Çaykovski’nin En Ünlü ve Önemli Eserleri Nelerdir? İsimleri ve Özellikleri

0
Advertisement

Pyotr İlyiç Çaykovski’nin en ünlü ve önemli eserleri nelerdir? Çaykovski’nin en sevilen eserlerinin isimleri ve özellikleri hakkında bilgiler.

Çaykovski

PYOTR İLYİÇ ÇAYKOVSKI (1840 – 1893)

1812 Uvertürü

1877’de genç öğrencisi Antonia Milyukova’yla olan düğününden sonraki birkaç hafta içerisinde, Çaykovski şehirden kaçtı ve hayatını St. Petersburg’ta ve Moskova’da karşılaştığı baskılar olmaksızın sürdürebileceği Rus kırsallarında teselli buldu.

Çaykovski’nin en önemli ve en çok başarı yakalayan eserlerinden biri olan 1812 Uvertürü işte böyle bir kişisel çalkantı içerisinde yazıldı. Ne yazık ki bu beste yazma sürecinin, bestecinin acısını dindirmesine ya da şifa bulmasına pek yardımı dokunmadı; eserinden oldukça soğudu – ne de olsa artistik bir ilham nedeniyle değil, sipariş üzerine yazılmıştı.

Çaykovski’nin hayatındaki kalp kırıklıkları göz önüne alındığında, bestecinin, 1812 Uvertürü’nün tüm klasik müzik eserleri arasında en çok sevilenlerden biri haline geldiğini fark etmemesi üzücüdür. Giriş niteliğindeki Rus ilahisinden, sonuna kadar milliyetçi olan bu konser parçasını bitiren gösterişli top patlamasına kadar, eser Çaykovski’nin orkestrasyon konusunda ne kadar usta olduğunu gösteren en iyi örneklerden biridir. İster çamurlu bir alanda ister bir klasik pop konserinin sonunda olsun, gelecek sefer eseri dinlerken, uvertürün hangi şartlarda yazıldığını hatırlamak için bir dakikanızı ayırın. Bunu yapmak, bu muhteşem eser her zaman olduğundan farklı bir biçimde takdir etmenizi sağlayacaktır.

Si bemol minör piyano Konçertosu No. 1

Bu konçertonun gümbürtü kopartan muzaffer açılış akorları, tüm klasik müzik eserleri içerisinde en ünlü açılışlardan biridir. Bestenin yapıldığı dönemlerde ise bu akorlar genel olarak hiç sevilmiyordu- Çaykovski bu akorları piyanist Nicolai Rubinstein’a çaldığında, Rubinstein bunların “kötü, banal ve kaba” olduklarını ilan etmişti!

Advertisement

Bestecinin Birinci Piyano Konçertosu ilk kez, 1874’ün sonunda, epey yoğun bir besteleme döneminde kâğıda dökülmüş, orkestra partileri ise takip eden yılın Şubat ayında yazılmıştı. Ancak, bu oldukça üretken dönemin ardından Çaykovski belli ki mutlu değildi; eser dört yıl sonra yeniden elden geçirilmiş ve ardından 1889 gibi geç bir tarihte yine aynı işleme tabi tutulmuştu.

İnsanı derinden etkileyen bu konçertonun üç bölümü de (hem küçük hem büyük harfle) son derece romantiktir. Geniş, insanı alıp götüren açılış bölümü çarpıcıyken, ikinci bölüm solist ile orkestra arasındaki karşılıklı etkileşimden doğan, duygu dolu melodilere sahiptir; insanı hop oturtup hop kaldıran final ise başından sonuna kadar büyük bir heyecan uyandırır.

Çaykovski’nin Birinci Piyano Konçertosu, üzerinde karalanan ilk fikirlerden 80 yıl kadar sonra, 1958’de piyanist Van Cliburn’ün tüm dünyayı hayretler içinde bıraktığı tutkulu kaydı sayesinde, bir milyon plağı satılan ilk klasik müzik eseri olmuştur.

