Advertisement
İçinde ayak kelimesi geçen deyimler ve bu deyimlerin açıklamaları. Ayak konulu, ayak hakkında deyimlerin anlamları, açıklamaları.

Arka resim kaynak: pixabay.com
Ayak İle İlgili Deyimler ve Anlamları
- ***ayağa fırlamak
hızla ayağa kalkmak: “Derken balıkçı öfkeyle ayağa fırladı, kafese kapatılmış bir kaplan gibi dolandı güvertede.” -A. Erhat. - ***ayağa kaldırmak
telaş ve heyecana düşürmek. - ***ayağa kalkmak
1) ayakları üzerinde durmak, dikilmek: “Yeniden ayağa kalkıyorum, pencereye kadar gidiyorum.” -A. Ümit. 2) hasta iyi olmak, iyileşmek; 3) saygı göstermek için oturma durumundan ayaküzeri durumuna geçmek; 4) harekete geçmek: “O gün yer yerinden oynadı, bütün İstanbul’a ayağa kalkmıştı.” -H. Topuz. 5) isyan etmek; 6) mec. telaşlanmak, telaşa kapılmak, heyecanlanmak: “Bütün kahve halkı ayağa kalkıyor.” -B. R. Eyuboğlu. - ***ayağı almak
hlk. halay oyunlarında ayağı tempoya uydurmak. - ***ayağı (ayakları) dolaşmak
yürürken telaştan ayakları birbirine takılmak. - ***ayağı (ayakları) suya ermek
bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek. - ***ayağı düze basmak
güçlükleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek. - ***ayağı gitmemek
1) gitmek istememek; 2) oynarken çalınan oyun havasının ritmine uygun hareket edememek. - ***ayağı ile gelmek
1) kendi isteğiyle gelmek; 2) emek çekilmeden elde edilmek. - ***ayağı yerden kesilmek
1) ayağı yere değmez olmak; 2) bir taşıta binip yaya yürümekten kurtulmak; 3) mec. çok mutlu olmak. - ***ayağına (ayaklarına) kapanmak
1) alçalırcasına yalvarmak: “Sandılar ki ihtiyar bahçıvan, paçaları sıvayacak, yeğenine Rabia’yı almak için paşanın ayaklarına kapanacak.” -H. E. Adıvar. 2) bağışlanmak için yalvarmak. - ***ayağına bağ olmak
birinin bulunduğu yerden ayrılmasına veya yaptığı işi sürdürmesine engel olmak.
***ayağına bağ vurmak
önüne bir engel çıkarmak.
- ***ayağına çağırmak
yanına gelmesini istemek. - ***ayağına çelme takmak
1) biri yürürken ayakları arasına ayak uzatıp düşürmek; 2) mec. birinin işinde yükselmesine engel olmak. - ***ayağına dolanmak (dolaşmak)
1) başkasına yapmayı tasarladığı kötülük kendi başına gelmek; 2) iş yapmakta olan birine engel olmak, yürümesine engel olmak. - ***ayağına düşmek
çok yalvarmak: “Obanın bütün kadınları, delikanlıları ayağına düştü.” -Y. Kemal. - ***ayağına geçirmek
bir şeyi aceleyle giymek. - ***ayağına gelmek
1) alçak gönüllülük göstererek birinin yanına gelmek; 2) emek çekilmeden elde edilmek: Kısmet ayağına geldi. - ***ayağına getirmek
sıra, saygı gözetmeksizin birinin yanına gelmesini sağlamak. - ***ayağına ip takmak
bir kimseyi çekiştirmek: “Ara sıra ötekinin berikinin ayağına ip takmaktan başka konuşacak lakırtıları olmazdı.” -R. N. Güntekin. - ***ayağına kira istemek
gelmeye nazlanmak, üşenmek.
***ayağına sağlık
“gelmen çok memnun etti” anlamında kullanılan bir söz.
