşamaları gibi “Enflasyon Fazı” da sadece kısa bir süre boyunca devam eder. Bunun nedeni, uzamsal genleşme sonucunda gerçekleşen soğuma, evrenin bileşenleri üzerinde bir dönüşüme yol açar. Enerji yüklü enflatonlar, mucizevi bir şekilde çeşitli parçacıklara dönüşür.

Böylece, daha sonraları güneş ışınlarını, röntgen ışınlarını, radyo dalgalarını ve mikro dalgaları oluşturacak olan ve fotonların öncüsü kabul edilen ışınımlar ortaya çıkar. Bu parçacıklar herhangi bir kütleye sahip değillerdir, yani madde özellikleri göstermezler ve ağırlıkları yoktur. Bunlar bir bakıma, ışık hızında hareket eden ışınımlardan başka bir şey değildir.

Uçuşan Parçacıklar

Ayrıca, gelişmekte olan evrenin yeni bileşenlerinin arasında kütlece zengin pek çok parçacık uçuşmaya başlamıştır. Bunlar, bugünkü evrenimizde de karşımıza çıkan maddelerin parçacıklarıdır.

  • * Kuarklar; daha sonra atom çekirdeklerinin yapıtaşları olacaktır
  • * Elektronlar; elektriksel olarak negatif yüklü parçacıklardır ve bugün atomların etrafında dönüp dururlar
  • * Nötrinolar; elektriksel olarak yüklü olmadıklarından ve başka parçacıklarla herhangi bir etkileşime girmediklerinden, fizikçilerin varlığını kanıtlamakta güçlük çektiği çok hafif parçacıklardır.

Ne var ki bu parçacıkların hiçbiri, kendi başına var olabilme özelliği göstermez. Bunların her biri, ancak ve ancak aynı anda ortaya çıkmış ve aksi yönde yüklü anti-maddeleriyle birlikte var olabilmektedir. Örneğin, evrende ne zaman negatif yüklü bir elektron oluşsa, aynı anda, adeta gökten zembille inmiş gibi, bir de gölgesi ortaya çıkar: pozitif yüklü bir pozitron.

Pozitif ya da negatif yüklü olarak karşımıza çıkan kuarklar için de aynı şey geçerlidir. Bunların da, pozitif ve negatif yüklerine göre “karşılık” gelen anti-kuarkları vardır. Bundan böyle artık madde, pozitif ve negatif yüklü çiftler oluşturmaya başlar. Böylelikle, maddenin doğuşuyla birlikte bir de, bu evrenin “aynası” diyebileceğimiz başka bir evren doğar: Anti-madde evreni.

BU KOŞULLARDA var olmak ve yok olmak an meselesidir. Anti parçacığıyla çarpışan her parçacık, hem birinin hem ötekinin yapıtaşlarına ayrılıp fotonlar halinde ışıyarak dönüşüm geçirir. Madde, anti-maddenin, anti-madde de maddenin içinde kaybolur.

Advertisement

Fotonlar da birbirlerine çarpar. Bunlar çarpıştığında kendilerinden farklı parçacıklara evrilerek kuark, anti-kuark, nötrino veya elektronlara dönüşür. Madde enerjiye, enerji de parçacıklara, yani maddeye dönüşür.

Kozmik Şişme (Enflasyon)

EVREN hâlâ çok yüksek bir hızla genleşmeye devam etse de kozmik enflasyona kıyasla daha yavaş genleşmektedir.

Kozmik noktacık bu koşullarda 100 metre çapına, 100 kilometre çapına ulaşır. Çok geçmeden ay büyüklüğüne, ardından dünya ve güneş büyüklüğüne kadar ulaşır ve bu sürece paralel olarak her an soğumaya devam eder.

Evren, 10 milyarda bir saniye kadar “yaşlandığında” artık güneş sistemimiz kadar büyümüştür ve ısısı, 17 kat azalarak 1 milyar dereceye düşmüştür.

Evrenin bu süreçteki ısıları, güneşimizin bugünkü halinin çekirdek ısısından yüzlerce milyon derece daha yüksektir. Fakat bu ısı yine de ve son bir kez, bileşik haldeki gücün ayrışarak iki farklı güce bölünmesi için yeterli olmuştur. Fizikçilerin hesaplamalarına göre elektro-zayıf kuvvet, elektromanyetizma ve zayıf çekirdek kuvveti (zayıf etkileşim) olarak iki ayrı kuvvete bölünür.