Si minör Senfoni No. 6
Patetik

Koleralı su yüzünden miydi? Bir intihar olabilir miydi? Yoksa sadece kırık bir kalbin sonucu muydu? İnandırıcı olsun ya da olmasın, konu Çaykovski’nin Kasım 1893’teki ölümüne geldiğinde, envai çeşit teori ileri sürülmektedir.

Çaykovski’nin Altıncı Senfonisinin prömiyeri, bestecinin ölümünden yalnızca bir hafta kadar önce yapılmıştı. Çaykovski’nin tüm eserleri arasında bu senfonisi muhtemelen duygusal yelpazenin her iki uç noktasına kadar azami ölçüde uzanan tek eseridir. Bir anda zarif bir dansın tadını çıkarırken, bir sonraki anda kasvetli bir hava baskındır. Senfoninin mahlası Patetik, esere Çaykovski’nin erkek kardeşi tarafından, bestecinin izniyle verilmiştir. İsim, müzikteki acıma duygusunu ifade eder ki bu, eserde şüphesiz fazlasıyla hissedilir, üstelik dokunuşun hafifliğini ve havailik hissini hiç kaybetmeden. En azından böyle anlarda müzik otobiyografik olmaktan çok uzaktır: Çaykovski intihar düşünceleriyle boğuşuyorduysa bile, bu düşünceler eser boyunca hiçbir şekilde fark edilmez.

Çaykovski bu dört bölümlük senfoniden fazlasıyla hoşnuttu, ancak sık sık olduğu üzere eleştirmenler zalimliklerini gösterip eser karşısında sessiz kalmışlardı. Bazıları tarafından bestecinin hayata vedası olarak tarif edilen eserin ilham kaynağını asla tam olarak bilemeyeceğiz. Emin olabileceğimiz şeyse, eserin bestecinin en çok sevilen yaratılarından biri olmayı sürdürdüğüdür.

Advertisement

Kuğu Gölü

Bale deyince akla Çaykovski gelir. Rus besteci 19. yüzyılın dans müziğinin gerçek bir ustasıydı. Günümüzde Fındıkkıran, Uyuyan Güzel ve Kuğu Gölü, dünya çapındaki bale kurumlan için, başarı getireceği yüzde yüz kesin eserlerdendir. Bu nedenle, Kuğu Gölü 1877 yılında ilk kez sahnelendiğinde, seyircinin tepkisinin çok sıcak olmaması şaşırtıcıdır. Gerçi o zamanki seyircinin ne düşündüğünü bir yana bırakın, besteciye asıl zor zamanlar yaşatanlar, müziğinin dans edilmek için çok zor olduğunu söyleyen dansçılardı. Bu denli zengin ve derin bir müziğin, kendi bale hareketlerine eşlik edebilecek türden olmadığını düşünüyorlardı.

Rus kültüründe kuğu, dişi saflığın en büyük simgesidir; bu nedenle bazıları Çaykovski’nin müziğine bu simgenin ilham verdiğini öne sürmüşlerdir. Daha muhtemel olansa, Kuğu Gölü fikrinin Çaykovski’ye, 1871 yılında kız kardeşinin kır evinde izlediği sevimli çocukların dansından geldiğidir.

Günümüzde bu bale gençten yaşlısına herkes tarafından çok seviliyor. Birinci Perde’deki zarif Vals’ten oyunbaz Kuğu Yavrularının Dansı’na, masumaneliğiyle muhteşem bir müziktir. Çaykovski’nin Kuğu Gölü’nü bestelemekten zevk aldığı, gereğinden fazla içerik yazmış olmasından belli oluyor. Gerçekten de bugün en sık karşılaşılan versiyon, Çaykovski’nin ölümünden sonra yaratılan ve özgün eserden çok daha kısa olan kurgulanmış versiyondur. Eser şimdilerde dünyanın en sık sahnelenen balesidir.

Mi minör Senfoni No. 5

Hayatının büyük kısmında Çaykovski, hamisi olan ve şaşırtıcı bir biçimde asla tanışmadığı Nadezhda von Meck’ten hem duygusal hem finansal düzeyde ilham almıştır. Gerçekten de von yleck besteciyi tanışmamaları şartıyla himaye altına almıştı.