- ***ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim?
seyrek gelen bir konuğa yarı sitem, yarı sevinçle söylenen söz. - ***ayağına sıkmak
ayağına ateş ederek tehdit amacıyla gözdağı vermek. - ***ayağına üşenmemek
hamarat olmak, ayak işlerini bıkmadan, yorulmadan yapmak. - ***ayağını alamamak
1) ağrı veya uyuşma dolayısıyla ayağını oynatamamak; 2) alışılan bir yere gitmekten kendini alamamak. - ***ayağını (ayaklarını) öpeyim
hlk. “yalvarırım” anlamında kullanılan bir söz. - ***ayağını (ayaklarını) sürümek
1) verilen bir işi ağırdan almak; 2) bir yerden uzaklaşmak üzere bulunmak; 3) halk inanışına göre bir kimse gelirken ardından başkalarının da gelmesine yol açmak; 4) ölmek üzere olmak. - ***ayağını bağlamak
engel olmak. - ***ayağını denk almak
1) başkalarının kendisine yapma ihtimali bulunan kötülüklere karşı uyanık davranmak; 2) dikkat etmek: “ayağınızı denk alıp, bu sorunu bir an evvel çözümlemenizi istiyorum.” -R. Mağden. - ***ayağını denk basmak
dikkatli ve uyanık davranmak. - ***ayağını giymek
ayakkabısını giymek. - ***ayağını kaydırmak
bir yolunu bulup birini işinden veya görevinden uzaklaştırmak: “Hatta vekilin bile ayağını kendisinin kaydırdığını iddia ediyor.” -H. Taner. - ***ayağını tek almak
bir işte iyi düşünüp dikkatli davranmak. - ***ayağının pabucunu başına giymek
1) dengi olmayan bir kimseyle evlenmek; 2) değersiz bir kimseyi üstün bir yere geçirmek. - ***ayağının tozu ile
yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden: “Halep’ten İstanbul’a döndüğü gün ayağının tozu ile devrin padişahını görmeye gitmişti.” -Y. K. Karaosmanoğlu. - ***ayağının tozunu silmeden
ayağının tozu ile. - ***ayak açmak (vermek)
âşıklar arasındaki tartışmalarda veya sıralı söyleyişlerde söze başlamak amacıyla kelime, kelimeler takımı, dize, beyit ile konuyu belirtmek.
***ayak almak
müz. hlk. ayak, çalınan çalgıya uymak.
- ***ayak atmak
1) girmek: “Kalabalıktan en hoşlanan insan vagona ayak attı mı derhâl bir inziva hastalığına tutulur.” -R. N. Güntekin. 2) ilk kez gitmek. - ***ayak bağı olmak
bir yere gidilmesine veya bir işin yapılmasına engel olmak: Bu çocuk bana ayak bağı oluyor. - ***ayak basmak
1) bir yere varmak, ulaşmak: “Bu bahçeye ayak bastığım andan beri toprağın iyiliğini kendimde hissediyordum.” -K. Bilbaşar. 2) girmek, gelmek, uğramak: “Köy evinin içine ayak basar basmaz, elbette bir saman ve hafif tezek kokusu duyulur.” -S. F. Abasıyanık. 3) mesleğe girmek; 4) bir yere bağlanmak. - ***ayak basmamak
bir yere hiç uğramamak: “Tevfik’in kızı, kendi evladı gibi büyüttüğüm çocuk, konağa ayak basmıyor.” -H. E. Adıvar. - ***ayak çekmek
kandırmaya çalışmak, avutmak. - ***ayak diremek
bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak: “İnek sütü içmemekte hep böyle ayak direyecek misiniz?” -N. Hikmet. - ***ayak oyununa gelmek
kandırılmak.
***ayak sürümek
1) verilen bir işi ağırdan almak; 2) gönderilen yere isteği ile gitmemek.
