Advertisement
Ağızla ilgili deyimler ve anlamları, konuşmak ile ilgili deyimler nelerdir? Bu deyimlerin açıklamaları ve anlamları. Deyimler ve anlamları sözlüğü.
Ağız İle İlgili Deyimler ve Anlamları
- * (birine) ağzının payını (ölçüsünü) vermek
verilen karşılıkla bir kimseyi söylediğine veya yaptığına pişman etmek: “İyi oldu ağzının payını verdiğim, artık bana karşı daha dikkatli olur.” -A. Ümit. - * (birini) ağzına baktırmak
kendini zevkle dinletmek. - * (birinin) ağzına bakakalmak
sözlerine hayran olmak. - * (birinin) ağzına bir parmak bal çalmak
birini tatlı sözlerle veya çeşitli hediyelerle bir süre için kandırmak, oyalamak: “Hürriyet, müsavat diye herkesin ağzına bir parmak bal çaldılar.” -H. R. Gürpınar. - * (birinin) ağzına sakız olmak
dedikodusuna konu olmak. - * (birinin) ağzına tükürmek
hakaret ederek uyarmak. - * (birinin) ağzından
1) birisinden dinleyerek: Bu şiiri Âşık Veysel’in ağzından yazdım. 2) adına. - * (birinin) ağzından kapmak
1) birinin bildiği şeyleri, ustalıklı konuşmalarla ona sezdirmeden öğrenmek: “Bütün bu lafları harfi harfine Fatma Hanım’ın ağzından kapmış, bana kendi sözleri imiş gibi tekrar ediyor.” -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) birinin konuşmasını keserek kendisi söze başlamak. - * (birinin) ağzından lokmasını almak
birinin hakkı olan şeyi ondan almak. - * (birinin) ağzını bağlamak
bir kimseyi herhangi bir sebeple söz söyleyemez duruma getirmek, susmak zorunda bırakmak: “Ortağım burada kocama basmış büyüyü, basmış büyüyü. Dilini, ağzını bağlamış adamcağızın.” -R. N. Güntekin. - * (birinin) ağzını bıçak açmamak
üzüntüsünden söz söyleyecek durumda olmamak: “O gittiği günden beri Zeynep kadının ağzını bıçak açmıyor.” -Y. K. Karaosmanoğlu. - * (birinin) ağzını dilini bağlamak
birini konuşamaz duruma getirmek: “O şıllık basmış büyüyü, adamcağızın ağzını dilini bağlamıştı.” -R. N. Güntekin. - * (birinin) ağzını kapamak
kendisine çıkar sağlaması için bir kimseyi susturmak. - * (birinin) ağzını kullanmak (satmak)
birinin söylediklerinin aynısını söylemek. - * (birinin) ağzını tıkamak
sözünü kesmek, susturmak. - * (birinin) ağzının içine bakmak
1) ne söyleyeceğini beklemek; 2) onun sözüne göre davranmak. - * (birinin) ağzının içine girmek
1) çok yanaşmak, iyice sokulmak; 2) hayranlıkla, büyük bir zevkle seyredip dinlemek. - * (birinin) ağzının kokusunu çekmek
birinin her türlü isteğine, kaprisine boyun eğmek: “Onca yıl gurbetin kahrını, gâvurun ağzının kokusunu çekmiştik.” -M. İzgü. - * (birinin, birilerinin) ağzına düşmek
dile düşmek: “Doğrusu ben ne güzelliğimin ne de ilmimin kimsenin ağzına düşmesine razı değilim.” -E. İ. Benice. - * ağzını mühürlemek
konuşmamak, susmak: “Yine o değişmeyen ızdırap ile ağzını mühürler.” -Y. Z. Ortaç.
* ağzını sıkı (pek) tutmak
sır vermemek.
