Baltık Ülkeleri Tarihi: Estonya, Letonya ve Litvanya Tarihi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

0
Advertisement

Baltık ülkeleri tarihi. Baltık ülkeleri tarihi hakkında bilgi edinmek isteyenler için kapsamlı bir yazı. Estonya, Letonya ve Litvanya’nın geçmişi, kültürü ve turistik yerleri hakkında detaylı bilgiler içerir.

Tarih Öncesi’nden 18. yüzyıla

Balt kavimleri İÖ 3. binde Baltık Denizinin doğusundaki geniş topraklara tarım ve hayvancılığı öğrenmiş olarak geldiler. Tunç Çağında Batı Baltık yöresi Yakındoğu uygarlıklarınca “efsaneyi kehribar ülkesi” olarak bilinmekteydi. İS 1-6. yüzyıllar arasında Baltık halkları Roma İmparatorluğu ve Germen ülkeleriyle yaptıkları yoğun ticaret sayesinde altın çağlarını yaşadılar. Roma İmparatorluğu’nun çöküş dönemi ve Büyük Germen Göçleri ticareti olumsuz yönde etkiledi. 9. yüzyılda Vikingler Kurland ve Estonya kıyılarını yağmalayarak Rusya içleriyle ticareti denetimleri altına aldılar. Kurlar yaklaşık 853’te Danların deniz filolarını yenilgiye uğratmayı başardılar ve 11. yüzyıl ortalarından 13. yüzyıl ortalarına değin Estler ve Kurlar Danimarka ve İsveç topraklarına sık sık akınlar düzenlediler. Çevre Slav kabileleri bu dönemde yerel Baltık hükümdarlarıyla iyi ilişkiler kurmuşlar ve Ortodoksluğun Doğu Letonya’da yayılmasını sağlamışlardı.

Baltık Ülkeleri Nelerdir
Estonya ve Letonya’nın fethi.

1219-22 arasında Danimarka kralı II. Baldemar bütün Kuzey Estonya’yı topraklarına kattı. Germenler ise 1198-1290 arasında Estonya’nın geri kalan topraklarıyla Letonya’yı ele geçirdiler. 1236’da Pagan Baltık ülkelerinde Katolikliği zorla yaymayı amaçlayan Fratres Militiae Christi’den(*) (Kılıç Kardeşliği Tarikatı) şövalyeler, Litvanlarla Zemgallerin birlikte karşı koymalarıyla Saule’de yenilgiye uğratıldılar. 1260’ta, Töton Şövalyeleri’ ne bağlı Livonya Şövalyeleri olarak yeniden örgütlenen tarikat bu kez Kurlar ve Litvanlar tarafından gene büyük bir yenilgiye uğratıldılarsa da 1283’te Töton Şövalyeleri Baltık Pruslarının tümünü egemenlikleri altına almışlardı. 1343’te Kuzey Estonya Danimarka egemenliğinden kurtuldu, ama üç yıl içinde Livonya Şövalyeleri’nin eline geçti. Baltık kıyılarının eski düzeni bu dönemde yerini Germen şövalyeleri ve kentlerin egemen olduğu feodal kilise devletçiklerine bıraktı. 1418’den sonra gevşek bir Livonya Konfederasyonu altında örgüt-lenmekle birlikte, bu devletçikler sık sık birbirleriyle mücadele ettiler ve yerli halk sürekli baskı altında tutuldu.