1888 yazında Çaykovski, von Meck’e yazdığı mektuplardan birinde, “Bir senfoni bestelemeye karar verdiğimi daha önce size yazdım mı bilmiyorum. İlk başta bu süreç epey güçtü, ancak şimdi zihnim açılmışa benziyor. Göreceğiz!” diye yazmıştır. Bahsi geçen eser, bestecinin Beşinci Senfonisiydi. Dördüncü Senfoninin oldukça başarısız prömiyerinden bu yana 10 sene geçmişti -1885’te Manfred Senfonisinin bestelenmesi nedeniyle esere ara verildiği kabul edilir- ve Çaykovski bu son yazdığı senfoninin iyi tepkiler almasını sağlamak için hummalı bir şekilde çalışmıştı.

Ne yazık ki, dört bölümlük Beşinci Senfoninin aldığı tepki sessizlikten öteye gidemedi. Çaykovski’nin morali inanılmaz derecede bozuldu, hatta eserden soğuyarak uzunca bir süre elini sürmedi. Ancak bestecinin ölümünden sonra, Çaykovski’nin büyük orkestrasyon yeteneğini ve senfoni boyunca hissedilen güçlü kader fikri çağrışımlarını onaylayan gerek dinleyiciler gerekse eleştirmenler sayesinde eserin popülaritesi gitgide büyüdü. Bugün bestecinin en sevilen büyük çaplı eserlerinden biri olmayı sürdürüyor.

Re majör Keman Konçertosu

Bruch ve Mendelssohn’un keman konçertolarının yanı sıra, Çaykovski’nin bu ünlü eseri, Romantik müzik tarihinde bu enstrüman için yazılmış en önemli eserlerden biridir. Eser aynı zamanda, tıpkı 1812 Uvertürü gibi, Çaykovski’nin duygusal çalkantıları ve düzmece evliliğiyle dolaylı yoldan bağlantılıdır.

Antonina Milyukova’yla olan evliliğinden yalnızca üç ay sonra, Çaykovski Rusya’dan kaçıp kırsal kesime yerleşti. Buradan, gezilerinin parasının büyük kısmını hamisi Nadezhda von Meck’in karşıladığı İtalya’ya ve İsviçre’ye seyahat etti. Çaykovski’nin seyahati, kendisini başkalarının yanı sıra sabık müzik kuramı öğrencisi kemancı Joseph Kotek’in de ziyaret ettiği Garda Gölü’nde sona erdi.

Çaykovski’nin Kotek’e karşı hislerinin platonikten çok öte olduğu, nicedir tartışılan bir konu. Kötek yanında kaldığı sırada bir arkadaşına açılıp, “Onu çok seviyorum, ancak şimdi daha öncekinden çok daha farklı bir biçimde,” demiştir. Çaykovski’nin Kotek’e olan sevgisinin özü ne olursa olsun, ortada çok açık olan bir şey var: Keman Konçertosu1na ilham veren şey kesinlikle Kotek’ti. Genç kemancı, Joseph Joachim’le birlikte çalışıyordu ve bu yeni eseri hevesle öğrenmeye girişti. İlginçtir ki, Çaykovski bu konçertoyu genç soliste ithaf etmekten vazgeçme kararı aldı. Neden mi? Yayıncısına söylediği üzere, “çeşitli dedikodulardan kaçınmak için.”

Fındıkkıran

1892 kışında, şehrin her tarafında asılan ve Çaykovski’nin çok beklenen yeni projesini tanıtan afişler, St. Petersburg’taki izleyicilere “bir peri masalı balesi” sözü veriyordu.

Besteci, Noel Arifesi’nde Clara ve Fritz adlı iki küçük çocuğun evinde başlayan Fındıkkıran ile Fare Kral adında, Noel bayramlarının gözde popüler aile masalına müzik yazmakla görevlendirilmişti. Hikâyede tüm aile Noel ağacının etrafında toplanır. Derken, bir oyuncak yapımcısı olan ve yanında herkese uygun hediyeler getiren Drosselmeyer Amca’nın gelişini karşılarlar. Sonraki doksan dakika boyunca, vals yapan kar taneleri, yakışıklı bir prens ve birkaç savaşçı farenin de yer aldığı hikâyede, oyuncaklar canlanarak Clara ve Fritz’e asla unutmayacakları bir Noel yaşatırlar.