Bu iki kuvvet evrenin gelişimi bakımından kayda değer bir etki uygulamasa da, temel kuvvet, 13,7 milyar yıl sonra bile evrenimizi biçimlendirmeye devam edecek olan 4 temel kuvvete bölünmüştür artık.

Bu aşamada akışkan ve kor halindeki evren yavaş yavaş belirli biçimler almaya başlar. Hani bu ilk çorbanın içine bakabilecek olsak, görüş alanımız bir milimetreye dahi ulaşamayacaktır.

Çünkü ışığın yapıtaşları olan fotonlar her an diğer parçacıkların çekim alanına girerek yön değiştirip her tarafa doğru saçılmaktadır; tıpkı ufacık su zerrelerinden oluşan sis perdesinin, güneş ışınlarını kırarak burnumuzun dibindeki nesneyi bize görünmez kılması gibi…

Aradan saniyenin yüz binde biri kadar zaman geçtikten sonra, iki milyon derece ısıya sahip bu ışık geçirmez ortamda yeni yapılar ortaya çıkmaya başlar. Soğuma, kuarkların enerjisinde önemli ölçüde düşüşe yol açmıştır; buna bağlı olarak ortamdaki hareket hızları da azalmıştır. Bu parçacıklardan ikisi birbirine yaklaştığında bunların birbirine yapışıp kaldığı durumlara giderek daha sık rastlanır.

Kısa süre sonra kuarklar uzamda üçer üçer dolaşmaya başlar.

Kuarkları birbirine bağlayan ve gluon adı verilen bağlayıcı kuvvet, ismini İngilizcedeki “yapıştırıcı” anlamında kullanılan “glue” kelimesinden alır. Bunlar madde içermeyen parçacıklardır ve etkilerini dört temel kuvvetten birine, güçlü etkileşim kuvvetine borçludurlar. Bu nedenle fizikçiler gluonları “bağlayıcı parçacıklar” olarak da adlandırırlar. Elastik birer ip gibi kuarklar arasında gerilirler ve bu şekilde onların birbirlerine bağlı kalmasını sağlarlar. Bu aşamadan sonra kuarklar evrende bir daha asla serbestçe uçuşmayacaktır.

Üç kuarkın bir arada tutulmasıyla ortaya çıkan yapılar, sonraları ortaya çıkacak olan pek çok atomun da yapıtaşını oluşturacaktır. Kuarklar bağ yaparken ortaya çıkardıkları diziliş yapısına göre iki biçimde karşımıza çıkar:

Advertisement
  • * Ya proton olarak. Maddenin pozitif yüklü yapıtaşlarıdır bunlar. (Protonlar daha sonra oksijen atomunun çekirdeğini oluşturacaktır)
  • * Ya da nötron olarak. Bunlar, herhangi bir yükle yüklenmemiş parçacıklardır.

Aynı zaman diliminde bütün anti-kuarklar da kuarklarm daha önceden geçtiği aşamalardan geçer ve anti-proton ve anti-nötronları meydana getirir.

Evren hâlâ sıcak bir “çorba” kıvamındadır; her an parçacıklar birbirine çarpar, birbirlerini iter; yönleri devamlı olarak değişir.

Bu sürecin devamında vuku bulanlar, tarihin en dramatik sahnelerini teşkil eder hiç şüphesiz. Evren doğalı henüz bir saniye bile geçmemişken bütün maddeler ve anti-maddeler birbirlerini yok etmeye başlamıştır. Protonlar anti-protonlarla, nötronlar anti-nötronlarla, elektronlar pozitronlarla çarpışmakta, her biri fotonlara dönüşürken foton yağmurlarını meydana getirmektedir.

Daha önce yeniden kuark ya da elektron gibi maddelere dönüşebilecek enerjiye sahip olan ve herhangi bir kütlesi bulunmayan bu ışık parçacıkları, yani fotonlar, uzamdaki genleşmeye bağlı olarak devamlı enerji kaybetmektedir. Sonunda fotonlar anti-maddeye dönüşmek için gereken enerji dengesini kuramayacak kadar zayıflar.