Bağımsız Litvanya

Komşu halkların tersine bağımsızlıklarını koruyabilen Litvanlar, 1236’da Mindaugas’ın yönetimi altında birlik sağladılar. Mindaugas 1253’te Hıristiyanlığı kabul ederek Litvanya kralı ilan edildiyse de 10 yıl sonra öldürüldü ve Litvanya halkı Hıristiyanlığı reddetti. Ancak 1290’da yeniden birleşebilen Litvanya Grandüklüğü, 14. yüzyıl boyunca topraklarını genişleterek bölgede önemli bir güç haline geldi. Kiev’in Tatarların eline geçmesiyle Kiev Rus Devleti’nin öteki Rus prenslikleri üzerindeki etkisinin önemli ölçüde azalması Litvanya’nın doğu ve güneydoğuya doğru genişlemesine olanak sağladı. Litvanlar 1387’de Hıristiyanlığı kabul ettiler. 1392-1430 arasında hüküm süren Vytautas (Büyük) dönemi Litvanya’nın tarihsel olarak en geniş sınırlarına ulaştığı dönemdir. Katolik mezhebinin kabulüyle Litvanya kültürel açıdan Batı’ya yaklaşmaya başladı. Polonya’yla hanedan birliğinden kaynaklanan yakın ilişkiler, Litvanların Polonyalılar arasında erimeye başlamasına yol açtı. İki ülke soylularının 1413’te eş düzeyde kabul edilmesiyle Litvan soyluları tümüyle Polon-yalılaştı. 1569’da hanedan birliği ülkelerin birleşmesine dönüştü ve Litvanya Polonya Krallığı’na bağlı bir bölge haline geldi. 18. yüzyıl sonlarında Polonya’nın Prusya, Avusturya ve Rusya arasında paylaşılması sırasında Rusya Litvanya’yı ilhak etti.

Livonya, Estonya ve Kurland

Livonya Konfederasyonu’nun zaten gevşek olan iç birliği gittikçe zayıflarken toprak sahibi soyluların ve serbest kentlerin gücü ve önemi arttı. Hansa Birliği’nin(*) artan ticari etkinliğinden yararlanan Baltık kentleri özellikle Rusya’yla ticaret sayesinde geliştiler ve zenginleştiler. 1520’lerde Luteranlık Germen yönetici sınıflar arasında yayılmaya başlamıştı. Evanjelik rahipler kitlelere ulaşabilmek için Estonca ve Letonca yazılı edebiyatı geliştirme yolunda yoğun çabalar harcadılar. Letonya ve Estonya topraklarında Luteranlığın yerleşmesiyle Katolik kilise devletçikleri varlık nedenlerini kaybetmeye başladılar. 1558’de Rus çan IV. İvan (Korkunç) Baltık Denizine çıkabilmek amacıyla Livonya topraklarında hak iddia etmeye başladı. Rus ordularının ilerlemesi karşısında Livonya Konfederasyonu dağıldı. Livonya Savaşları sırasında konfederasyon topraklan Livonya, Estonya ve Kurland dükleri olarak üçe bölündü. Estonya İsveç egemenliği altına girdi. Livonya Litvanya’nın bir parçası oldu. Kurland ise Polonya denetimi altında varlığını sürdürdü. Soylular ve serbest kentler ayrıcalıklarını korudular.

1592’de Baltık topraklan Luteran-Katolik çatışması yüzünden İsveç’le Polonya arasındaki ilk savaşa konu oldular. 1629’da Polonya Livonya’yı İsveç’e bırakmak zorunda kaldı. İsveç kralları, özellikle de II. Gustaf Adolf (hd 1611-32) ve XI. Kari (hd 1660-97) dönemlerinde Estonya ve Letonya köylülerini serflikten kurtarmaya çalıştılar. İlköğre-nim zorunla hale getirildi. 1632’de Dorpat’ ta (Tartu) bir üniversite açıldı.

Advertisement

Kurland’da Livonya Şövalyeleri’nin son başkanı Gotthard Kettler (hd 1559-61), düklüğün bağımsızlığını bir ölçüde korudu. Torunu Jakob döneminde (1642-82) yerel sanayi ve dış ticaret gelişti. Büyük bir deniz filosu kuruldu. Jakob Batı Hint Adalarında Tobago ve Batı Afrika kıyılarında Gambia kolonilerini ele geçirdi. Gemilerini Brezilya, Sierra Leone, Liberya ve Endonezya’ya kadar gönderdi. O dönemde yeni keşfedilen Avustralya’yı kolonileştirme planları da yaptı. Kettler hanedanından sonra başa geçen Biron hanedanından Peter’in düklüğü döneminde Rusya Kurland’ı ele geçirdi (1795).

