Divan Şairi Baki, Hayatı, Sanatı ve Eserleri

0
Advertisement

Divan edebiyatının en büyük şairlerinden birisi olan Baki kimdir? Baki ile ilgili bilgiler. Baki’nin hayatı, edebi kişiliği ve sanatı hakkında bilgi.

bakiBAKÎ (1526-1600), Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Asıl adı Abdülbaki Mahmut’tur. İstanbul’da doğmuş, gene orada ölmüştür. Fatih Camisi meyzinlerinden Mehmet Efendi’nin oğludur.

Bakî’yi babası saraç çıraklığına vermişti, orada çok kalmayarak medreseye girmek fırsatını buldu. Medresede devrin ünlü bilginlerinden Karamanlı Ahmet ve Mehmet efendilerden ders gördü, tarihçi Hoca Sadettin, şair Nev’î ile ders arkadaşlığı etti.

Bakî on sekiz, on dokuz yaşlarında İstanbul’un en beğenilen genç şairlerinden biri olmuştu. Daha sonra Kadızade Şemsettin’;n derslerine devam etti ( 1552), Nahçivan seferinden dönen Kanunî’ye takdim ettiği bir kaside ile de padişahın ilk defa dikkatini çekti (1554). Bakî Halep kadılığına atanan Kadızade ile birlikte Halep’e gitti, 1559’da İstanbul’a döndükten sonra padişahın gözüne girme yollarını aradı. Meslek hayatına «danişment» (müderris yardımcısı) olarak girdi. 1563’te padişahın isteği üzerine 30 akça ile Silivri’de Pîrî Paşa Medresesine atandı. Kanunî’den sonra II. Selim ve III. Murat devirlerinde de mevkiini muhafaza edebilmiş olan Bakî, 1579’da Mekke, 1580′ de Medine kadılıklarına atandı, iki kere İstanbul kadılığı (1584, 1585), iki kere Anadolu kazaskerliği (1585, 1590), üç kere de Rumeli kazaskerliği (1591, 1595, 1597) etti. Çok arzuladığı, hattâ elde etmek için birtakım entrikalara bile karıştığı şeyhülislâmlık makamına ulaşamadan öldü.

Sağlığında «Sultan-üş-Şuara» (Şairler Sultanı) diye anılan, ünü imparatorluk dışına kadar yayılmış olan Bakî’nin ölümü, İstanbul’un fikir ve sanat çevrelerinde derin bir teessür uyandırdı. Bütün devlet er.kânı, vezirler, âlimler ve şairler, büyük şairin son hizmetinde bulunmak üzere Fatih Camisinde toplandılar. Cenaze namazını Şeyhülislâm Su-nullah Efendi kıldırdı. Şeyhülislâm, musalla taşı üzermde şairin tabutunu görünce, onun:

Kadrini seng-i musallada bilüp, ey Bakî
Durup el bağlıyalar karşına yâr an saf saf

Advertisement

beytini okumaktan kendini alamadı. Tabut, büyük bir kalabalıkla, Edirnekapı dışında, Eyüp’e giden yol üstünde, La’lî Efendi Çeşmesi yakınında hazırlanmış olan kabre gömüldü.

Bakî’nin Özel Hayatı

Bakî’nin aile hayatına ait doğru ve etraflı bilgi yoktur. Yalnız, ömrünün son zamanlarında evlendiği ve iki oğlu olduğu bilinmektedir

Bakî açık tabiatlı, şen, şuh mizaçlı bir adamdı. Düşündüğünü hemen söyler, sırası gelen bir nükteyi, her nerede olursa olsun, sarfetmekten kendini alamazdı, Zevk ve safa âlemlerinde ne kadar serbest, neşeli ve atılgan ise, en ciddî meclislerde de aynı serbestliği ve nesey göstermekten çekinmez, tenkid ve tarizlerini esirgemezdi. Fakat bu tenkid ve tarizlerinde zarafet haddini aşmaz, herkese iyi muamele eder, istemiyerek kalbini kırdığı kimse’erin gönlünü almıya çalışırdı.

O devrin edebî geleneklerine göre şairlerin karşılıklı hicviyeler yazmaları çok tabiî bir şeydi. Bu yüzden Bakî ile bazı şairler arasında da karşılıklı hicviyeler yazılmıştır. Ba kî’nin babası, herhalde çirkin sesli bir mey-zin olduğu için, «Karga» lâkabı ile anılır, Bakı’ye «Kargazade» denilirdi. Onun bu lâkabı hicviyeler için daima bir konu olmuştur.

Bakî daha öğrencilik hayatında, o devrin bütün genç şairleri gibi, zevke ve eğlenceye çlüşkünclü. Kışın bozahane sohbetleri, hususî içki toplantıları, tahtakale gezintileri, Balat, Samatya ve Galaca meyhaneleri; yazın Kâğıthane, Bahariye, Tophane âlemleri boş zamanlarını doldururdu. Yeni yazdığı gazelleri sarığının arasına sokarak bütün bu çevreleri dolaşır, birçok genç şairlerle tanışır, etrafına bir yığın takdirkârla birlikte rakîp ve muarızlarını da toplardı.

Ebuşsuud Efendi’nin kâhyası Hasan Ağa’ nın oğlu olan «Ruhî» mahlâslı genç ve güzel bir şairle Bakî’nin dostlukları birçok dedikodular uyandırmıştı. Fakat Bakî bu dedikodulara hiç aldırmıyordu.