- ***ayak tutmak
hlk. 1) mâni yarışmalarında karşısındakine uyması gereken uyağı vermek: “Mânicilerden biri ‘gülerler’ diye bir ayak tutar, ona biri karşılık verir.” -S. Birsel. 2) öncülük etmek; 3) söz açmak; 4) ileride söylenecek bir söze önceden zemin hazırlamak. - ***ayak uydurmak
1) yürüyüşte adım atışını başkalarınınkine uydurmak; 2) ayak açmak; 3) mec. kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek: “Âdettir, genç kızlar girdikleri ailenin terbiyesine, gidişine ayak uydururlar.” -S. F. Abasıyanık. - ***ayak üstünde olmak
1) dinç olmak, canlı olmak: “Enişte, delikanlıları gölgede bırakacak kadar çalıştı; hâlâ ayak üstünde.” -S. M. Alus. 2) iş görür durumda olmak. - ***ayak vermek
âşık atışmalarında dinleyicilerden biri uyak belirtmek. - ***ayak yapmak
birini aldatmak, kandırmak için dalavere çevirmek. - ***ayak altına almak
hakir görmek, gözden çıkarmak: “Bunlar kolay kolay ayakaltına alınamaz, değil mi?” -R. N. Güntekin. - ***ayak altında bırakmak
ezilmesine, yok olmasına göz yummak, korumamak. - ***ayak altında dolaşmak
bir işe yaramadığı hâlde herkesin işine engel olacak bir biçimde ortalıkta dolaşmak. - ***(ayakkabı) ayağını vurmak
ayakkabı ayağını yara etmek. - ***ayakkabı vurmak
ayakkabı ayağı zedelemek, ayağı rahatsız etmek. - ***ayakkabılarını çevirmek
1) konuk ayakkabılarını gidiş yönüne doğru düzgün bir biçimde sıralamak; 2) mec. bazı davranışlarla konuğu gitmeye zorlamak. - ***ayaklar altına almak
önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek: Şerefini, namusunu ayaklar altına aldı. - ***ayaklar baş, başlar ayak olmak
değersiz kimseler başa geçip değerli kimseler ise en geride bırakılmak. - ***ayakları geri geri gitmek
bir yere gönülsüz, istemeye istemeye gitmek. - ***ayakları üstünde durmak
başkasının yardımına ihtiyaç duymadan güçlü bir biçimde sorunları çözebilecek durumda olmak. - ***ayakları yere değmemek
çok sevinmek. - ***ayaklarına (ayağına) kara su (sular) inmek
çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak: “Bu şehirde akşama doğru / İçime korku / ayaklarıma kara su iner” -B. Necatigil.
***ayaklarını yerden kesmek
bir taşıta binerek yürümekten kurtulmak.
- ***ayakta kalmak
1) oturacak yer bulamamak; 2) yıkılmamak, çökmemek: Bu yapı beş yüz yıldan beri ayakta kalmıştır. 3) değerini yitirmemek, önemini korumak: “Ömrü boyunca bu vatan için, bu devletin ayakta kalabilmesi için çalıştı.” -A. Ümit. - ***ayakta uyumak
aşırı dalgın, şaşkın veya yorgun olmak. - ***binbir ayak bir ayak üstüne
“herkesin ayakta olduğu kalabalık” anlamında kullanılan bir söz. - ***bir ayak üstünde bin yalan söylemek
çok kısa sürede pek çok yalan söylemek: “Bir ayak üstünde kırk yalanın belini büktüğü hâlde para hesabına bir türlü akıl erdiremez, bakkala bozdurulan paranın gerisini daima eksik getirirdi.” -R. N. Güntekin.
***bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek
çok kısa sürede pek çok yalan söylemek.
- ***(bir şey) ayağa düşmek
1) ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışmak; 2) artık her yerde bulunabilir olmak: Bu ürünler ayağa düştü. - ***(bir şeyden) el ayak (etek) çekmek
uzaklaşmak, kaybolmak: “Tarzının, yönteminin piyasadan el ayak çekmek zorunda kalacağını açık seçik kavrıyorsunuz.” -S. İleri. “Bazı meddahlar da Karagöz oynatmış, şahbaz, hayalbaz veya hayalî isimleriyle yaşadıktan sonra temaşa hayatımızdan el etek çekmişlerdir.” -S. Ayverdi. - ***(bir şeyi) ayakta tutmak
1) o şeyin sürekliliğini sağlamak: “Meddahlar seyirciyi meraklandırmayı, ilgilerini sürekli ayakta tutmayı çok iyi bilirler.” -M. And. 2) bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak; 3) bir kuruluşun yaşamasını sağlamak. - ***(bir yer) ayağının (ayaklar) altında
yüksek bir yerden geniş bir alanı görür durumda. - ***(bir yerden) ayağını çekmek
sık sık gittiği bir yere artık uğramaz olmak, ilgiyi kesmek. - ***(bir yerden) ayağını kesmek
1) bir yere gitmez olmak, uğramamak; 2) başkasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek. - ***(bir yere) ayağı alışmak
bir yere sürekli gitmek: “ayağı buraya alışmasın, sonra yabancı misafirler varken de gelir, beni rezil eder.” -P. Safa.
***(bir yere) ayağı düşmek
yolu düşmek.