- * ağzını toplamak
söylemekte olduğu kötü söz veya küfürleri kesmek: “Evvela ağzını topla! Ağzını bozarsan ben de senden aşağı kalmam.” -S. F. Abasıyanık. - * ağzını tutmak
1) boşboğazlık etmemek; 2) kötü söz söylememek; 3) bir konuda arzu edilmeyen düşüncelerin açığa çıkmasını susarak önlemek. - * ağzının içi yangın yerine dönmek
ağzının tadı bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek: “Ağzımın içi yangın yerine dönüp yine de ağrılar kesilmeyince çok sıkıntılı bir vaziyete düştüm.” -R. N. Güntekin. - * ağzının içine baktırmak
sözlerini seve seve ve dikkatle dinletmek. - * ağzının kâhyası olmak
birinin alışkanlıklarına, davranışlarına, düzenine karışmak. - * ağzının mührü ile
oruçlu olarak. - * ağzının payını (ölçüsünü) almak
verilen karşılıkla bir kimseye söylediğine veya yaptığına pişman olmak. - * ağzının perhizi yok
“ağzına geleni söyler” anlamında kullanılan bir söz. - * ağzının suyu akmak
çok beğenip istemek, imrenmek: “Bu ziyafete elimiz erişmiyor, uzaktan ağzımın suyu akıyor.” -R. N. Güntekin. - * ağzının tadını bilmek
1) güzel yemeklerden anlamak; 2) her şeyin güzelini, iyisini bilmek, anlamak: “Demek sen artık ağzının tadını bilmiyorsun! Demek senin hiçbir zevkin kalmamış!” -A. Ş. Hisar. - * ağzıyla içmesini bilmek
sözünü, sohbetini karşıdaki kişiyi incitmeyecek bir biçimde ayarlamak. - * ağzıyla kuş tutsa…
“ne yapsa, ne kadar çaba ve ustalık gösterse” anlamında kullanılan bir söz: “Aktör, o her günkü pırtısını giyip de sahneye çıkarsa, ağzıyla kuş tutsa seyirciye Demirhane Müdürü olduğunu yutturamaz.” -S. F. Abasıyanık. - * (bir söz, birilerinin) ağzında çalkalanmak
üzerinde çok konuşulmak: “Fakat bütün memleketin ağzında çalkalanan bu evlerin anha minha 5000 liradan fazlaya çıkmayacağı.” -S. F. Abasıyanık. - * (bir şey, birinin) ağzının kaşığı (kalıbı, lokması) olmamak
1) bir şey, bir kimsenin uğraşabileceği konulardan olmamak; 2) bir şey, bir kimsenin sözünü edemeyeceği kadar değerli olmak. - * (bir şeyi) ağzına sürmemek
herhangi bir yiyeceği veya içeceği hiç yememek veya içmemek. - * (bir şeyi) ağzında gevelemek
açıkça söylememek. - * (bir yiyecek) ağzında büyümek
sevmediğinden veya içi almadığından yutamamak. - * (birinden, bir şeyden) ağzı yanmak
bir şeyden veya kişiden büyük zarar görmek: “Ağzım yanmıştı bir kez şişman kadından, biz etine buduna aldanmıştık.” -M. İzgü. - * ağzından çıt çıkmamak
hiçbir şey söylememek. - * ağzından dökülmek
açıkça söylemekten çekindiği şey, konuşmasından belli olmak. - * ağzından düşmemek (düşürmemek)
her zaman sözünü etmek, söylemek: “Bu ne cehennemdir lafı ağzından düşmüyordu.” -N. Cumalı. - * ağzından girip burnundan çıkmak
1) türlü yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek, kandırmak: “O, köylülerin ağzından girip burnundan çıkmayı mükemmel becerir.” -S. Ertem. 2) iyice dövmek: “Ulan, ağzını topla! Şimdi ağzından girer, burnundan çıkarım!” -M. Rona. - * ağzından inci saçmak
