Kendi İle İlgili Deyimler ve Anlamları Açıklamaları, İçinde Kendi Geçen

0
Advertisement

İçinde kendi kelimesi geçen deyimler nelerdir? Bu deyimlerin anlamları ve açıklamaları. Kendi hakkında deyimler ve anlamları.

Kendi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

Arka resim kaynak: pixabay.com

Kendi İle İlgili Deyimler ve Anlamları

  • “(bir işe) kendini vermek (vurmak veya çalmak)”
    bir şeye bütün varlığıyla bağlanmak, başka her şeyle ilgisini kesip tek şeyle aşırı ölçüde ilgilenmek: Sattım dükkânı, verdim kendimi tiyatroculuğa. -N. Hikmet.
  • “(bir şeyi) kendi hâlinde bırakmak”
    üzerinde çalışmayarak geliştirmemek veya bakımsız bırakmak, işlememek: Nasıl çalışmayan küf tutarsa bir müessese de gençleştirilmez, kendi hâlinde bırakılırsa ihtiyarlar, yıkılır, dağılır. -Ö. Seyfettin.
  • “(bir şeyi, kendini) siper etmek”
    1) kendini veya bir şeyi korumak amacıyla bir başka şeyi siper olarak kullanmak: Tuğla harmanındaki ameleler durup ellerini gözlerine siper ederek etrafı aradılar. -S. F. Abasıyanık. 2) bir şey veya bir kimse için kendini tehlikeye atmak: Siper ederek etrafı aradılar. -S. F. Abasıyanık.
  • “(bir yerden) kendini dar atmak”
    güçlükle ve ivedi olarak bir yere sığınmak, kaçmak: Zavallı ihtiyarlar, sabah oldu mu bir yangından kaçar gibi kendilerini evden dar atıyorlar, gece yarısına kadar kahvede oturuyorlar, kavga ediyorlar, uyukluyorlardı. -R. N. Güntekin.
  • ” (bir yere) kendini atmak”
    vakit geçirmeden hemen gitmek.
  • ” (birine, bir şeye) kendini adamak”
    kendini vermek: Kendini bir ülkeye adayacak her kişi, bir kere bu yoldan geçmeli. -N. Meriç.
  • “(birini veya bir şeyi) kendi hâline bırakmak”
    ilgilenmemek, karışmamak: Ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandırmayacaklardı. Bırakacaklardı kendi hâlime. -S. F. Abasıyanık.
  • “fasulye gibi kendini nimetten saymak”
    kendine çok değer vermek, kendini bir şey sanmak.
  • “kazdığı çukura (kuyuya) kendisi düşmek”
    başkası için hazırladığı kötülüğe kendi uğramak.
  • “kendi ağzıyla tutulmak”
    suçu, yalanı veya iddiasının yanlışlığı kendi sözüyle ortaya çıkmak.
  • ” kendi âlemine dalmak”
    1) çevre ile ilgisini kesip iç dünyasına kapanmak: Hayalperest kendi âlemine dalmışken uyanmasına imkân yoktur. -S. F. Abasıyanık. 2) eğlenceye, zevküsefaya kapılmak.
“kendi ayağı ile gelmek”
kendi isteğiyle gelmek
  • “kendi derdine düşmek”
    kendi sorunu sebebiyle başka şeyle ilgilenememek: Savaş yüzünden herkes kendi derdine düşmüştü. -A. Kutlu.
  • “kendi göbeğini kendi kesmek”
    gereksinim duyduğu yardım, başkalarınca esirgendiğinde işini kendi görmek.
  • ” kendi gölgesinden korkmak”
    çok korkak olmak, bir sakınca söz konusu olmayan işlere girişmekten bile korkmak
  • “kendi havasında gitmek (olmak)”
    yalnız başına, istediği gibi davranmak.
  • ” kendi hesabına çalışmak”
    uğraştığı işi sadece kendisi için yapmak: Böyle bir amatörlük devresi geçirdikten sonra biraz da kendi hesabına çalışmayı düşündü. -R. N. Güntekin.
  • “kendi içine çekilmek”
    başkasıyla ilişki kurmamak, yalnız başına kalmak, inzivaya çekilmek: Bizim gibi dış âlemle münasebetleri aksamış, kendi içine çekilip kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalmıştı. -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • ” kendi kanatlarıyla uçmak”
    hiç kimsenin desteği veya yardımı olmaksızın yaşamak veya bir işi olumlu sonuca ulaştırmak: Kendi kanatlarınla uçmayı öğreninceye dek yanından ayrılır mıyım senin yavrum? -T. Oflazoğlu.
  • ” kendi kendine gelin güveyi olmak”
    lgilinin nasıl karşılayacağını düşünmeden bir işi olmuş bitmiş sayarak sevinmek: Kız kardeşi ile Mahir daha ortada fol yok yumurta yokken gelin güveyi olmuşlar. -H. R. Gürpınar.