Advertisement

Çaykovski’nin renkli müziğinde müthiş canlı, resimlik bir nitelik vardır. Zarif Çiçeklerin Valsi’nsKn heyecan verici Rus Dansı m, eser muhteşem melodilerden oluşan bir şölendir. Çaykovski’nin eser hakkında birçok çekincesi vardı -daha önceki eserlerinin pek de sevinçle karşılanmadığını düşünürsek, bu hiç de şaşırtıcı değildir- ancak belli ki bestecinin korkacağı hiçbir şey yoktu. Eser her yd sahnelenen bir Noel klasiği haline gelirken, müzik de tüm yıl boyunca keyifle dinlenmektedir.

Romeo ve Juliet

Rahmaninov, özellikle de diğerlerinin yaklaşmayı ancak hayal edebilecekleri derinlikte duyguları ifade edebilme yeteneği dolayısıyla, sık sık Romantik dönemin en iyi bestecisi olarak övülür. Ancak Çaykovski’nin Romeo ve Juliet’i dinleyen hiç kimse, bu diğer Rus bestecinin, duyguları açığa vurma bahsinde Rahmaninov’a kök söktürdüğünü inkâr edemez.

1869 yılında, bestecinin Birinci Senfonisiyle İkinci Senfonisi arasında bestelenen eser, muhtemelen Çaykovski’nin ilk gerçek başyapıtıdır. Eserin adından da anlaşılacağı gibi, bestecinin ilham kaynağı Shakespeare’in bu ünlü oyunuydu. Çaykovski’ye bu İngiliz oyun yazarının eserini alıp müziğe uyarlama fikrini veren, Rus besteci Mily Balakirev’di. Gerçekten de, besteci Romeo ve Juliet’i, hayranlık duyduğu ve kariyerinin başlarında akıl danıştığı Balakirev’e ithaf etmiştir.

Yaklaşık 20 dakika kadar süren ve tek bölümlük bir eser olan Romeo ve Juliet, orkestranın nefes kesen yaylı çalgılar bölümünü bütünüyle kullanır. Katman katman açılan muhteşem melodiler, konunun belirli kısımlarını tasvir eden çeşitli ezgilerle birlikte iç içe örülür.

Çaykovski’nin çok fazla eserinde olduğu gibi, bu eseri de prömiyerinde beğenilmemiştir. Ancak şimdi geriye dönüp bestecinin tüm kariyerini göz önüne aldığımızda, Romeo ve Juliet’in Çaykovski’nin bir müzik dâhisi olarak ortaya çıkışının ilk gerçek örneği olduğu açıktır.

Uyuyan Güzel

Marius Petipa, Rus bale dünyasında bir fenomendi. Uyuyan Güzelin koreografisini yapana kadar, elliden fazla prodüksiyonda görev almıştı. Bu nedenle, ülkenin en heyecan verici koreografı petipa ile yıldız besteci Çaykovski işbirliğinin semeresinin merakla beklenmesi kaçınılmazdı.

Bu iki adam 1890 yılında, bu güzel ve basit hikâyeyi sahneye taşımak için bir araya geldi. Bundan birkaç yıl önce yapılan Kuğu Gölünün prömiyeri bazılarının canını sıkmıştı, çünkü “ciddi” bir bestecinin baleye yönelmesi görülmedik bir durumdu. Uyuyan Güzelle Çaykovski bu biçimin, sadece bir kezcik meraktan denediği bir şey değil, gerçekten ciddiye aldığı bir tür olduğunu göstermekteydi.