Bunun sonucunda madde sürekli olarak ışıma yoluyla yok olur. Madde ve anti-madde, birbirini tamamen yok etme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Evren yoğunluğunu önemli ölçüde kaybetmiştir artık ve neredeyse bütün madde ve anti-madde bileşenlerine ayrılmıştır.

antimadde

Madde ve anti-madde

Henüz saniyeler geçmeden büyük çarpışma sona erer. Anti-madde artık tarih olmuştur. Madde ise, mucizevi bir şekilde varlığını korumaya devam etmeyi başarabilmiştir. Bunu başarabilmiş olmasının nedeni, fizikçilerin hesaplamalarına göre her bir milyar anti-madde yapıtaşına bir milyar bir madde yapıtaşı düşmesidir.

BURADA söz konusu olan dengesizliğin nedeni bugün hâlâ bilimsel olarak aydınlatılabilmiş değildir. Görünüşe bakılırsa hakkında henüz araştırma yapılmamış, hatta temellendirilebilmesi pek mümkün görünmeyen bir güç, evrene anti-evrenden birazcık daha fazla evren malzemesi serpiştirmiştir. Onsuz asla var olamayacağımız sadece bir tutam fazlalık. .. Var olamazdık, çünkü o zamanlar uzayda dolaşan bu proton ve nötronlar, aradan 13,7 milyar yıl geçtikten sonra, dünyada karşımıza çıkan bütün canlıların toplam kütlesini oluştururdu.

Protonlar bundan sonra da varlığını korumaya devam edebilmiştir. Aynı şey nötronlar için geçerli değildir; onlar henüz “güvende” değildir. Çünkü karşıtları olan anti-nötronlar, tıpkı diğer bütün anti-maddeler gibi yok olup gitmiştir. Ama nötronlar, en azından kendi başlarına stabil birer yapı oluşturmadıklarından, yine de parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Gelinen aşamada evren öyle çok soğumuştur ki, dört temel kuvvetten biri olan kütle çekim, nötronlar üzerinde çekim kuvveti uygulamaya başlar ve sonunda bunlar parçalanıp proton, elektron ve nötrinoları oluşturur.

Büyük patlamadan sonraki ilk bir dakikada mevcut nötronların çoğu parçalanıp bileşenlerine ayrışmıştır. Evren artık 10 trilyar (1.000.000.000.000.000) kilometre çapında, yani samanyolunun yüzde 1’i kadardır; ısısı ise iyice azalmış, bir milyar dereceye düşmüştür.

İşte bu noktadan itibaren yeni bir çağ başlar: Atom çekirdeği çağı. Fizikçiler bu çağı nükleosentez çağı olarak da adlandırır. (Bu kavram, Latincedeki nucleus, yani çekirdek ve synthesis, bağlantı anlamına gelen sözcüklerden türetilmiştir.)

Advertisement

Proton ve nötronlar artık öylesine yavaştırlar ki, güçlü çekirdek kuvveti (güçlü etkileşim) nötronlar arasında etkisini göstermeye başlamıştır. Daha önce kuarklarda olduğu gibi, artık nötronlar ve protonlar arasında da benzer bir etkileşim başlar. Karmaşık bir süreç sonucunda bu parçacıklar birleşerek atom çekirdeklerini oluşturmaya girişirler. Bu birleşme ile ortaya çıkan, bugün helyum olarak tanıdığımız elementin temelini oluştur.

Artık evren sakinleşmiştir.

İlk süreçler ne kadar hızlı ve ani gerçekleştiyse, bundan sonraki dönüşümlerin gerçekleşebilmesi için de o kadar uzun zamana ihtiyaç vardır.

Bu aşamadan sonraki dakikalarda, günlerde ve yıllarda öyle kayda değer herhangi bir olay gerçekleşmeyecektir. Evren bir yandan genleşmeye devam ederken bir yandan da soğur sadece. Aradan 1 yıl kadar bir süre geçtiğinde, samanyolunun yaklaşık 6 katı büyüklüğüne ulaşır ve hâlâ 2 milyon derece ısıya sahiptir. 100 yıl geçtiğinde ısısı 200 bin dereceye, 1000 yıl geçtiğinde ise 60 bin dereceye düşmüştür.

Kozmik ortam artık süt kıvamında, kor halde yanan bir sise benzer. Bu ortamda ışık parçacıkları, doğrusal hareketlerle belirli bir yönde serbestçe hareket edememektedirler ve hareket yönlerine her an müdahale edilmektedir. Fotonlar, evrende hâlâ yüksek hızda hareket etmekte olan elektronlarla çarpışmaktadır. Ancak bu, çok uzun sürmeyecektir.

BÜYÜK PATLAMA gerçekleşeli artık birkaç yüz bin yıl geçmiştir.