birbirinden güzel sözler söylemek. - * ağzından kaçırmak
istemediği hâlde boş bulunup söyleyivermek: “Sen onun için en fena tabirleri kullanıyorsun, asabisin, ağzından çirkin şeyler kaçırıyorsun.” -P. Safa. - * ağzından lakırtı (laf) almak (çekmek)
karşısındakini konuşturarak birtakım şeyleri öğrenmek: “Ağzımdan lakırtı almak istiyorsun ama demeyeceğim.” -B. Felek. - * ağzından söz (laf, lakırtı) eksik etmemek
o sözü sürekli söylemek. - * ağzından (söz, lakırtı) dirhemle çıkmak
çok az veya zorla konuşmak. - * ağzını açıp gözünü yummak
öfke ile, sonunu düşünmeden ağzına gelen bütün ağır sözleri söylemek: “Fakat bu inat, Emine’nin çenesini açmış; kızın ne kadar kusuru varsa babasından geldiğini söylerken, Tevfik’e ağzını açmış, gözünü yummuştu.” -H. E. Adıvar. - * ağzını aramak (yoklamak)
konuşturarak düşüncesini öğrenmeye çalışmak: “Ağzımı aradı, rahat mıydım, burada okuyacağımı aklım kesmiş miydi?” -A. Kutlu. - * ağzını bırakıp kıçıyla (bir tarafıyla) gülmek
alay ederek karşısındakine gülmek. - * ağzını bozmak
kaba sözler söylemek, küfretmek: “Bütün yapma inceliğine karşın kabaydı karısına karşı. Dövdüğü de oluyordu, ağzını bozduğu da.” -O. Rifat. - * ağzını burnunu çarşamba pazarına (çanağına) çevirmek
aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek. - * ağzını burnunu dağıtmak (kırmak, parçalamak)
aşırı bir biçimde döverek perişan duruma getirmek. - * ağzını havaya (poyraza) açmak
alay umduğunu elde edememek. - * ağzını hayra aç!
kötü ihtimaller söz konusu edildiğinde “Tanrı korusun” anlamında kullanılan bir söz. - * ağzını kapamak (kilitlemek)
susmak, bir şey söylemek istememek: “Kendini tutamıyorsun, bari ağzını kapa, sus, küçülme.” -P. Safa. - * ağzını kiraya vermek
kendini de ilgilendiren bir konuda düşüncesini söylememek. - * ağzını koklamak
niyetini ve durumunu öğrenmek istemek. - * ağzına geleni söylemek
1) nezaket dışına çıkarak ağır ve kırıcı sözler söylemek; 2) gelişigüzel, saçma sapan konuşmak.
* ağzına gem vurmak
susturmak, söyletmemek.
- * ağzına kadar
boş yeri kalmayacak bir biçimde: “Bir bardağı bu yeşil şerbetle ağzına kadar doldurdu.” -İ. O. Anar. - * ağzına kilit takmak (vurmak)
1) susmak; 2) susturmak. - * ağzına kira istemek
söylemesi beklenen şeyi söylemekte nazlı davranmak. - * ağzına sağlık
1) bir sözü yerinde söyleyen kişilere söylenen bir beğenme sözü; 2) yapılan konuşmanın beğenildiğini belirtmek için söylenen söz. - * ağzına sıçmak
1) birini çok kötü duruma sokmak; 2) bir şeyi, bir işi işe yaramaz duruma getirmek, bozmak. - * ağzına takılmak
bir sözü konuşması sırasında bilinçsiz bir biçimde sürekli söylemek. - * ağzına taş almak
söze karışmayıp susmak. - * ağzına tıkmak
susturmak, konuşmasına engel olmak: “Aleyhinde kim ne söylerse hemen ağızlarına tıkarlardı.” -O. C. Kaygılı. - * ağzına verilmesini beklemek (istemek)
çalışmayıp işlerinin başkaları tarafından yapılmasını beklemek. - * ağzına yakışmamak