İmparatorluk Tiyatroları Müdürü’ne Uyuyan Güzeli besteleme görevine dair yazan Çaykovski şöyle bir yorumda bulunmuştu: “İşin hakkını verebilmek için yeterli boş vakte ve güce ihtiyacım var, çünkü bu sadece eldeki malzemelerden alelade bir bale müziği hazırlama meselesi değil: Bu türde bir chef d’oeuvre [şaheser] yazmayı hedefliyorum.” Hatırlarsınız ki, bestecinin tüm eserleri arasında, hayal edilebilecek en kötü tepkiyi Kuğu Gölü almıştı. Bu nedenle Çaykovski onu takip eden ikinci balesinin değerini kanıtlamaya kararlıydı.

Eserin tamamı insana keyif veriyor – ancak Birinci Perde’deki Rose Adagio, eserin en büyüleyici kısmıdır. Bu kısım, Çaykovski’nin çabalarının karşılığını fazlasıyla aldığına dair bir kanıttır.

Fa minör Senfoni No. 4

Çaykovski hızını almıştı. Birinci Senfonisi kendi zevki için yazdığı bir eserdi. 1868’deki prömiyerinde sıcak karşılandı. İkinci Senfonisi ilkini beş sene sonra takip etti ve çok iyi tepkiler aldı. Üçüncü bundan birkaç yıl sonra dünya yüzüne çıktı ve ilk gösteriminde herkesin beğenisini topladı. Öyleyse, Dördüncü Senfoni de büyük başarı kazanarak bestecinin sürekli yükselen grafiğini koruyacaktı kuşkusuz, değil mi?

Ama öyle olmadı. Eser ilk kez icra edildiğinde suskunlukla karşılandı. Dördüncü Senfoni, bestecinin çoğu eserinden daha fazla üzerine düşerek kendini tamamen verdiği, bestesine derin duygular akıttığı bir parçaydı – o duygular ki müzik yoluyla dışarı geri akacaktı. Tüm bu çabaları için takdir edilmediğini hissetmek besteciyi kahretmiş olmalı. Prömiyer tam bir felaket miydi, hayır, ancak bir zafer olduğunu iddia etmek de kesinlikle yanlış olur.

Advertisement

Senfoni, Çaykovski’nin pek sevdiği kader fikrine değinir ve bestecinin hamisi olan Madam von Meck’e ithaf edilmiştir (Çaykovski, Madam’a yazdığı mektuplarda, eserden sık sık “bizim senfonimiz” diye söz etmiştir). 1877’de von Meck’e şöyle yazar: “Bu senfoni vasat bir eser değil, bugüne dek yaptıklarımın en iyisi”. İlk başta aldığı olumsuz tepkiye rağmen, bugün güvenle söyleyebiliriz ki, Çaykovski haklıydı.

İtalyan Kapriçyosu

Bazı büyük bestecilerin en iyi eserleri, kendi anavatanlarından farklı yerlerden esinlenilmiştir. Örneğin Dvofâk’ın Amerika’dan gönderilmiş bir müzikal kartpostala benzeyen Dokuzuncu Senfonisini ya da Mendelssohn’un fırtınalı bir İskoç manzarasının hayal edemeyeceğiniz kadar güzel bir müzikal resmi olan karamsar Hebrides Uvertürü’nü düşünün. Benzer şekilde, Çaykovski’nin orkestra şiiri İtalyan Kapriçyosu da, bestecinin 1880 yılında Roma’da üç ay geçirdiği sırada yazılmış, İtalya’nın zengin bir betimlemesidir.

Mamafih bestecinin eserine ilham veren sadece bu nispeten kısa başkent ziyareti değildi. Aksine, İtalya Çaykovski’nin en sevdiği tatil noktasıydı, ayrıca kısa ve felaket evliliğinin bitişinden sonra, gerçeklerden kaçıp teselli aradığı ülkeydi de.

Tek bölümlük bir yapıda olmasına rağmen İtalyan Kapriçyosu, bestecinin ülke çapındaki deneyimlerini betimleyen bir müzikal resimler dizisidir. Çaykovski’nin eserleri arasında en duygu yüklü olanı ya da yürek burkanı olmadığı muhakkak, tersine bu parça, Romantik müziğin daha taşra havasında, utkulu bir örneğidir. Besteci, hamisi Madam von Meck’e şöyle yazar: “Bazılarını koleksiyonlardan aldığım ve bazılarını sokaklarda duyduğum bu büyüleyici temalar sayesinde etkileyici bir eser olacak.” Haksız da değildi!

