Necip Kazım Akses Hayatı ve Eserleri

0
Advertisement

Necip Kazım Akses kimdir? Ünlü besteci Necip Kazım Akses’in hayat hikayesi, çalışmaları, eserleri, konçertoları, besteleri hakkında detaylı bilgi.

Necil Kâzım AKSES 6 Mayıs 1908 – 16 Şubat 1999

Türk bestecisidir. Önce İstanbul Konservatuarında, sonra Viyana ve Prag Konservatuarlarında Josef Marx, Josef Suk ve Alois Haba yanında eğitim görmüştür. Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Ankara Devlet Operası Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. Ankara Devlet Konservatuarında bestecilik öğretmenidir. Türk halk müziğini ve Türk sanat musikisini Batı tekniğiyle işleyen ve «Türk Beşleri» diye anılan grubun üyesidir. En tanınmış eserleri: «Ankara Kalesi» adlı senfonik şiir, viyolonsel ve orkestra için «Poem». piyano için «Minyatürler», «Keman Konçertosu», «Itri’nin Nevakâr’ı Üzerine Scherzo», «Orkestra Konçertosu», «Bir Divandan Gazel».


ORKESTRA İÇİN KONÇERTO

İlk yorumu: 1977 Ankara.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının 150 kuruluş yıl dönümü nedeniyle bestelenen yapıt iki ana bölümle her ikisinin başlarındaki küçük birer fanteziden oluşur: Fantasia breve – Modo seherzo -Fantasia breve – Fuga. Besteci «modal»a dayatılmamış yapıda «soyut makam» anlayışıyla çalıştığını belirtmiş, ayrıca «rastlamsal» tekniği kullanmıştır. Yapıt zil ve fanfar sesleriyle giren ve keman solosuyla süren ilk fanteziyle açılır, ritmik bir düzeyde küçük flütle basklarnet’in ikilisi başlar. Başka çalgı gruplarının katımı yapıyı bütünlerken küçük flütle basklarnet birinci bölümü bağlar ve «seherzo» benzeri şakacı öğeler girer partisyona. Uzun fagot solosu ve onu izleyen viyola «füga»yı hazırlar, ikinci kemanların «segah» makamındaki kontrapuntası üzerinde aynı makamdan obua solosunu trompet yanıtlar, ortalarda «rastlamsal» düzeyde divan müziği benzeri boyutlu ezgiler yansır ve «fu-ga» görkemli biçimde biter.


VİYOLA KONÇERTOSU

İlk yorumu: 1978 Ankara.
Besteci bu «konçerto»da makam düşününü gene soyut olarak ele almış, rastlamsal geçişler genel yapıya değişik renkler getirmiştir. Üç bölümlük yapıtın ilk bölümü (Allegro moderato) sonat biçimi üzerine kuruludur. Bölümün yapısında solo çalgı türlü çalgılarla, bu arada özellikle trompet ve silofonla ikililere girer, sonlara doğru uzun bir kadans sunar. İkinci bölüm (Larghetto ostinato) bir şarkıdır. Şarkı boyunca orkestranın solo çalgıya inatçı ve ısrarlı vurgularla eşlik ettiği gözlenir. Son bölüm (Allegro – Vivo) önce divan müziği karakterinde ilk düşün ve sonra sirto ritminde bir ikinci düşünle işlenmiştir. Bölüm bu iki düşüncenin solist ve orkestra arasında paylaşılıp geliştirilmesiyle sürer. Gelişme boyunca bir ara solo viyolanın ikinci temayı seslenen silofona eşlik ettiği de gözlenir.


ITRİ’NİN NEVA-KÂRI ÜZERİNE SCHERZO

İlk yorumu: 1969 Ankara.
Tek sesli klâsik Türk musikisinin en yüce yaratıcılarından biri, bazı uzmanlarca en büyüğü Mustafa Itri Efendidir. 17. yüzyılda yaşayan sanatçının (ölümü 1712) günümüze yalnızca kırk kadar yapıtı ulaşmış bulunuyor. Bu yapıtların en bilineni İranlı ozan Hafız’ın dizeleri üzerine bestelenmiş «Nevâ-Kâr»dır. Akses’ in «Scherzo»su> «Nevâ-Kâr»daki ezgisel ve ritmik öğeleri çok sesli anlayışı içinde işlemiştir. Yapıtta «nevâ» makamının armonize edilmesi bahis konusu değildir. Amaç, geçmişten kalanlarla çok sesli yöntemi bağdaştırmaktır.