Pozitif ve negatif yüklerin birbirini çekmesini sağlayan elektromanyetizma da artık etkisini göstermeye başlar: Eksi yüklü elektronlardan bazıları, evrende dolaşan pozitif yüklü protonların etrafında, bazıları helyum çekirdeklerinin etrafında, bazıları ise lityum çekirdeklerinin etrafında dönmeye başlamıştır.

Başlangıçta bu elektronların bazıları, minik yörüngelerinden ikide bir de koparılıp ayrılmaktadır. Çünkü bunların pek çoğu, hâlâ dolaşımda olan fotonla-ra çarparak atom çekirdekleriyle aralarındaki bağı kaybetmekte ve bir kez daha serbest halde evrende hareket etme-
ye başlamaktadır. Ne var ki evrenin güzergahı, geri döndürülemeyecek şekilde çoktan belirlenmiştir ve evren genişlemeye devam ederken parçacıklar enerjilerini ve hızlarını kaybetmektedir.

Isı, 2700 dereceye kadar düştüğünde evren artık 380 bin yıllık bir geçmişe sahiptir ve bütün elektronlar, atom çekirdeklerini saran orbitaller çevresindeki yörüngelerine oturmuş haldedir.

evren

Kısacası, atomlar meydana gelmiştir.

Atomların yaklaşık yüzde 75’i, en hafif ve en basit atomu meydana getirmiştir, oksijeni. Bu aşamada etrafta dolanıp duran çok fazla serbest elektron bulunmadığından ve de fotonlarm enerjisi, atom çekirdeklerinde elektron ve nötronlar arasındaki bağı bozmaya yetmediğinden ışık uzamda serbestçe yayılabilmektedir. Fotonları, ilerledikleri yönden alıkoyacak herhangi bir etken kalmamıştır artık, dolayısıyla etrafa saçılmadan uzamda belirli bir doğrultuda ilerleyebilirler.

Sanki o parlak sis ortadan kaybolmuş, içindeki su zerrecikleri dağılıp gitmiş ve yerini ışıktan bir perdeye bırakmış gibidir. İşte bu yüzden atomların meydana gelişi, evrenin görünüşünde tayin edici bir rol oynar: Evreni şeffaflaştırır!

Şeffaflaşan Evren

Evrene bakmak, evrende görmek söz konusu olmuştur ilk kez. Tam da bu aşamada evrene bakacak olsak, göreceğimiz şey, içi beyaz ışıkla dolu uçsuz bucaksız bir boşluk olurdu. Çok sonraları insanlar gelişmiş cihazlar yardımıyla bu ilk ışınımlardan kalan yankıları, evrenin erken dönemine dair bir kanıt olarak keşfedeceklerdi.

Advertisement

İlerleyen binyıllar boyunca -uzam hâlâ genleşmeye devam etmektedir- ışık parçacıkları enerji kaybetme-ye devam eder, dolayısıyla ışınımları da giderek zayıflar. Evrendeki renk değişiminin nedeni de budur: Parlak beyaz renkteki ışık sarı bir tona, sonra zamanla turuncuya ve ardından kırmızıya kayar.

Bu renk zamanla karmin kırmızısı ve soluk bir mor rengine çalar. Sonunda evren giderek kararır ve çok geçmeden evrendeki renk iyice belirsizleşir ve nihayet kaybolduğunda evren kapkaranlık bir hal alır. Bir zamanlardaki minik, ağır ve sıcak cüce, buz gibi ve karanlık bir dev olup çıkmıştır ve bu durumun değişeceğine dair henüz herhangi bir belirti de bulunmamaktadır.

Evrenin derinliklerinde muazzam bir süreç başlamıştır. Maddeyi oluşturan parçacıklar evrende homojen bir şekilde dağılmadığı için, belirli bölgelerde, diğerlerine kıyasla daha fazla madde birikmiş, gravitasyon sayesinde birbirlerini çekerek helyum ve oksijenden oluşan devasa gaz bulutları haline gelmiştir.

Büyük Patlamadan 100 milyon yıl sonra bu karanlık gaz bulutlarının içindeki gazlar, daha yoğun kütlelere sahip öbekler oluşturmaya başlamıştır. Bunlardan bazıları hızla büyüyüp iyice yoğunlaşacak ve ısınacaktır. Ta ki içinde, bir yerlerde atomik bir kıvılcım, yepyeni bir süreci başlatıncaya dek…


Leave A Reply