Yaylı Çalgılar için Serenat

Çaykovski milliyetçi, kuvvetli ve inkâr edilemez biçimde gürültülü 1812 Uvertürü’nü yazdığı sırada bir yandan da bu parçayı yazıyordu: zarif, huzurlu ve oldukça sakin yaylı Çalgılar için Serenat. Serenat’ın 1812 Uvertürü’ne -ki bu Çaykovski’nin nefret ettiği bir eserdi- karşı keyifli müziğiyle bir çeşit panzehir görevi gördüğünü ileri sürmek, besteleme sürecinin abartılı bir yorumu olur; ancak iki eseri yan yana dinleyip bu muhteşem bestecinin apayrı iki yanını takdir edebilmek kuşkusuz büyüleyici bir deneyimdir.

Çaykovski, 1880 yılında Madam von Meck’e yazarak, iki eserle ilgili çok farklı duygular serdetti. 1812 Uvertürü, faturaları ödeyebilmek için yazılmışken, yaylı çalgılar için Serenat’ı “mutlak bir inançla” bestelediğini söyledi. “Bu gönülden gelen bir parça, bu yüzden gerçek niteliklerden yoksun olmadığını düşünüyorum.” Bu nitelikler her bir yaylı çalgının oldukça etkileyici hâkimiyetini de içerir. Kemanın oyunbaz şiirselliğinden viyolonselin duygulu derinliğine, Çaykovski yaylı çalgılara ait her bir cümleyi muhteşem zenginlikte bir tınıyla harmanlıyor, ilk bölüme gergin bir açılışla başlayıp zarif valslarla devam ederek finaldeki dansa varıyor.

Yaylı Çalgılar için Serenat prömiyerde o kadar sıcak karşılandı ki, Çaykovski ikinci bölümün tamamının bis olarak tekrar çalınmasına izin vermek zorunda kaldı.

Sol majör Piyano Konçertosu No. 2

Çaykovski ikinci bir piyano konçertosu daha yazarken kendisini kesinlikle çetin bir mücadeleye sokmuştur. İlk kez 1875 yılında Boston’da seslendirilen ilk piyano konçertosu oldukça heyecan verici bir eserdi ve prömiyerinde bulunan dinleyiciler de aynı şeyi düşünmüşlerdi. Çaykovski enstrüman olarak piyanoya müthiş derecede hâkim bir yıldız besteci olarak selamlandı. Bundan sonra daha ne yapabilirdi ki?

1879’da ikinci Piyano Konçertosu henüz başlangıç safhasındaydı, birkaç bölümünü besteci bir yerlere karalamıştı. Ne ilginçtir ki, bu karalamaları, bestecinin Birinci Piyano Konçertosu’mı saçmalık ve “tamamen değersiz” olarak nitelendiren ve bu süreçte de Çaykovski’de büyük bir kişisel ıstıraba sebep olan adama, Nicolai Rubinstein’a göndermeyi seçti. Anlaşılan Çaykovski kin güden biri değildi.

Rubinstein’ın bundan önceki eserine getirdiği eleştirilere rağmen, besteci ikinci Piyano Konçertosu’mı ona ithaf etmeye karar verdi.

Uç bölümlük taşkın bir eser olan bu yeni parça, 1882 yılında ilk kez seslendirildiğinde Moskova halkı tarafından sevildi, ancak o zamandan beri Birinci Piyano Konçertosu’nun gölgesinde kalmayı sürdürdü. Bu eserin en önemli bölümleri arasında, piyano, keman ve çello için yazılmış etkileyici bir üçlü konçerto olan o güzel ikinci bölüm ve klavyedeki oktavdan oktava geçişlerde solistin sınırlarını sonuna kadar zorlayan baş döndürücü final bulunmaktadır.

Advertisement


Leave A Reply