söylemesi ayıp kaçmak, uygun düşmemek, yakışık almamak. - * ağzına yüzüne bulaştırmak
bir işi kötü yapmak, becerememek: “Yapılacak şey ehemmiyetsizce bir pansuman ama ağızlarına yüzlerine bulaştırmalarından korkuyorum.” -R. N. Güntekin. - * ağzında bakla ıslanmamak
sır saklamamak. - * ağzında yaş kalmamak
bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak. - * ağzından baklayı çıkarmak
baklayı ağzından çıkarmak. - * ağzından bal damlamak (akmak)
çok tatlı konuşmak: “Öyle zekiler vardır, konuştular mı ağızlarından bal akıyor sanırsın.” -A. İlhan. - * ağzından burnundan getirmek
1) huzurunu bozmak, sıkıntıya sokmak: “Siz buraya bizi eğlendirmeye mi geldiniz yoksa ağzımızdan burnumuzdan getirmeye mi?” -O. C. Kaygılı. 2) pişman etmek için uğraşmak. - * ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı duymamak (işitmemek)
sözlerini tartmadan söylemek. - * ağzından çıkmak
bir sözü istemeden, farkına varmadan söylemek, söylemiş bulunmak: Bir kez ağzımdan çıktı, o fiyata vereceğim. - * ağzı dili (ağzı) kurumak
1) susuz kalmak; 2) konuşamaz duruma gelmek: “Ağzım dilim kurudu, kız yalvara yalvara” -Halk türküsü. - * ağzı dili bağlanmak
herhangi bir sebeple konuşamaz olmak. - * ağzı dili tutulmak
1) konuşamamak; 2) beklenmedik bir durum karşısında heyecanlanmak, hayranlık duymak: “Kızları gördün, ağzın dilin tutuldu gayri.” -N. Cumalı. - * ağzı dolu dolu konuşmak
heyecanlı söz söylemek: “Birkaç kişiyle, garip bir lisanla ağzı dolu dolu konuşmaya başladı.” -S. F. Abasıyanık. - * ağzı kilitlenmek
konuşamaz duruma gelmek: “Fakat yalnız kaldıkları vakit ağzı kilitlendi ve tek gözü de Gülizar’ı görmez oldu.” -N. Hikmet. - * ağzı köpürmek
çok öfkelenmek: “Âdeta saldırdı üstüme ağzı köpürmüş, çirkin bayan.” -N. Hikmet. - * ağzı kulaklarına varmak
çok sevinmek: “Çocuklarıma beni misal gösterdiğini, ağzım kulaklarıma vararak öteden beriden işitiyordum.” -R. N. Güntekin. - * ağzı laf (lakırtı) yapmak
1) kolay konuşma yeteneği olmak; 2) inandırıcı söz söyleme yeteneği olmak: “Çok şükür, ağzı laf yapandan çok, eli işe yatkın aydınlara muhtaç olduğumuzu, anlar gibiyiz.” -A. İlhan. - * ağzı olan konuşuyor
“konuyla ilgisi olmayan, bilir bilmez herkesin söyleyecek sözü var” anlamında kullanılan bir söz. - * ağzı oynamak
1) bir şeyler yemek; 2) konuşmak. - * ağzı sulanmak
1) imrenmek; 2) yeme, içme isteği artmak. - * ağzı süt kokmak
çok genç ve toy olmak: “Yazmaya başladığım günden bu yana ağzı süt kokan bir yazar olmaktan korkmuşumdur.” -T. Uyar. - * ağzı teneke kaplı
şaka çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyebilen (kimse). - * ağzı var dili yok
1) “pek sessiz, kendi hâlinde” anlamında kullanılan bir söz: “Benim gibi ağzı var dili yok bir kadınla ne zevkleniyorsunuz?” -B. Felek. 2) “konuşamayan, derdini anlatamayan” anlamında kullanılan bir söz: “Hey zavallı balık, diyor, ağzın var dilin yok.” -S. F. Abasıyanık.
* ağzı varmamak
söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek.