- ***(bir yere) ayak atmamak
bir yere hiç gitmemek, uğramamak. - ***(biri ötekinin) ayağının pabucu olamamak
değerce ondan çok aşağı olmak. - ***(birini) ayağının altına almak
tekme ile dövmek. - ***(birini) ayakta tutmak
1) oturtmak gerekirken oturtmamak; 2) oyalamak. - ***(birinin) ayağına gitmek
alçak gönüllülük ederek veya saygı göstererek birinin yanına varmak. - ***(birinin) ayağının türabı olmak
bir kimse başka bir kimseye kul gibi bağlanıp onun her emrini yerine getirmek: “ayağınızın türabıyım, çakeriniz efendimizi dünyada bırakmam.” -M. Ş. Esendal. - ***dimdik ayakta durmak
yıkılmamak. - ***dört ayak üstüne düşmek
1) tehlikeli bir durumdan zarar görmeden kurtulmak; 2) işi rast gitmek: “Yüze gülücü, her dönemde dört ayak üstüne düşen Efruz’un hayat hikâyesini sergileyen piyesim, yurtta bini aşkın defa oynadıktan sonra, televizyon oyunu hâline getirilince yasaklandı.” -H. Taner. - ***el ayak çekilmek
ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek: “Yollar ıssızdı, el ayak çekilmişti, sokaklarda yolu şaşırdım.” -Halikarnas Balıkçısı.
***(el, ayak, parmak) çivi gibi olmak
çok üşümek, donmak.
- ***elden ayaktan düşmek (kesilmek)
yaşlılık sebebiyle veya sağlığı büsbütün bozularak çalışamaz duruma gelmek: “Ve gün battığı zaman artık Gülbahar’ın hâli kalmamış, elden ayaktan kesilmişti.” -Y. Kemal. - ***gururunu ayakaltına almak
her türlü fedakârlığı göze alıp ödün vermek, ilkelerden vazgeçmek. - ***karaya ayak basmak
1) deniz, göl vb.nden karaya çıkmak; 2) deniz taşıtından karaya çıkmak. - ***kedi gibi dört ayak üzerine düşmek
en güç bir durumdan zarar görmeden kurtulmak. - ***ortama ayak uydurmak
çevreye uyum sağlamak. - ***sağlam pabuç (ayakkabı) değil
bir kimsenin güvenilmez olduğunu belirten bir söz: “Nasıl aldattı beni meğer sağlam ayakkabı değilmiş.” -P. Safa. - ***sinirleri ayakta olmak
çok sinirlenmiş veya öfkelenmiş bulunmak. - ***sütçü beygiri gibi ayakta uyumak
çok tembel ve miskin olmak. - ***yalın ayak, başı kabak
çok perişan bir kılıkta: “İçinde yaz kış, bir don bir gömlekle yalın ayak, başı kabak bir adam oturur.” -Y. K. Karaosmanoğlu.
Ayakta Kalmak : 3 ayrı anlama gelir.
1 – oturacak yer bulamamak
2- yıkılmamak, çökmemek
3- önemini, değerini yitirmemek, korumak
Ayakta Kalmak Deyimi İle İlgili Cümleler
- *** Mısır piramitleri yüzyıllarca ayakta kalmış önemli tarihi yapılardır.
- *** Kocasının ölümünden sonra çocukları için ayakta kalmayı başardı.
- *** Seminere geç kaldığımız için ayakta kaldık.
- *** Anneannem ayakta kaldı; oturacak bir yer ayarlar mısın?
- *** Türkiye’nin ayakta kalan bir çok önemli antik kenti mevcuttur.
- *** Vatandaşlarımızın hepsi devletimizin, vatanımızın ayakta kalabilmesi için çalışmalı, üretmelidir.
- *** Yaşadıklarının zor olduğunu biliyorum ama ayakta kalmalı ve savaşmaya devam etmelisin.
- *** Ayakta kaldın, otursana.
Ayak Diremek : bir düşünceyi, bir davranışı sonuna kadar sürdürmek, kendi tutumundan şaşmamak
- *** O işte ayak diremeyi bıraksan iyi edersin aksi taktirde iflasın yakın.
- *** Kendi bildiğinden şaşmaz, doğrularında ayak direrdi.
- *** Kemalpaşa’dan arsa almak konusunda ayak direme de başka yerlere de bak.
- *** Bir konuda bu kadar uzun ayak diremek hiç de hayırlı sonuçlanmaz.
- *** Doktora gitmemek konusunda ayak diriyor, hastalığı da gittikçe ilerliyordu.
- *** Bence boşuna ayak diriyorsun, eninde sonunda bu değişiklikleri kabul edeceksin.
- *** Onların dükkandan alışveriş yapmamak için ayak diriyor, uzaktaki markete gidiyordu.
1 Yorum
iyimiş