Sivri Kayalar Çölü, Avusturalya’da Dikili Taşlardan Oluşmuş İlginç Bir Çöl

0
Advertisement

Sivri Kayalar Çölü nasıl oluşmuştur? Avusturalya’daki en ilginç görüntülerden biri olan Sivri Kayalar Çölü’nün özellikleri, tanıtımı.

Sivri Kayalar Çölü

Sivri Kayalar çölünün ürpertici sessizliğini, rüzgarın inilti ve iç çekişleri dışında hiçbir şey bozamazdı. Dudak uçuklatacak kadar korkunç bir öykü için dekor arayan bilim kurgu yazarlarının da, Avustralya’nın güneydoğu sahillerine çok da uzak olmayan bu ‘yabancı’ bölgeden başka bir yer aramalarına gerek yok. Öykünün bütün diğer zorunlu bileşenleri de hazır: her türlü bitki örtüsünden pratik olarak yoksun bir arazi üzerinde kaskatı kesilmiş bir dikili taş ormanı; en ufak bir hayat belirtisi ya da insan aktivitesi yok, yalnızca açık sarı, rüzgarda savrulan kumlar…

Sivri Kayalar Çölü

Avustralya’nın en az ziyaret edilen doğal güzelliklerinden birisi olan Sivri Kayalar Çölü (Pinnacles Desert), en yakın kasaba Cervantes’e arabayla iki saat uzaklıkta. Ama yalnızca özel arazi araçlarıyla gidilebiliyor, çünkü yerdeki kireçtaşı çıkıntılar sıradan bir arabanın lastiklerini param parça edebiliyor.

Evet, buraya ulaşmak hiç de kolay değil, ama yolculuğun güçlüklerim daha ilk görüşte unutturacak manzaralar var. Sivri taş sütunların nefes kesici görüntüsü; gizemli, sipsivri şekillere iyice ürkütücü bir boyut kazandıran keskin gölgeleriyle büyülü, ay yüzeyini andıran bir manzara. Kasvetli görünümleriyle gri renkli taşlar, düz ve kumlu topraktan 1-5 metre boyunda dimdik yükselerek, sanki on binlerce yıldır gömülü duran sırlara bekçilik ediyor. Bölgenin derinliklerine doğru gidildikçe renkler değişiyor, gri yerini altın sarısına bırakıyor. Bazıları bir araba büyüklüğünde, kimileri ev kadar, bir kısmı ise bir kalem kadar küçük ve ince. Binlercesi bir araya gelerek 4 kilometre kare genişliğinde bir çöl alanını kaplıyor.

Sütunların her biri diğerinden farklı.

Yüzeyleri pürüzsüz veya petekli, biçimleri ise değişik olabiliyor. Bir kısmı, bir hayalet sütçü tarafından toplanmayı bekleyen dev süt şişelerini andırıyor. ‘Hayalet siluetleri’ ismi verilmiş olan bir diğer grup, bir ölüm figürü gibi ortada durarak etrafına halka gibi dizilmiş hayaletlerle görüş alışverişinde bulunan merkez sütundan almış olmalı adını. Diğer isimler ise bu kadar kederli değil, daha çok grafik esinlenmelerin bir sonucu: Deve, Kanguru, Azıdişi, Geçit, Bahçe Duvarı, Kızıl Şef ve Fil Ayağı gibi…

Advertisement

Sivri Kayalar Çölü

Sütunlar binlerce yıllık bir geçmişe sahip olmalarına karşın, üzerlerini örten kumu delip ortaya çıkmaları en fazla 100 yıl önce gerçekleşmiş olmalı. Perth’li tarih bilimcisi Harry Turner’ın gelip onları gördüğü 1956 yılına kadar, kimsenin buradan haberi yokmuş gibi görünüyor. Bu iddianın tek istisnası, ilk Hollandalı yerleşimcilerin, burada bölgedeki eski bir kentin kalıntıları sandıkları bir şeyler görmüş olduklarına dair belirsiz söylenti ve anlatılar.

