Öğretimin Tarihçesi, Öğretim Nedir ve Ne Amaç İle Yapılır?

0
Advertisement

Öğretim tarihçesi ve öğretimin ne olduğu anlatılarak, öğretimin amacının ne olduğu ve nasıl yapıldığı hakkında kapsamlı bir bilgi edinin. Eğitim süreçlerinin evrimini keşfedin.

İlköğretim Haftası Pano Örnekleri

ÖĞRETİM

Bizi hayatta başırıya hazırlar, engin bilgilerin kapısını açar

ÖĞRETİM, belli bir amaç için gereken bilgiyi verme işidir. «İlk öğretim» çocuklara okuyup yazmayı, hayatta en gerekil bilgileri verir. «Orta öğretim», ilkokulu bitirmiş olanlara daha genişçe bilgiler sağlar. «Yüksek öğretim» ise bilim kollarından birindeki bilgilerin edinilmesine yarar.

Öğretim ve eğitim insanların, ne kadar ilkel olursa olsun, toplum hayatını kurdukları İlk çağlardan başlamıştır diyebiliriz. Ana -babanın çocuklarına karşı duydukları sevgi, onu hayata hazırlanmaya, tehlikelerden sakınmaya alıştırmaları, öğretimin bir başlangıcıdır. Bu çeşit öğretim Taş Devri’nde bile vardı.

Daha sonraları, uygarlığın yavaş yavaş belirdiği çağlarda, öğretim biraz daha gelişti. Kabile, klan hayatının yaşandığı o çağlarda, çocuklara, çocukluktan çıkmak üzere olan gençlere iki yoldan hayata hazırlanma eğitimi verilirdi: Biri yuvada ana-baba, ağabey, abla tarafından gösterilen bazı İşler, meharetlerdi; böylelikle ev okul; ev halkı da öğretmenler olurdu. İkincisi yuva dışında din adamları tarafından öğretilen bazı kurallar, inanışlardı. Böylelikle çocuk, bütün açıklamaları dine bağlı bulunan bir toplum hayatına hazırlanırdı.

Advertisement

İlköğretim Haftası Pano Örnekleri

Tarihte Öğretim

Eski Türkler’de de öğretim ve eğitim din yolu ile başlamıştır. Günlük hayatın hazırlıkları, ata binmeyi, avlanmayı öğrenmek, bundan sonra gelirdi. Önce dini telkin ve terbiyelere yöneltilen gençler, daha sonraları av talimleri yaparlardı.

Çlnliler’deki öğretim ise, başlangıçtan beri, uzun müddet, geçmişi, köklü gelenekleri yeni nesillere aktarmak şeklinde olmuştur. Çin’de geçmiş, çok önemliydi, öğretimin temeli buna dayanırdı. En küçük köylerde bile bu gelenekleri öğreten okullar vardı. Yalnız erkek çocuklara mahsus olan bu okullarda öğretim, genel olarak, on yaşında başlar, on dokuzda sona ererdi. Başlıca öğretim konuları ahlâk, matematik, müzikti. Kızlar, okullara gönderilmez, her şeyi evde öğrenirlerdi.

Kast sisteminin hâkim bulunduğu Hindistan’da, her şey gibi, öğretim de Brahmanlar’ ın tekelindeydi; okumak, yazmak yalnız bunlara mahsustu. Brahman öğretmenin çocuk üzerinde babadan büyük yetkileri vardı.

Öğretim

Eski Yunanistan’da, Sparta ile Atina’nın birbirinden farklı öğretim-eğitim sistemleri vardı. ,

Sparta’da çocuk — kız veya oğlan — doğar doğmaz toplumun malı sayılırdı Bunlara, her şeyden önce, savaş sanatı, beden eğitimi usulleri öğretilirdi. Atina’da ise çocuklar aileye aitti; yedi yaşında okula başlatılır, kendilerine din, müzik, beden eğitimi, edebiyat öğretilirdi. Bu arada matematik bilgileri de ihmal edilmezdi. Atina’da fakirlerin öğrenimi belli bir yaşta son bulur; ileri öğrenimi yalnız zenginler, asilzadeler yaparlardı. Zenginlerin okudukları okullara «gymnaseion» denirdi. Aristoteles, Platon (Eflâtun) «Akademi» ve «Lise» adlarını verdikleri yerlerde ders vermişler; bu adlar sonraları dünya kültür tarihine mal olmuş, belli derecede ve konuda öğretim yapan okullara verilmiştir. M. O. VII. yüzyılda Atina’da öğretim ve eğitimin esaslarını «ruh ile bedenin birlikte gelişmesini sağlamak» teşkil ediyordu. Liberal öğretimin başlangıcı da gene bu ülkede olmuştur.

