Lozan Barış Antlaşması Hakkında Geniş Bilgiler

0
Advertisement

Lozan Barış Antlaşması ile ilgili olarak geniş anlamda bilgilerin verildiği yazımız. Lozan Antlaşmasının sebepleri sonuçları ve o dönemde yaşananlar.

Lozan Barış Antlaşması

Lozan Barış Antlaşması Hakkında Geniş Bilgiler

Mudanya Silah Bırakma Antlaşmasıyla yeni Türkiye, varlığını Bağlaşık Devletlere kabul ettirmişti. Bu kez aynı devletler İsviçre’nin Lozan kentinde bir barış antlaşması için çağrıda bulunuyorlardı.

Mudanya Silah Bırakma Antlaşması görüşülürken, barış görüşmelerinin İzmir’de yapılmasını istemiştik. Ancak bağlaşık devletler, toplantının tarafsız bir yerde olmasını önerdiler. Sonunda bu öneri Türkiye tarafından da benimsendi ve Lozan’a gidecek Türk Heyeti seçimine başlandı.

Gazi Mustafa Kemal Lozan’a gidecek Türk heyetine başkan olarak İsmet Paşa’yı uygun görüyordu. Ancak hükümet başkanı Rauf Bey, bu görevi kendi yapmak istiyordu. Dışişleri Bakanı da Yusuf Kemal Beydi. İsmet Paşa sadece bir askerdi. Lozan’daki yapılacak toplantıya Dışişleri Bakanları katılıyordu. Bu nedenle Rauf Beyin Başbakan olarak gitmesi sakıncalıydı. O zaman Dışişleri Bakanı Kemal Bey, görevinden ayrıldı. Yerine İsmet Paşa atandı. Bu suretle Lozan’a gidecek heyetin başkanı İsmet Paşa oldu. İsmet Paşa Mudanya Silah Bırakma Antlaşmalarında büyük başarı sağlamış bir kimse idi. Asker olduğu kadar siyasi toplantılarda da başarı sağlayacağı herkeste yaygın bir görüştü. İsmet Paşa bu görevi istememesine rağmen, Gazi Mustafa Kemal bir emirle bu görevi kendisine verdirdi.

Bağlaşık Devletler, Lozan’daki toplantıya İstanbul hükümetinden de heyet istediler. Bu isteğe Yeni Türkiye’nin yanıtı çok ağır oldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığını, Ankara’da yeni bir Türkiye’nin doğduğu ve yeni devletin bir anayasa ile kurulu bulunduğu Bağlaşık Devletlere ve İstanbul’daki hükümete bildirildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul ettiği bir kanunla Osmanlı devletini ve padişahlık yönetimini sona erdirdi, (4 Kasım 1922.) Son padişah Vahidettin, bir İngiliz savaş gemisi ile İstanbul’dan kaçtı. Büyük Millet Meclisi, Abdülmecit Efendi’yi halife seçti.

Advertisement

5 Kasım 1922 günü İsmet Paşa yönetiminde Lozan’a gidecek Türk heyeti Ankara’dan yola çıktı. Heyette 21 danışman, 10 yazman, 2 basın danışmam ve çevirmenler bulunuyordu. Bu kimseler yeni Türkiye’nin genç ve aydın kimseleriydi. Konferansa katılan Türk Heyeti, 11 Kasım 1922 günü Lozan’a ulaştı. Lozan Konferansı ise 12 Kasım günü başlayacaktı. Ancak bağlaşık devletlerin dışişleri bakanları daha Lozan’a gelmemişlerdi. Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa bu durumu şiddetle kınadı. Bu kınama üzerine bağlaşık devletler özür dileyerek toplantıyı, 20 Kasım 1922’de başlayacak şekilde yeniden düzenlediler. Toplantıyı tarafsız İsviçre’nin Devlet Başkanı bir konuşma ile açtı. İsmet Paşa yaptığı konuşmada; «özgürlük istediğimizi, bir milyondan fazla suçsuz ve günahsız Türk’ün, Küçük Asya ovalarında ve yaylalarında, evsiz, ekmeksiz dolaştıklarını» belirtmiş ve bağlaşık devletlerin dış işleri bakanlarına Sevr Barışı’nı tanımadığımızı üstü kapalı belirtmişti. Bu konuşma ile Yeni Türkiye’nin toplantı süresince kolayca istekleri kabul etmeyeceği de kanıtlanmıştı.