Advertisement

Ruhî’nin ölümünden sonra Bakî hocası Kadızade Şemsettin Ahmet Efendi’nin oğlu Yusuf’a karşı büyük bir ilgi duymuştu. Yusuf hakkında yazmış olduğu birtakım gazeller bu devreye rastlar. Düşmanlarının sonradan Bâkî’yi kötülemek için silâh gibi kullandıkları:

«Seni Yusuf’la güzellikte sorarlarsa bana
Yusuf’u bilmezim amma seni rânâ bilirim »

beytini şair onun için söylemişti.

Özel hayatında bu kadar serbest ve hoş görür olan Bakî, memuriyet hayatında vicdanının emirlerine uymaktan geri kalmamış, dış tesirlere kapılmamıştır. Şahsî mührüne:

«Fânist cihan derö vefâ nîst
Bâki heme ost cümle fânist»

(Dünya geçicidir, vefa yoktur; her şey gibi Bakî de geçicidir ) beytini kazdırmış olan şairin, hükümlerinde adaletten ayrılmıyan bir kadı olduğu daha başka bazı vesikalardan da anlaşılmaktadır.

Bakî, zevk ve safaya düşkün mizacına rağmen serseri ve parlşan bir hayat geçirmedi. Ölçülü ve hesaplı bir adam olması dolayısiyle, daha ömrünün ilk çağlarından başlıyarak ruhuna hâkim olan yükselmek ihtirasını tatmin maksadı ile meşru gördüğü her vasıtaya başvurdu. Her devirde kendisine bir koruyucu bulmak için bütün zekâsını kullandı. En büyük koruyucusu, eserlerini Kanunî Süleyman’a tanıtarak, bu vesileyle onun sara/a girmesini sağlıyan Mirâhur Ferhat Ağa’dır. Sultan Süleyman, Bakî gibi büyük bir kabiliyeti bulup ona mevki vermşsini padişahlığının en zevkli birkaç olayından biri saymıştır.

Bakî’nin resmî mevkilere büyük önem vererek siyasi hayata basit bir memur ihtira-siyle kapılması, yükselmek için hayatının son yıllarında bile birtakım entrikalara katılmaktan geri durmaması, büyük şair için şüphesiz ki ahlâki bir kusur, bir küçüklük sayılabilir. En büyük emeli olan şeyhülislâmlığa yükselememesi, edebî şöhretiyle bütün imparatorluğu dolduran ihtikar şairi, son yıllarında çok üzmüştü. Zaten zayıf, hastalıklı, sinirli bir adamdı Bu yüzden büsbütün sinirli oldu Yalnız, birçok ahlâkî meziyetleri yanında bu beşerî za’fını hoş görmek, onun büyük sanatkâr tarafını esas olarak kabul etmek gerekir.

Bakî’nin Sanatı

Fuzulî’yi kendine has, erişilmez mevkiinde bir yana bırakacak olursak, Bakî, şiirimizin gelişmesi üzerindeki derin ve devamlı tesiriyle, XVI. yüzyılın en büyük Türk şairidir diyebiliriz. Türk şiirinin çok değerli üstatlar yetiştirdiği bir yüzyılda yaşadığı halde, Bakî parlak ünü ile hepsini gölgede bırakmıştır.

Bakî daha çok kaside ve gazel yazmıştır. Kasidelerinde gösterdiği büyük başarıya rağ-mön asıl sevdiği, en çok başarı gösterdiği tarz gazeld’r. İnceden inceye işlenen bu şiirlerde göze çarpan özellikler, samimî olmaktan çok şekil mükemmelliğini sağlamak, edebî sanatları ustalıkla kullanmak, kelime oyunlarına fazla düşkünlüktür. ( Divan Edebiyatı Bakî’nin şahsında ilk defa en yüksek temsilcisini bulmuş, nazım tekniği onun elinde yüksek bir seviyeye ulaşmıştır.

Advertisement

Bakî tasavvuf ve’ din konuları ile hemen hiç ilgilenmemiş, hattâ her divanda bulunması âdet olan münâcât, tevhit, naat gibi şiirler yazmamıştır

Eserleri şunlardır:

«Divan»: Bakî şiirlerini ilk önce Kanunî Süleyman’ın emir ve isteği üzerinö divan şeklinde toplayıp düzenlemişse de, sonradan daha birçok manzumeler yazdığı için, bu ilk divan eksik bir nüshadır. Bugün İstanbul ve Avrupa kitaplıklarında, hususi ellerde, birbirinden oldukça farklı, pek çok Bakî divanları vardır. Bakî’nin basılmış divanlarında 4508 beyit bulunuyorsa da eldeki nüshaların ve şiir mecmualarının incelenmesi sonunda bundan epey fazla şiirin mey-” dana çıkacağı muhakkaktır. Divanı tam olarak 2 kere İstanbul’da, bir kere de Prag’ da basılmış, Hammer tarafından Almanca’ya çevrilmiştir.

«Fazâil ül-Cihâd»: İslâm müelliflerinden Ahmed bin İbrahim’in «MeşâıT l-eşvâk ;lâ meşârî’ l-Uşşak» adlı Arapça eserinin çevirisidir Müslümanları cihada teşvik için yazılan ve İslâm edebiyatında güzel örneklerine raslanan bu cins eserler arasında bu kitabın da önemli bir yeri vardır.

«Maâlim.-ül-Yakîn fî Sîret-i Seyyid-il-Mürselîn»: Şihabüddin Ahmet bin Muhammed Kastalânî’nin «El Mevâhib-ül-ledünniyye» adlı kitabının bazı değiştirmeler, eklemeler ve çıkarmalarla çevirisidir.

«Fazâil-i Mekke»: Kutbüddin Muhammed bin Ahmet Mekkî’nin Arapça Mekke tarihinden çevirisidir.


Leave A Reply