Advertisement

Çağının en uygar devlet ve milleti olan Mı-sırlılar’da öğretim belli başlı bir düzene konmamıştı. Burada din veya hayat bilgileri, yükselen yaşla beraber, gençler tarafından görme, duyma, tecrübe edinme yollarıyla elde edilirdi. Okuma-yazma ise bir eğitim konusu değil, özel bir meslek sayılır, belli bir topluluğun tekelinde bulundurulurdu.

Roma’da gaye, kudret sahibi olmak, büyüklüğe ulaşmak olduğu için önceleri burada Sparta eğitim-öğretimi uygulanmıştı.

Cumhuriyet Devri’nin sona erip İmparatorluğun kurulmasından sonra, Atina metotları benimsendi. Roma’da da, birçok yerlerde olduğu gibi, öğretimin ilk görevlileri ana-baba, tabiat ve dindi. Bu devreden geçen gençler, askeri bir öğretime tabi tutulurlardı. Son olarak «Roma Kanunları»nı öğrenirlerdi. Özetle denilebilir ki Roma’da öğretimin esasi, nazariyelerden çok, genel pratik bilgiler ve hukuktur.

İlkçağ uygarlığının çöküşünden sonra, bin yıla yakın karanlık bir çağ yaşayan Avrupa’ da, Ortaçağ’da öğretim konusu, genel olarak, din; öğretim elemanları din adamları; öğretim yerleri de kiliseler ve manastırlardan ibaret kalmıştır. Bu çağda, Hristiyanlığın ilkeleri, bunların uygulanılması, yorumlanması üzerinde çalışmak, çalıştırmak, öğrenimin hemen tek konusu idi. Her şeyi elinde tutmak isteyen Kilise, öğretim denilince akla gelen her konunun kendi görüş açısından ele alınmasını istemişti; bunun dışındaki çabalamaları yalnız kösteklemekle kalmamış, yasaklama, en ağır şekilde cezalandırma yollarına da gitmiştir. Bu arada, milletlerin ulusal dilleri öğretimden uzaklaştırılmış, öğretim kurumlarında okuma-yazma dili olarak Lâtince alınmıştı.

Ortaçağ Döneminde Öğretim

Ortaçağ’da biraz olsun din baskısından uzak, hayat ve tabiat bilgileri öğreten okullar kurmak teşebbüsü, ilk defa, Charlmagne (Şarlman) tarafından denenmiş ise de, kısa bir süre sonra bu okullara skolâstik felsefe kuvvetle yerleşmiş, bu hal Uyanma (Rönesans) Devri’ne kadar sürmüştür. Avrupa’da hayatın, sanatın, bilgi ve deneyin öncülüğünü yapan okullar, ancak Uyanma Devri’nden sonra meydana gelmeye başlamışlardır.

Bilim egemenliğine sahip, geniş ufuklu, lâyik ilk ve orta dereceli okulların gelişip yayılmasında, öğretimde ulusal dillere yer verilmesinde Protestanlık hareketinin büyük bir rolü olduğu muhakkaktır. Cizvit papazlarının açtıkları kolejlerde artık Ortaçağ’dakinden hayli farklı öğretim yapılmış; ilk, orta ve yüksek öğrenim de belirli, sınırlı şekiller almışlardır. Ortaçağ’da tamamen bir tarafa itilen tabiat bilimlerinin. Uyanma Devri’nden sonra hızla geliştiği görülmektedir. Bu arada fen ve teknik incelemelerine de önem verilmiştir. XVI. yüzyılda Luther, XVII. yüzyılda Comenius’un bu konularda gerçek yararlıkları olmuştur. İlk öğretimde «halk okulları» da ilk defa bu devrede düşünülmüştür. XVII. yüzyılda başlayan gözlem ve deney eğilimleri, ilk öğretimin mecburi olmasının düşünülmesi sınırına kadar varmış, XVIII. yüzyılda ise hemen bütün Avrupa’da ulusal öğretim meydana gelmiştir.

Öğretimin İslam dünyasındaki gelişmesi de, aşağı yukarı, özetlediğimiz yukarıdaki yollardan geçmiştir.

Hz. Muhammed’in «Beşikten mezara kadar ilmi arayınız» hadisine uygun olarak, islâmlıkta çocukların, özellikle, ahlak eğitimlerine önem verilmiştir. Müslümanlığın ortaya çıktığı yıllarda Mekke’de, Medine’de Habeş köleleriyle Yahudiler’in ders okuttukları birtakım okullar vardı. İslâmlıktan kısa bir süre sonra ortadan kalkan bu okulların yerini camiler, medreseler aldı. Öğrenciler, camilerde hocaların çevresinde halka olarak ders dinlerlerdi. Eski bir deyim olan «halka-î tedris» buradan geliyor olmalıdır. Bu derslerde okutulan konular hemen tamamen yalnız din bilgileriydi. Zenginler, çocukları için özel hocalar tutarlardı.