21 Kasım günkü toplantılar sert konuşmalar arasında geçti. İsmet Paşa’nın yanındaki heyette, çok iyi Fransızca bilen görevliler olmasına karşın, İsmet Paşa da Fransızca konuşuyor ve toplantıyı sürdürüyordu. Konferansta üç ana komisyon seçildi:

1. Topraklar, askerliğe ve boğazlara ait işler,

2. Türkiye’de bulunan azınlıklara ait işler,

3. Ekonomik ve hukuki işler.

Çanakkale ve İstanbul Boğazları, Türk toprakları üzerinde bulunuyordu. Bu nedenle, her iki boğazın bakımı ve korunması Türklerce yapılmalıydı. Türkiye bu savı savunuyordu. Sonunda, bütün ulusların ticaret gemileri Boğazlardan geçebilecek Türk önerisi benimsendi. Savaş gemileri için, Türkiye’nin izni koşulu kondu.

Advertisement

Türkiye’de bulunan azınlıklara ait bağlaşık devletlerin istekleri çoktu. Türkiye’deki azınlıklar, daha İstanbul 1453 yılında Türk ülkesine katıldığı zamandan başlıyordu. Osmanlı padişahları İstanbul ve Türkiye’deki azınlıklara Türkler gibi yaşama hakları tanımışlar, dinlerine ve mesken edinmelerine karışmamışlardı. Ancak, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkiye’deki azınlıklar, beraber yaşadıkları Türklere karşı kötü davranışlar içinde bulunmuşlar ve yer yer onların evlerine, ailelerine karşı saldırıda bulunmuşlardı. İstanbul içinde yaşayan azınlıklar, birçok Türk’ün ölümüne neden olmuşlar ve Bağlaşık Devletlerin İstanbul’daki askerleri tarafından korunmuşlardı. İstanbul’da Rum azınlığının bağlı olduğu bir Patrikhane vardı. Bu Patrikhane Dünya Ortodoks mezhebinin bağlı olduğu bir kilise idi. Lozan’da bu konuda yapılan görüşmelerde yalnız Yunanlılar değil, hemen bütün Hıristiyan devletler, Patrikhane’nin İstanbul’da kalmasını istiyorlardı. Yine Türkiye’deki azınlıkların uluslararası bir komisyon tarafından korunmasını istiyorlardı. İsmet Paşa, bütün azınlıkların, Türk kanunları ve Türk mahkemeleri tarafından haklarının korunacağım bildirdi.

Trakya’daki Türk sınırı Türk görüşüne göre saptandı. Burada bulunan Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’da ki bazı Türkler de Türkiye’ye geleceklerdi. Bu göçlerden sonra Anadolu’da Rum azınlığı, Yunanistan’da da Batı Trakya dışında Türk kalmıyordu. Bu mübadele anlamına geliyordu ve sanılanın aksine mübadele isteiği Türk tarafından değil karşı taraftan gelmiştir.

Bu sırada Musul’un Türkiye’de kalması için çok çaba harcandı. Ancak İngiltere, Musul’da Türklerden çok Arap bulunduğunu öne sürerek Musul’u vermek istemediler. Musul’un Türklerde mi, İngilizlerde mi kalacağını uluslararası bir kuruluş olan Akvam Cemiyeti’ne bıraktılar. Burada, birtakım oyunlar düzenlenerek Musul İngilizlere bırakıldı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü dönemlerinden başlayarak verilmiş yabancı haklarının görüşülmesi de çok fırtınalı oldu. Başta Fransızlar olmak üzere Avrupa devletleri, kapitülasyonların sürmesini istiyorlardı. Türkiye, yeni bir devlet olduğunu, böyle bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini, bunun bağımsızlığımıza aykırı bulunduğunu öne sürdü. Bu hususta hiçbir savı kabul etmeyeceğimizi de belirttik. Bağlaşık devletler, ekonomik düzenimizin bozuk olduğu gerekçesiyle, yabancı devletlere muhtaç olduğumuzu belirtiyorlar ve bazı hakların tanınmasında direniyorlardı. Bu konuşmalara karşı İsmet Paşa kesin yanıtını söyledi:

— Yabancı devletlerin Türkiye’deki durumu, bağımsız ve kendi yazgısına sahip, uygar ulusların yasalarına benzer yasalarla garanti altına alınmıştır. Türk Ulusu egemendir. Bu nedenle de bağımsız devletlere tanınan haklar gibi, bağımsız devlet işlemi görmek hakkımızdır.