  • ” kendi kendini didiklemek”
    kendi kendini harap etmek, üzmek: Öfkesinin şiddetinden hep kendi kendini didikledi. -H. R. Gürpınar.
  • ” kendi kendini yemek”
    açığa vurmadan içten içe üzülmek: İçinde çarpışan bu iki zıt kuvvetten hangisine tabi olacağını bir türlü kestiremiyor, kendi kendini yiyip bitiriyordu. -H. Taner.
” kendi keyfine gitmek”
isteğine uygun davranmak.
  • “kendi köşesinde yaşamak”
    yalnız başına yaşamak: Bu şiirlerin okuyucuya tanıttığı kişi, kitapları, üç beş sevdiği dostu ile kendi köşesinde yaşamayı seven bir kimse olarak görünür. -N. Cumalı.
  • ” kendi kuyusunu kendi kazmak”
    kendine zarar verecek davranışta bulunmak.
  • “kendi üstüne yormak”
    alınmak.
  • “kendi yağıyla kavrulmak”
    elinde bulunanla geçinip kimseye muhtaç olmamak: Fakat durup dururken, kendi yağıyla kavrulan bir genç kız namusuna bu kadar namussuzca iftira olur mu? -E. İ. Benice.
  • ” kendimi bildim bileli”
    öteden beri, eskiden beri: “Kendimi bildim bileli hep bu bozuk makine seslerini duyarım. -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • ” kendinde olmamak”
    bilinci, aklı yerinde olmamak.
  • ” kendinde toplamak”
    kendi üzerinde bulundurmak, kendi varlığı içinde yer almasını sağlamak.
  • ” kendinden geçmek”
    1) bilinci işlemez olmak, kendini kaybetmek, bayılmak: Gözlerini tezgâhın arkasındaki bir kapıya dikmiş ve kendinden geçmiş gibiydi. -S. F. Abasıyanık. 2) bir şey karşısında coşkuya kapılmak, duygulanmak: Oturduğu şiltenin üstünde ayağa kalkıyor; alevi artan bakışlarla kendinden geçmiş, bir elini dizine vurarak … haykırıyordu. -A. Ş. Hisar. 3) uykuya dalmak, uyuyakalmak: “Ninniyi söyleyen anne kendinden geçeli belki bir hayli olmuştu. -O. C. Kaygılı.
  • ” kendine dert etmek”
    bir şeyi üzüntü konusu yapmak.
  • ” kendine gel!”
    aklını başına topla anlamında kullanılan bir uyarma sözü.
  • ” kendine gelmek”
    1) ayılmak: Üzerine soğuk su dökülen sarhoş adam kendine geldiğinde sade kahve ona zorla içirildi. -İ. O. Anar. 2) aklı başına gelmek: Sonunda kendine gelen İnce Memed hemen abasını soyundu. -Y. Kemal. 3) durumu düzelmek.
  • “kendine (herhangi bir şeye) … süsü vermek”
    gerçeğe aykırı olarak kendisinde veya herhangi bir şeyde üstün bir nitelik ve değer varmış gibi göstermek: Bu zannını bir çeşit materyalist felsefeye uydurarak ona yüksek bir entelektüalizm süsü verirdi. -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • “kendine hisse çıkarmak”
    ders almak: Siz niçin bundan kendinize hisse çıkarmıyorsunuz? -Ö. Seyfettin.
  • ” kendine kıymak”
    kendini öldürmek: Eğer sefirler gelip bana istifa teklif ederlerse ben de aleyhimde bulunanları mahvederim, sonra da kendime kıyarım. -A. Rasim.
  • “kendine mal etmek”
    1) benimsemek veya saymak: Fakat hiçbir taraf beni kendine mal edemiyordu. -H. Taner. 2) başkasının yaptığı işi kendisi yapmış gibi göstermek.
  • “kendine yedirememek”
    1) başkasının kendisine yaptığı işi, onur kırıcı sayarak tepki ile karşılamak; 2) kendisinin başkasına yapması söz konusu olan işi, kişiliği için onur kırıcı saydığından yapmamak.
” kendine yontmak”
çıkan her fırsattan yararlanarak hep kendi çıkarını sağlamak.
  • ” kendini ağır (ağırdan) satmak”
    1) nazlanmak, gönülsüz davranmak: Kız kendisini ağır satmakta devam ediyor. -R. H. Karay. 2) huylarını yavaş yavaş ortaya koymak: Müdüre göre idareci biraz çatkın olacak yani oldukça ağırdan satacak kendini. -K. Korcan.
  • ” kendini alamamak”
    istemeyerek bir işi yapma durumuna girmek: Yabancı memurların karşısında bir çocuk gibi yaramazlık etmekten kendimi alamıyordum. -R. N. Güntekin.
  • “kendini aşağı görmek”