Son yüzyılda bu taş sütunlardan hiç bir şekilde söz edilmiyor. Şayet görünür olsalardı, düzenli olarak güneyden Perth’e doğru yolculuk yapan 19. yüzyıl sığır çobanlarınca biliniyor olmaları gerekirdi. Çünkü çok yakınlardaki Flourbag Düzlüğü, bu tür yolculuklarda dinlenme ve sulama noktası olarak kullanılıyordu.

Dana sonraları Güney Avustralya Valisi olan ve şövalyelik ünvanı verilen kaşif George Grey’in de 1837-1838 yılları arasında yaptığı yolculuk sırasında bölgenin yakınlarından geçmiş olması gerekiyor. Oysa çok titiz günlükler tutan Grey’in kayıtlarında da sivri kayaların bahsi bile geçmiyor.

Bilimciler taş sütunların 25-30 bin yıllık geçmişe sahip olduğunu tahmin ediyor ve bu yüzyıldan önce en az bir kez mutlaka açığa çıkmış olduklarına eminler çünkü bazı sütunların tabanında deniz kabukluları ve Taş Devri’ne ait eserler bulunmuş. Yapılan karbon testinde kabukların yaşı yaklaşık 5000 çıkmış; bu durumda taş sütunların da yaklaşık 6000 yıl önce açığa çıkmış olmaları gerekiyor.

Ancak sütunların daha sonra tekrar kuma gömülüp belki de binlerce yıl boyunca öyle kalmış olmaları da gerekiyor, çünkü Aborijin halkının kültüründe yer almıyorlar.

Advertisement

Yine, 1658 yılında bu bölgede gemisi karaya oturan Hollandalı denizci Abraham Leeman da buralardan hiç söz etmez. Buna karşılık Leeman, günlüğünde sivri kayalara çok yakın iki büyük tepeden, Kuzey ve Güney Hummock’tan söz etmektedir. Eğer kireçtaşı sütunlar o zaman görünür olsalardı, herhalde bu olguyu not düşerdi.

Sivri Kayalar Çölü

İSKELETTEN TAŞA

Deniz salyangozu gibi yumuşak bedenli deniz canlıları, sivri sütunların başlıca orijinal ham maddelerini oluşturuyor. Bu canlılar 700-120 bin yıl önce sıcak sularda yaşıyordu ve öldükten sonra kabukları toz haline gelerek kireçli kumları oluşturdu. Rüzgar ve dalgalarla kıyılara taşınan bu kum katman katman birikerek kumulları meydana getirdi.

Sonuçta, Akdeniz ikliminin yağışlı kışları ve kurak yazlarının da desteğiyle kalın bir bitki örtüsü gelişti. Bitki köklerinden oluşan bir ağ ve humus birikintisi bu kumulların sürekliliğini sağladı. Kışın yağan asit yağmurları toprağa damladıkça bir kısım parçacıklar çözüldü. Yazın toprak kuruduğunda bu çözülmüş malzeme sertle-şerek çimentoya dönüştü.

Parçacıklar birbirine yapışarak kireçtaşı kütleleri oluşturdu. Humus süzülmüş sudaki asit oranını ve çimento yoğunluğunu artırdı ve toprak zeminin tabanında daha sert bir kireçtaşı tabakası oluşmasını sağladı. Bitki kökleri de bu sert tabaka üzerindeki çatlakları zorlayarak etraflarında daha fazla kireçtaşı oluşmasına yol açtılar. Sonuçta hareket eden kum bitki örtüsünü bir bataklığa çevirirken, çürümüş kökler de kireçtaşı üzerinde kanallar açtı. Su nüfuz ettiği ölçüde bu süreç daha da genişledi ve bazı kireçtaşları geride yalnızca daha sağlam parçalarını bırakarak aşındı, işte geride kalan bu sağlam parçalar, sonuçta kumun rüzgarla savrulmasının ardından ortaya çıktı. Sütunların çoğu üzerinde bulunan çizgiler, toprak tabakasının oluşum sürecini ve kumulların çekilip geri gelmesine bağlı olarak değişen eğimlerini gösterir.


Leave A Reply