RUS EGEMENLİĞİ DÖNEMİ

Büyük Kuzey Savaşları (1700-21) sonunda Çar I. Petro (Büyük) Livonya ve Estonya’yı İsveç’ten almakla Rusya’nın “denizlere açılma” emellerini kuzeyde gerçekleştirmiş oldu. 1772-95 arasında, Prusya’ya katılan bir bölüm Litvanya toprakları dışında bütün Baltık ülkeleri Rus egemenliğine girdi. Rus egemenliği bölgedeki Germem soylularının ayrıcalıklarını ve köylüler karşısındaki güçlerini artırdı. Toplumsal ve ulusal özgürleşme süreci ancak 19. yüzyılda başlayabildi. Çar I. Aleksandr döneminde Estonya ve Letonya köylüleri kişisel özgürlüklerine kavuştular (1816-19). Yüzyılın ortalarında da kullandıkları toprak üzerinde mülkiyet hakkı kazandılar. Böylece eyaletlerinde Rusya’dan farklı bir tarım yapısı gelişmeye başladı. Bununla birlikte, büyük toprak sahipleri varlıklarını sürdürdüklerinden pek çok köylü kendine yeterli büyüklükte toprak edinme olanağı bulamadı. Bunun sonucunda binlerce Letonya ve Estonya köylüsü Rusya içlerinde yerleşime açılan topraklara göç etti. Litvanya’da ise köylüler Rusya’da sertliğin kaldırıldığı 1861’e değin özgürlüklerine kavuşamadılar. Bu sürede on binlerce Litvanya köylüsü ABD, Kanada ve Brezilya’ ya göç etti.

Estonya ve Letonya’da okuryazar olmayan yok gibiydi. Eğitim alanında büyük ilerlemeler kaydedildi. Dorpat’ta Almanca eğitim yapan üniversite 1802’de yeniden açıldı. Yüzyılın ortalarında bu kurum Estonya ve Letonya halkları için milli uyanış akımının merkezi olmuştu. 1803’te Vilnius’ta açılan ve Lehçe eğitim veren üniversite de aynı işlevi Litvanlar için üstlendi. Litvanlar ve Latgaller Polonyalıların 1830-31 ve 1863-65 ayaklanmalarına katılmışlar ve bu olayların ertesinde sürekli baskı altına alınmışlardı. 1864’ten 1905’e değin uygulanan Ruslaştırma politikası süresince Lehçe kitap, dergi ve gazete yayımlanması yasaklanmış, Lit-vanca ve Latgal dilinde ise Rus alfabesi kullanılması koşuluyla bu yayınlara izin verilmişti. Okullarda eğitim dili de Rusça olmuştu. Baltık ülkelerinde Ruslaştırma politikası özellikle 1881’den sonra eğitim sistemi dışında yargı ve yerel yönetim alanlarında da yoğun biçimde uygulandı.

Bu dönemde Baltık limanlarını Rusya içlerine bağlayan demiryolları yapıldı. Büyük bir deniz filosu oluşturuldu. Riga dünya çapında bir liman haline geldi ve Tallinn ve Narva ile birlikte önemli bir sanayi merkezi oldu.

Marksizm Baltık eyaletlerinde 1880’lerde “Yeni Akım” adıyla yayılmaya başlamıştı. 1904’te Letonya, 1906’da da Estonya Sosyal Demokrat partileri kuruldu; Alman ve Rus Sosyal Demokrat partileriyle yakın ilişkiler içine girdi. Litvanya Sosyal Demokrat Partisi 1895’te kurulmuştu. Rusya’daki 1905 Devrimi Letonya ve Estonya’da büyük yankılar uyandırdı. Burjuva siyasetçiler, radikal devrimcilerle birlikte ulusal özerklik talebinde bulundular. Devrimci güçlerin, eylemlerini kırsal alanlara yönelterek malikâneleri yağmalamaya başlamalan üzerine ordu ayaklanmayı bastırmakla görevlendirildi. Çatışmalarda bin kadar Estonyalı ve Letonyalı öldürüldü; binlerce devrimci de Sibirya’ya sürüldü ya da yurt dışına kaçtı. Bununla birlikte devrim hareketi, çarın liberal reformlara yönelik bazı ödünler vermesini sağladı ve üç Baltık eyaletinin imparatorluğun yeni yasama organı Duma’ ya seçilmiş temsilciler göndermesine izin verildi.