İslâmlıkta, bir çeşit yatılı yüksek okul olan «Medrese»yi ilk kuran, Büyük Selçuklular’dan Melikşah’ın veziri Nizamülmülk‘tür. 1067’de Bağdat’ta «Nizamiye» adiyle açılan bu medresede din bilimlerinin yanında bazı hayat, tabiat bilimleri, mesela tıp, kimya da okutulurdu. Bağdat, Kahire, Şam medreseleri zamanlarının sayHı öğretim kurumlarıydı.

Osmanlı Devrinde Öğretim

Medrese sistemi, büyük bir İslam devleti olarak kurulan Osmanlı İmparatorluğu’nda, başlangıçtan beri, uzun zaman belli başlı öğretim kurumu olarak kabul edilmiş; bunlar XVIII. yüzyıla kadar Avrupa üniversiteleri ila rekabet edebilmişlerdir.

XV. yüzyılda Fâtih Sultan Mehmet’in, XVI. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın kurdukları Fâtih ve Süleymaniye medreseleri, pek geniş teşkilleri, büyük imkanları, değerli öğretim kadroları ile, yalnız Türkiye’nin değil, o zamanki dünyanın en ileri üniversiteleriydiler. Bu medreselerde din bilimleri yanında tıp, matematik, astronomi de devrin en yetkili kişileri tarafından okutuluyordu. Asistanlık, doçentlik, profesörlük, ordinaryüs profesörlük gibi bilim pâyelerinin, başka adlarla daha o zamandan uygulandığı Fâtih ve Süleymaniye medreseleri, bugün dünyanın en eski üniversitelerinden olarak kabul edilmektedir. Yazık ki bunlar ve İmparatorluğun birçok yerlerindeki benzeri öğretim kurumlan zamanla gerçek değerlerini, yollarını kaybedip birer miskinler yuvası haline gelirken, o devir Avrupa’sındaki İlse, kolej yapısındaki okulların çoğu sonraları üniversite derecesine yükselmişlerdir.

Özet olarak şunu söyleyebiliriz:

XVIII. yüzyılın sonlarına kadar, Osmanlı devletinde öğretim görevinde bulunan kurumlar: 1) Medreseler; 2) Bunların küçük dalları sayılan Sıbyan Mektepleri (Mahalle Mektepleri); 3) Topkapı Sarayı içindeki Enderun Mektebinden ibaretti. 1795’te açılan «Mühendishane-i Berri-i Hümayun», 1827’de açılan «Mekteb-i Tıbbiye», 1837’de açılan «Mekteb-i Harbiye» Türkiye’de Batılı anlamda öğretim yapan ilk kurumlardır. Gariptir ki hepsi yüksek dereceli olan bu okullar, yurtta daha ilk ve orta öğretim okulları yokken açılmıştır.

1830’da Rusya’ya gidip, İstanbul’a dönüşünde II. Mahmut’a «Eğer ilimde ve teknikte Avrupa’yı taklit etmezsek, bizler için Asya’ya dönmekten başka çare yoktur» diyen Kaptan-t Derya Halil Paşa ile onun gibi daha başka aydınlarımızın gayretleri ile ilan edilen «Tanzimat»tan sonra yurdumuzda ilk defa, ortaokul ve liselerin benzeri olan «Rüştiyelerde «İdadiler» açılmış; sonraları Sıbyan mekteplerinin bu okullara yararlı öğrenci yetiştiremediği görülerek, ilkokulların açılması yoluna da gidilmiştir. Tanzimat’ın ilk yıllarında «Mekâtib-i Umumiye Nezareti» adı altında Milli Eğitim Bakanlığı’nın temel teşkilâtı kurulmuş, 186S’de Avrupa ülkelerindekine benzer bir öğrenim veren Galatasaray Lisesi, 1869’da da «Darülfünun» adıyla ilk üniversite açılmıştır.

Advertisement

Türkiye’de öğretim ve eğitim hususlarının bir düzene sokulması, İlköğretimin mecburi kılınması konulan ilk defa Saffet Paşa’nın nazırlığı zamanında, «Maarif-i Umumiye Nizamnamesi» ile ele alınmıştır.

Tanzimatın ilânından Cumhuriyet’e kadar «İptidai» denilen ilkokullarla, rüştiyeler, idadiler, Darülfünun — ağır bir tempo ile de olsa— gelişir, sayıca da çoğalırken, bunların yanı sıra, medreselerle mahalle okulları da faaliyetlerine devam ettiler. Cumhuriyet’ten sonra bu okullar kaldırıldı.


Leave A Reply