Advertisement

BİR DİVANDAN GAZEL (Tenor solo ve orkestra için)

İlk yorumu: 1976, Ankara.
«Divan» yazınına öteden bu yana büyük eğilimi olan besteci 1966’da Kanuni Sultan Süleyman’ın «Muhibbi» takma ozan adıyla yazdığı bir gazeli bestelemeye karar vermiş, yapıt on yıl sonra bütünlenmiştir. Büyük Padişah «gazel»i eşi Rus aslından Hürrem Sultan’ı övmek için yazmış, bu arada kendi yüceliğini belirtmekten kaçınmamıştır. Besteci «Kanuni»nin görkemini, gururunu ve yiğitliğini belirtmeye çalışmış, lirik yüzünü de yansıtmayı amaçlamıştır. «Tek sesli klâsik musiki»deki «terennüm» (ya lelli lelli, terelelli) yapıta iki kez girer. Yapıtta ayrıca «rastlamsal» tekniğin ilk kez denendiği gözlenir; temel ritm ve çizgiler kendi ölçüleriyle sürerken başka çalgı gruplarında ayrı tempolarla rastlamsal gelişmeler duyulur. Kanuni Sultan Süleyman’ın dizeleri şöyle:

Cells-i halvetim, yârım, habîbim, mâh-ı tâbânım!
Enis-i mahremim, yârım, güzeller şâhı sultânım!

Hayâtım, hâsıl-ı ömrüm, şarâb-ı kevserim, adnim!
Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım, vird’i handânım!

Neşâtım, işretim, bezmim, çerâğım, neyyirim, şem’im!
Turunc-u nâr-ü nârencim, benim şem’i şebistânım!

Nebâtım, sükkerim, gencim, cihân içinde birencim!
Azîzim, yûsufum, vârım, gönül mısraındaki hânım!

Sıtanbûlum, Karâmânım, diyâr-ı milket-î rûmum!
Bedahşânîm Kıpçâgım-ü Bağdadim, Horâsâmm!

Advertisement

Saçi mârım, kaşî yâyım, gözü pür fitne bimârım
Ölürsem boynuna kaanım, medet heey nâ müselmânım!

Kapundâ çünki meddâhım, senî metiderim dâim!
Yürek pür gam, gözüm pür nem Muhibbiyim hoş hâlim!

Dizelerin Orhan Şaik Gökyay tarafından çevrilmiş biçimi:

Baş—başa halvet olduğum, yârım, sevgilim, ayın-ondördüm,
Sırdaşım, vârım, güzeller şâhı sultânım,

Hayâtım, ömrümün vârı, Kevser şarâbım, cennetim,
Bahârım, sevincim, gündüzüm, güzelim, tomurcuk gülüm,

Şenliğim, cünbüşüm, bezmim, kandilim, güneşim, ışığım,
Turuncum, narım, portakalım, yatağımın aydım,

Tatlım, şekerim, hazinem, dünyâda öfke bilmeyenim,
Azizim, Yûsufum, yârım, gönül Mısr’ındaki sultânım,

İstanbulum, Karamânım, Anadolum,
Bedahşanım, Kıpçağım, Bağdadim, Horâsâmm,

Yılan-saçlım, yay kaşlım, fitne dolu mahmur gözlüm,
Ölürsem kanım boynunadır, ey dinsiz kâfirim,

Mâdemki ben kapında meddâhım, hep seni öğerim,
Yürek gam dolu, gözüm nem dolu, Muhibbiyim, mutluyum.


ANKARA KALESİ

İlk yorumu: 1942 Ankara.
Bu tanınmış senfonik şiir 1938-1939 yıllarında bestelenmiş, Ankara’daki ilk sunuluştan sonra ertesi yıl ilk kez yurt dışında Berlin’de yorumlanmıştır. Özgürlük ve bağımsızlık uğruna yaptığımız savaşı anlatan yapıt zengin bir orkestra diliyle seçkinleşir. «Ankara Kalesi» nin programı Behçet Kemal Çağlar’ın eserden esinlenerek yazdığı aynı adlı şiirdir. «Ankara Kalesi» şu dizelerle sona erer:

Advertisement

Bu, görgülü kalenin görmediği şahlanma…
Akıtmış da katı gök sıcak gözyaşlarını,
Bir kutsal sel yıkamış kirlenmiş taşlarını
Damlamış yüreğine Batı’nın kızıl kanı;
Diş diş gülmeye durmuş, yılların somurtkanı
O, çakmış şimşek şimşek; bu gülmüş çiçek çiçek
Sessizce söylenirmiş: «O mutlu gün gelecek»
«Üzerime doğacak, ne gün, ne Hilâl» diye,
«Mustafa Kemâl» diye, «Mustafa Kemâl» diye.


Leave A Reply