BALTIK KURTULUŞ SAVAŞI VE BAĞIMSIZLIK DÖNEMİ

Rusya’da çarlık rejimini yıkan Şubat 1917 Devrimi Baltık ülkeleri için kısa bir özerklik dönemi getirdi. 12 Nisan’da Rusya geçici hükümeti Estonya illerinin birleşmesine izin verdi ve haziranda Estonya Ulusal Konseyi (Maapaev) için seçimlere gidildi. Ekim Devrimi’nin ardından Maapaev Rusya’dan ayrılma karan aldıysa da Bolşevikler Estonya’da bir Sovyet hükümeti kurdular. Henüz bir banş antlaşması imzalanmadan Sovyetler’in I. Dünya Savaşı’n-dan çekildiğini açıklaması üzerine Alman ordulan Estonya’ya girdi.

Advertisement

Komünistler başkent Tallinn’i terk ettiler ve 24 Şubat 1918’de Maapaev Estonya’nın bağımsızlığını ilan etti. Ama ertesi gün Tallinn Almanların eline geçti. 3 Mart’ta imzalanan Brest-Litovsk Barışı’yla, Sovyetler Baltık ülkeleri üzerindeki egemenliğini Almanya’ya devretti. 11 Kasım 1918’de Almanya’nın silahlarım bırakmasıyla Estonya geçici hükümeti yeniden yönetimi ele aldı. Letonya’da Geçici Ulusal Konsey Kasım 1917’de Letonya’nın özerkliğini, bir yıl sonra da Letonya Halk Konseyi bağımsızlığını ilan etmişti. Bunun ardından Çiftçi Partisi önderi Kârlis Ulmanis başkanlığında bir hükümet kuruldu. Buna karşılık Sovyet Rusya, Letonya Sovyet hükümetini kurdurdu.

I. Dünya Savaşı sırasında Almanya Litvanya topraklarının büyük bir bölümünü işgal etmişti. İl Aralık 1917’de Litvanya Ulusal Konseyi’nin (Taryba) bağımsız Litvanya devletini yeniden kurmasına Almanya ses çıkarmadı. Bununla birlikte Litvanya’nın tam anlamıyla bağımsız hareket etmesine de olanak sağlamadı. Bunun üzerine Litvanya Şubat 1918’de Almanya’yla ilişkilerini kopararak yeniden bağımsızlığını ilan etti. Kasım 1918’de de Augustinas Volde-maras başkanlığında bir cumhuriyet hükümeti kuruldu. Aralık 1918’de ise Sovyetler bunun yanı sıra Litvanya Sovyet hükümetini kurdurdu. Almanların savaşı bırakmasının ardından Almanya’da sosyalist bir devrim gerçekleştirmek amacıyla Baltık ülkeleri üzerinden ilerlemeyi uman Sovyetler, Kasım 1918’de ordularını harekete geçirdi ve aynı yılın sonuna değin Estonya topraklarının dörtte üçünü işgal etti. Ocak 1919’da Kızıl Ordu Letonya ve Litvanya başkentlerini ele geçirdi. Letonya’da Venta Irmağına kadar ilerledi; Litvanya’nın kuzey ve batısını işgal etti. Müttefiklerden silah, İngilizlerden donanma desteği ve Finlandiya’dan gönüllü asker sağlayan Estonyalılar, Bolşevik ilerlemesini durdurmayı başardılar ve 3 Ocak 1919’da bir karşı saldırıyla Kızıl Ordu’yu Estonya topraklarından çıkardılar. Ama Letonya ve Litvanya, yalnızca Bolşevikleri sürmekle yetinmeyen, aynı zamanda bölgede kendi egemenliğini kurmak isteyen Almanlara bağımlı kaldı. Almanya, Letonya ve Litvanya hükümetlerinin kendi düzenli ordularını kurmasını engelledi.