    kendini başkalarından değersiz görmek: Onun perişan kalbine ölümden beter bir felç illetini, kendini aşağı görme ukdesini yerleştirmiştir. -N. F. Kısakürek.
  • ” kendini ateşe atmak”
    bile bile tehlikeli bir işe girişmek: Kendinizi ateşe atıyorsunuz
  • ” kendini avutmak”
    oyalanmak: Para kazanamadığın için para kazananları hor görüp alaya alarak kendini avutuyor olmalısın. -H. Taner.
  • “kendini beğendirmek”
    başkalarına hoş, iyi, yetenekli görünmek: Kendini kibar okuyucularına beğendirebilmek için çok çalışmak zorundadır. -C. Meriç.
  • “kendini beğenmek”
    başkalarını küçümseyerek kendini üstün görmek.
  • ” kendini bırakmak”
    1) kendine özen göstermemek: Artık kendini bırakmak zorunda görünür gibi olan amcasının huzurundan çıktılar. -N. F. Kısakürek. 2) çevre ile ilgisini keserek yalnız bir konuyla uğraşmak: O hayalleri kuran da o hatıralara kendini bırakan da bugünkü ben değil miyim? -N. Ataç. 3) gevşek, rahat bir biçimde kalmak: Pencere kenarında, uzun bir mindere kendini bıraktı, gözlerini kapadı, öylece kaldı.” -P. Safa.
  • “kendini bilmek”
    1) aklı ve muhakemesi yerinde olmak; 2) baliğ olmak; 3) ağırbaşlı olmak; 4) kendinin ve çevresinin bilincine varmak; 5) durum ve onuruna yakışacak biçimde davranmak.
  • “kendini bir şey sanmak”
    kendini olduğundan çok değerli görmek.
  • ” kendini bir yerde bulmak”
    farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak: Hacı Arif Efendi bu kıyametin içinde yarım saat boşluktan sonra kendini bir bostanın içinde buldu. -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • “kendini (birini) temize çıkarmak (çıkartmak)”
    aklandırmak: Sonra kendini büsbütün temize çıkartmak için üstünün ve eşyasının aranmasını istedi. -R. N. Güntekin.
  • ” kendini bulmak”
    1) kişilik kazanmak; 2) maddi ve manevi konularda durumunu düzeltmek; 3) kendine gelmek: Kendini, çiğ ve yakıcı ışık çerçevesi içinde bulur bulmaz, ter boğmasına uğradı. -A. İlhan.
  • ” kendini dağıtmak”
    1) farklı işlerle aynı anda uğraşmaktan kötü durumda olmak: Kendini böyle sağa sola dağıttıkça tadına varılmaz bir mutluluk, esenlik duyuyordu -Halikarnas Balıkçısı. 2) ne yaptığını bilmeyecek kadar içip kendinden geçmek: Onlar benim dostlarım, kendimi onların yanında dağıtmış olmam çok vahim değil. -A. Kulin.
  • “kendini dev aynasında görmek”
    kendini olduğundan çok üstün görmek.
    “kendini dinlemek” 1) hastalık kuruntusu içinde bulunmak; 2) yalnız, sakin kalmak.
  • “kendini dirhem dirhem satmak”
    1) çok nazlı davranmak, ağırdan almak: Hâl böyleyken yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. -H. Taner. 2) özelliklerini azar azar ortaya koymak.
“kendini düşünmek”
daima kendi çıkarını kollamak, bencil davranmak: Ne diye herkes bu kadar rahatını sever, kendini düşünür? -N. Cumalı.
  • ” kendini ele vermek”
    yaptığı bir davranış veya söylediği bir sözle kendi suçunu ortaya çıkarmak: Çünkü âdeta kendimi ele vermiştim. -H. E. Adıvar.
  • ” kendini göstermek”
    1) beğenilecek niteliklerini ortaya koymak: Hadi susmayın, gösterin kendinizi bakalım! -N. Cumalı. 2) ortaya çıkmak, belirmek: Babam aylığını alamadığı günlerde aç kalmak korkusu da kendini gösteriyordu. -M. Ş. Esendal. 3) sp. pas alabilmek için boş alana kaçmak.
  • “kendini harap etmek”
    sıkıntı veya üzüntüden perişan olmak: Daha burada kendini harap edersen yukarılarda ne halt edeceksin? -R. N. Güntekin.
  • “kendini hissettirmek”
    varlığını belli etmek.
  • “kendini kapının dışında bulmak”
    kovulmak, işten atılmak, bir yerden istenmeden uzaklaştırılmak: Bir gazeteci gelsin de bizden bir haber alsın. Haberi veren ertesi günü kendini kapının dışında bulurdu. -M. Ş. Esendal.