Lozan Konferansı uzayıp gidiyordu. Osmanlı Devletinin borçları da çok konuşulan konulardan biriydi. Yeni Türkiye’nin bu borçlarla bir ilgisi yoktu. Buna rağmen Lozan’da Osmanlı Devletinin bir bölüm borçlarını kabul ederek ödemeyi üstüne almıştı.

20 Kasım 1922 günü başlayan Lozan Konferansı, 4 Şubat 1923 gününe kadar çalışmalarını sürdürdü. Ancak Bağlaşık Devletler yeni ve genç Türkiye’den çok ağır koşullarla yeni yeni isteklerde bulunuyor ve konferansın yönünü değiştiriyorlardı. İsmet Paşa’nın bunlara yanıtı çok ağır olmuştu.

— Türk egemenliğine aykırı hiçbir öneriyi kabul etmem…

4 Şubat 1923 günü Bağlaşık Devletlerin bitmez, tükenmez istekleri yüzünden Lozan Konferansı bitmeden dağıldı. İsmet Paşa ve Türk Heyeti Ankara’ya döndü. İsmet Paşa, Lozan’daki çalışmalarını anlatarak çektiği güçlükleri dile getirdi.

İsmet Paşa’nın Lozan Konferansında ki davranışları ve Türkiye’nin bağımsızlığı için yaptığı çalışmalar takdir edilmekle birlikte, bir bölüm milletvekilleri tarafından da eleştirilere uğradı. Buna rağmen Lozan’daki son öneriler dikkate alınarak hazırlanan bir tasarı, Bağlaşık Devletlerin Ankara’daki ve İstanbul’daki temsilcilerine verildi.

Lozan Konferansı bunun üzerine 23 Nisan 1923 günü tekrar toplandı. Bu ikinci toplantıda, iki taraf temsilcileri daha anlayışlı davranıyor ve pürüzler daha kolay çözümleniyordu. Ancak, yeni Türkiye’nin hükümeti, bazı tereddütler içindeydi. İstekleri doğrultusunda bir antlaşma yapılmamıştı. Zaten bundan fazlası da yapılamıyor ve Bağlaşık Devletler, yeniden bir savaş yapmayı göze almasını Gazi Mustafa Kemal’e iletti. Sonunda Gazi Mustafa Kemal’in araya girmesiyle sorun çözümlendi. Yunanistan ile aramızdaki sınır düzenlemesi yapıldı. İstediğimiz tazminata karşılık Karaağaç, Türkiye’ye verildi. 24 Temmuz 1923 günü İsviçre’nin Lozan kentinde, Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Lozan Barışı Türk’ün kara yazgısının, ak günlere dönüşünün belgesidir. O devrin İngiliz Başbakanı ünlü Lloyd George yenilgisini şöyle dile getirmişti:

Advertisement

— Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dâhi Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi.

Lozan Barış Antlaşması’mn imzası ile yeni Türkiye Devleti göreve başlıyor, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu yönetimi sona eriyordu. Artık halkın seçtiği insanlar devlet başkanı olacak, yasa yapacak ve Türkiye’yi yöneteceklerdi. Türkiye’de yeni bir dönem başlıyordu.

Günümüzde Lozan Barış Antlaşmasını eleştiren kişilere verilecek bir çok cevap bulunmaktadır. O dönemdeki durum ile başa çıkacak ve yepyeni modern bir devlet oluşturmaya haiz bu konuda yetkin bir insan ismi söylemeleri isteyin ve yolunuza devem edin. Tüm Batı dünyasının karşısında yıkılmış bir imparatorluktan yepyeni bir devlet kurmayı başaracak bir insan bir komisyonu bugün dahi oluşturamacağımız olmalıdır.


Leave A Reply