Buna karşılık, Litvanyalı gönüllülerin Şubat 1919’da Sovyet ilerlemesini durdurmasına yardım etti; ardından da Litvanyalıların Sovyet ordusunu yavaş yavaş da olsa geriletmesine askeri destek sağladı. Ayrıca Sovyetlerle savaşta olan Polonya, Mart 1919’da Litvanya’ya girdi ve nisanda Vilnius’u Bol-şeviklerden aldı. Letonya’daki Alman birliklerinin komutanı General Rüdiger von der Goltz Letonya’ yı antikomünist Alman ve Rus kuvvetlerinin üssü haline getirmeye ve Baltık ülkelerinde eski Alman İmparatorluğu’na ve çarlığa sadık yönetimler kurmaya çalıştı. Von der Goltz’un birlikleri 22 Mayıs 1919’da Riga’yı Kızıl Ordu’dan aldı, ama, Estonya ordusu ve 2 bin kişilik bir Litvanya birliği tarafından durdurularak burayı bırakmaya zorlandı.

Özerk Letonya hükümeti, yönetimi yeniden ele geçirdi. Kurland’a çekilen von der Goltz, bir kez daha Baltık bölgesini ele geçirmek umuduyla temmuzda kuvvetlerini Albay Pavel Bermondt-Avalov komutasındaki antikomünist Batı Rusya ordusuyla birleştirdi ve Avalov’un Riga ile Litvanya’nın kuzeybatısına düzenlediği saldırılara katıldı. Bermondt’un seferleri başarısızlıkla sonuçlandı; Alman kuvvetleri 15 Aralık’ta Letonya ve Litvanya’dan çekilmişti. Baltık kuvvetleri Almanları yenerken, Bolşevik tehdidi de sürüyordu. Ağustos 1919’da Litvanyalılar, Sovyet ordusunu Litvanya’nın kuzeybatısından çıkardılar. Kasım ve aralık aylarında da Estonyalılar, Estonya topraklarına yeniden girerek Bolşevik karşıtı bir Rus kuvvetini Estonya içlerine kadar kovalayan Kızıl Ordu’yu geri püskürttüler. Polonyalıların yardımıyla Letonyalılar da Bolşevikleri Letonya’nın güneydoğusundan sürünce, Sovyetler, Baltık devletlerinin bağımsızlığını tanıyan Tartu (2 Şubat 1920), Moskova (12 Temmuz 1920) ve Riga (11 Ağustos 1920) antlaşmalarını imzaladı. Baltık hükümetleriyle imzalanan bu antlaşmalar öncesinde daha önce bu ülkelerde kurulmuş olan Sovyet hükümetleri de dağıtıldı.

1915-17 arasında Alman ordularını durdurmayı başaran sekiz Letonya tüfek alayı, Alman işgalinden sonra Rusya topraklarına çekilmiş ve Lenin’in muhafız alayları durumuna gelmişlerdi. Letonya ve Estonya alayları İç Savaş sırasında çar yanlısı güçlere karşı çarpışmalarda önemli görevler yüklendiler. Daha sonra bu alaylardan 12 bin asker Letonya’ya geri döndü. Sovyetler’de kalan binlerce Baltıklı komünist, yönetimde, orduda ve ekonomik yaşamda önemli görevlere yükseldilerse de bunların hemen hemen tümü Stalin döneminde tasfiye edildi.