  • “kendini (kapıp) koyuvermek”
    kendine özen göstermemek, kötümser olmak: Belki de benim başkasıyla evlenip gidişim üzerine hayattan soğudu, kendini koyuverdi. -H. Taner.
  • ” kendini kaptırmak”
    1) bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek: Kendini genç yaşında rakıya kaptırdı, çok sürmedi, sonunda perişan oldu. -O. C. Kaygılı. 2) uğraşmaya başladığı bir işten kendini kurtaramamak.
  • “kendini kaybetmek”
    1) bayılmak: Zavallı korkudan kendini kaybetmiş. -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) aşırı duygulanma dolayısıyla çevrede olup bitenin farkına varamamak: Org inledikçe yavaş yavaş kendimi kaybediyor, ağır bir rüya içine gömülmeye başlıyordum. -R. N. Güntekin
  • “kendini matah sanmak”
    kendini olduğundan daha fazla değerli kabul etmek: Bunu kendini matah sanmış bir Batılı aydın olmanın kefareti olarak yaptığını söylemiş. -H. Taner.
  • ” kendini naza çekmek”
    istekli olduğu hâlde yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davranmak.
  • “kendini paralamak”
    çok çaba ve özen göstermek: Çoğunlukla üniversite diploması alabilmek uğruna kendini paralayan bir gençlikle karşı karşıyayız. -A. Cemal.
  • “kendini satmak”
    1) kendisinde olmayan iyi nitelikleri varmış gibi göstermek; 2) para karşılığı erkeklerle birlikte olmak.
  • ” kendini sıkmak”
    kendini zorlamak, çaba göstermek: Ben kendimi sıkarak istidadımdan daha çok şen görünmeye çalışıyordum. -Ö. Seyfettin.
  • “kendini sıyıramamak”
    kurtulamamak: Düşünen filozof yeryüzü yaşamasına sımsıkı bağlı bu maddeci görüşten sıyıramıyor kendini. -A. Erhat.
  • “kendini sokağa (dışarı) atmak”
    sıkıntıdan dolayı rahatlamak amacıyla açık havaya çıkmak.
“kendini tartmak”
ne durumda olduğunu öğrenmek için kendini yoklamak.
  • “kendini toparlamak (toplamak)”
    1) herhangi bir konuda eskiden kötü olan durumunu düzeltmek: Bir zamanlar benim de onların arasında bulunduğumu söyleyecek gibi oluyor fakat hemen kendimi toparlıyordum. -Ö. Seyfettin. 2) bir konuda dikkatini yoğunlaştırmak: Tanıdığı hastanelerden birini tarif etmek için tekrar kendini toplamaya çalıştı. -P. Safa. 3) sağlığına kavuşmak: Geçen sene bir buçuk şişe içti, biraz kendini toparladı. -M. Ş. Esendal. 4) çeki düzen vermek: Seyfi, derhâl kendini topluyor ve hürmetle eğilerek uzaktan başıyla kadına bir selam veriyor, kadın mukabele ediyor. -E. M. Karakurt.
  • “kendini tutamamak”
    1) bir durum karşısında sessiz ve heyecansız kalamamak: Böyle bir taksim, bir gazel dinleyenler arasında, coşarak, kendilerini tutamayarak ağlayanlar az mıydı? -A. Ş. Hisar. 2) kendine hâkim olamamak.
  • “kendini tutmak”
    1) kendine hâkim olmak: Benim zevcemi görseniz dünyanın en güzel kadını olduğunu tasdik edeceksiniz diye haykırmak ister, zorla kendimi tutardım. -Ö. Seyfettin. 2) dayanmak, sabretmek.
  • ” kendini yemek”
    açığa vurmadan gizli gizli üzülmek: Bu borcun altından nasıl kalkacağım diye kendini yiyip durmuştu. -Y. K. Karaosmanoğlu.
  • ” kendini yoklamak”
    duygu, düşünce ve beden bakımından kontrol etmek: Terbiye öğretmenimden öğrendiğim usullerle kendimi uzun uzun yokluyorum. -R. N. Güntekin.
  • ” kerameti kendinden menkul”
    sahip olduğu nitelikleri kendisi söyleyen: Kerameti kendinden menkul şeyhler gibi bu armağanlar onların eksik olan kabiliyetlerinin bir çeşit icazeti oluyor. -H. Taner.
  • “nalıncı keseri gibi kendine yontmak”
    yaptığı işlerde hep kendi çıkarını düşünmek.
  • “şeyhin kerameti kendinden menkul”
    büyük işler gördüğünü söyleyen birinin sözüne inanılmadığını anlatmak için söylenen bir söz.
  • “ta kendisi”
    (ta kısa söylenir) o kimse, tastamam kendisi.


Yorum yapılmamış

Leave A Reply