- * ağzına almak
1) yemek, içmek; 2) söylemek: “Bir daha millet kelimesini ağzına alırsan dilini koparırım, anladın mı?” -R. H. Karay. - * ağzına bir kemik atmak
birini küçük bir çıkarla susturmak. - * ağzına burnuna bulaştırmak
bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak. - * ağzına etmek
argo haddini bildirmek. - * ağzına geldiği gibi
önünü sonunu düşünmeden. - * ağızdan ağıza dolaşmak (geçmek)
bir söz herkes arasında söylenilmek: “Gazeteye yansıyan haber ağızdan ağıza geçerken açıklığını hemen hemen tamamen kaybetmiştir.” -Halikarnas Balıkçısı. - * ağızda dağılmak
genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak. - * ağızda sakız gibi çiğnemek
bir söz veya düşünceyi sık sık tekrarlayıp durmak. - * ağza (ağızlara) düşmek
dedikodu konusu olmak. - * ağza alınmaz (alınmayacak)
söylenmesi ayıp, çirkin (söz, küfür): “Bu ağza alınmaz söz üzerine karşıdakiler birden alevlendiler.” -O. C. Kaygılı. - * ağza almamak
anmamak, sözünü etmemek: “Tövbekâr olduktan sonra eskiden işlediğimiz günahlar ağza alınmaz.” -H. E. Adıvar. - * ağza tat, boğaza feryat
“miktarı çok az olan yiyecek” anlamında kullanılan bir söz. - * ağzı açık kalmak
şaşırmak: “Dillere destan İstanbul nezaketini o evde gördüm, ağzım açık kaldı.” -A. Kutlu. - * ağzı burnu yerinde
oldukça güzel, yakışıklı. - * ağzı çiriş çanağına dönmek
ağzı kuruyup acılaşmak. - * ağzının tadı bozulmak (kaçmak)
bir kimsenin kurulu düzeni, dirliği bozulmak. - * ağzının tadını kaçırmak
1) neşesini, keyfini bozmak: “Ben o kadınlardan değilim ki, evin büyüğü ben olacağım diye tutturup akılsızlıklarla ağzımın tadını kaçırayım.” -M. Ş. Esendal. 2) bir kimsenin kurulu düzenini bozmak. - * bayramlık ağzını açmak
kaba konuşmak, küfretmek. - * (birinin) ağzının kokusunu çekmek
bir kimsenin çekilmez davranışlarına katlanmak. - * dil ağız vermemek
ağız dil vermemek: “Çocuk, hâlâ dil ağız vermeden yatıyordu.” -R. N. Güntekin.
*hep bir ağız olmak
söz birliği etmek, anlaşarak bir konuda aynı şeyleri söylemek.
- * ağız açtırmamak
çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak: Yusuf Efendi biçareye ağız açtırmıyordu. - * ağız ağıza vermek (konuşmak)
iki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek bir biçimde konuşmak: “Tenha köşelerde ağız ağıza konuşurken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı.” -R. N. Güntekin. - * ağız (ağzını) açmak
1) konuşmaya başlamak; 2) kesici aletleri keskin duruma getirmek; 3) ağır sözler söylemeye başlamak; 4) azarlamak, paylamak: “Aman efendim, bendenize bir ağız açtılar, donakalmışım.” -M. Ş. Esendal. 5) alık alık bakmak. - * ağız aramak (yoklamak)
öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak. - * ağız birliği etmek
bir konuda anlaşarak aynı biçimde konuşmak, söz birliği etmek. - * ağız burun birbirine karışmak
1) dayak sonucunda yüz yara bere içinde kalmak; 2) yüzde aşırı öfke, üzüntü, yorgunluk vb. durumların izleri görünmek. - * ağız değiştirmek
önce söylediğini başka türlü anlatmak: “Gelgelelim Akif, Berlin’e gidip de oradaki kahveleri gördüğü vakit ağız değiştirmek zorunda kalır.” -S. Birsel. - * ağız dil vermemek
konuşmamak, susmak. - * ağız etmek
yaranmak için kibar konuşmaya çalışmak: “Kolonya dökmekten, şeker tutmaktan iyi gözükeceğim diye ağız etmekten yoruldu.” -L. Tekin. - * ağız kalabalığına getirmek
1) birini gereksiz sözlerle şaşırtmak; 2) ilgisiz sözler söyleyerek asıl konudan uzaklaştırmak. - * ağız kullanmak
duruma, ortama göre söz söylemek: Ben nasıl ağız kullanıyorsam sen de o yolda konuş. - * ağız satmak
yüksekten atarak kendini övmek. - * ağız tamburası çalmak
1) sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak; 2) soğuktan dişleri birbirine çarpmak, çenesi titremek. - * ağız yapmak
birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak: “Kaçacağım, tövbeler olsun, bir fırsatını bulayım diye ağız yaptı.” -M. Ş. Esendal. - * ağız yaymak
açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak.
9 yorum
yaa bu site muhterika birşey çok tşk
Çok güzel bayıldımmmmmmmm
bencede çok güzel ödev yaptımmmmmmmm 😀
ben her zaman ödevimi her zaman bu siteden yaparım bayıldım süper bir site…
🙂
Bu site çok süperrrrrr
Çok güzzelllllllllllllll????????????
artııı aldımmmmmm+
Cok iyi