Reform hareketleri

Savaş sonrası dönemde her üç Baltık cumhuriyeti de yarı feodal toplum yapısının değişimi, anayasal düzenlemeler ve ekonominin yeni koşullara uyarlanması gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyaydı. Estonya ve Letonya’da hükümetler, büyük toprak sahiplerinin tümünün arazilerini on binlerce topraksız köylüye dağıtarak hem Baltık ülkelerindeki Germen soylularının ekonomik ve siyasi gücünü kırdılar, hem de komünist hareketi baltalamış oldular. Litvanya’da toprak reformu daha az radikal oldu. Polonya kökenli ve Litvan aristokratların ellerindeki büyük arazilere dokunulmadı. Buna karşılık tarım ürünlerinin hükümetçe desteklenen kooperatifler aracılığıyla pazarlanmasına gidildi. Anayasal düzenlemeler ise her üç ülkede parlamenter rejimi kesin biçimde kurumlaştırmaya yönelikti. Yasamanın yürütme karşısında tartışmasız üstünlüğü sağlandı. Seçimlere pek çok sayıda partinin katılması doğal hale geldi. Estonya ve Letonya’da Sosyal Demokratlar, çiftçi örgütleri ve bazı Milliyetçi ve Liberal gruplar siyaset sahnesinde öne çıktılar. Litvanya’da ise güçlü bir muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Parti ortaya çıktı. Yasadışı ilan edilmiş olan komünist partiler ise varlık gösterme olanağı bulamadılar. Rusya’dan kopmakla ekonomik hinterlandım kaybetmiş olan Baltık ülkeleri, savaş sırasında sanayi tesislerinin yıkıma uğraması, tarımsal üretimin düşmesi ve savaş borçları yüzünden büyük güçlüklerle karşı karşıya kaldılar. Bu güçlüklerin aşılmasında yardımcı olan temel etkenler arasında Es-tonya’da zengin petrollü şeyi yataklarının üretime açılması, buna bağlı olarak yeni sanayilerin kurulması, kereste ve orman sanayilerinin gittikçe artan önemi, ayrıca gıda sanayi ve ihracatının da gelişmesi sayılabilir.

1920 ve 1930’larda siyasal eğilimler. Baltık cumhuriyetleri Eylül 1921’de Milletler Ce-miyeti’ne üye oldular. Bölgesel savunma paktları kurma projeleri, Baltık ülkelerince desteklenmekle|birlikte, Almanya, Polonya ve SSCB’nin böyle bîr pakta katılma konusundaki isteksizlikleri ve İngiltere’yle Fransa’nın çekimserliği yüzünden gerçekleşemedi.

Aralık 1926’da Litvanya’da otoriter bir başkanlık rejimine geçildi. Estonya ve Letonya’da siyasal partilerin sayıca çokluğu istikrarlı hükümetlerin kurulmasını engellemekte ve sık sık hükümet bunalımlarına yol açmaktaydı. 1929 Büyük Bunalımı ile artan mali güçlükler ve işsizlik sorunları siyasal istikrar gereğini vurguluyordu. Bazı küçük gruplar Faşist İtalya ve Nazi etkisi altına girdiler. Estonya’da bu hareketin başını Özgürlük Savaşçıları Birliği (Vabadussöjalaste Liit-Vaps) çekiyordu. Antikomünist ve antiparlamenter bir kitle hareketi durumuna gelen Vaps’ın anayasal reform önerisi Ekim 1933’te yapılan referandumda yüzde 72,7 oranında destek aldı. Cumhurbaşkanı vekili Konstantin Pâts’in yeni cumhurbaşkanlığı seçimine gitmesi beklenirken, 12 Mart 1934’te olağanüstü durum ilan edildi. Vaps örgütü dağıtıldı, önderleri tutuklandı, bir süre sonra da parlamento lağvedildi. Pâts 1938’e değin ülkeyi kanun kuvvetinde kararnamelerle yönetti. Letonya’da buna benzer bir gelişme 15 Mayıs 1934’te ortaya çıktı. Anayasal reform çabalarının sonuç vermemesi ve siyasal yaşamın gittikçe aşırı sağ ve aşırı sol arasındaki çekişmelere sahne olması üzerine Başbakan Ulmanis olağanüstü durum ilan etti; büyük partilerin katıldığı bir milli birlik hükümeti kurdu ve ülkeyi parlamentosuz yönetmeye başladı.

Parlamenter hükümetlerin yerlerini otoriter rejimlere bırakması ne Estonya’da ne de Letonya’da önemli tepki doğurdu. Yeni rejimler, varlıklı köylüler, ordu ve milislerce desteklendi. İki ülkede de yöneticiler hükümet darbelerini dış müdahaleleri önleme amacını ileri sürerek meşrulaştırmaya çalıştılar ve toplumu Faşist İtalya modeli doğrultusunda meslek gruplarının temsiline dayalı korpo-ratist bir örgütlenme düzenine soktular. Litvanya’da ortaya çıkan milliyetçi tek parti rejimi, Cumhurbaşkanı Antanas Smetona’ nın, 1929’da, diktatörce eğilimleri tepki doğuran Başbakan Voldemaras’ı görevden alması ve kendini “halkın önderi” ilan etmesiyle iyice otoriter bir biçim aldı. Ordu, milisler ve devletin denetimindeki gençlik örgütü Genç Litvanya tarafından desteklenen bu rejim de İtalyan Faşizmini örnek almıştı. Bağımsızlığın sonu. Baltık ülkeleri bağımsızlıklarını Rusya ve Almanya’nın savaşta yenilgiye uğradıkları bir dönemde kazanmışlardı.

Bu iki gücün zayıf kaldığı sürece de bağımsız kaldılar. Durumlarını korumak amacıyla Finlandiya ve Polonya’yla yakınlaşma çabaları bu ülkelerin isteksizliği yüzünden sonuçsuz kaldı. Estonya ve Letonya arasında 1923’te kurulan savunma ittifakı, 1934’te Litvanya’nın da katılmasıyla Baltık Antantı(*) adını aldı. Her üç Baltık devleti de Sovyetler ve Almanya’yla saldırmazlık paktları imzalamış ve Avrupa güç mücadelesi içinde tarafsız kalmaya çalışmışlardı. Buna karşın Ağustos 1939’da imzalanan Sovyet-Alman paktına eklenen gizli bir protokolle Estonya ve Letonya’nın Sovyet etki alanında kalması kabul edilmiş, Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı yenilgiye uğratmasından sonra Litvanya da aynı konuma sokulmuştu. Sovyetler Birliği bu gelişmelerin ardından Baltık devletlerinden karşılıklı yardım anlaşmaları imzalamalarını ve topraklarında Sovyet askeri üsleri kurulmasına izin vermelerini istedi. Uluslararası alanda kendilerine destek bulamayan Baltık hükümetleri bu talepleri kabul etmek zorunda kaldılar. 14 Haziran 1940’ta Alman ordularının Paris’i işgal etmesinin hemen ardından Stalin, Baltık devletlerinden, topraklarında daha yüksek sayıda Sovyet askeri birliğinin üslenmesini ve Sovyetler yanlısı rejimler kurulmasını istedi. 14-15 Temmuzda yalnızca SSCB’nin desteklediği adayların katılabildiği seçimlerden sonra kurulan parlamentolar Sovyetler Birliği’ne katılma kararı aldılar. SSCB Yüksek Sovyet’i Ağustos 1940’ta bu istekleri onayladı ve Estonya, Letonya ve Litvanya Sovyetler Birliği’nin cumhuriyetleri arasına girdiler

Litvanya’daki başkaldırı hareketi ve Almanya’nın Baltık ülkelerini işgali ile Temmuz 1941’de, Baltık toprakları ve Beyaz Rusya, daha sonra Üçüncü Reich’la birleşmek üzere, Ostland bölgesine katıldı; Baltık ülkeleri de Nazi baskısı altına girdi. Sovyetler üst sınıfları yok etmek istemiş, Naziler ise bölgedeki “istenmeyen kesim-ler”i hedef almıştı. Geçici hükümetler kurarak yeraltı etkinliklerine yönelen Baltık halkları Naziler tarafından acımasızca ezildiler. Baltık ülkeleri bir kez daha yıkıma uğramıştı: I. Dünya Savaşı’nda 650 bin kayıp veren Letonya, II. Dünya Savaşı’nda 450 bin kişi daha kaybetti. Estonya’nın kaybı 200 bine, Litvanya’nınki ise 473 bine ulaştı.

Advertisement

1944 sonbaharında Almanlar çekilip Sovyet orduları Baltık ülkelerine girdiğinde yaklaşık 200 bin kişi sürüldü ya da ülkeyi terk etti. Sosyalist rejimler yeniden kurulunca üç ülke de 1951’e değin süren gerilla savaşlarına sahne oldu. Hükümetlerin özel mülkiyete dayalı ekonominin son kalıntılarını da yok etme girişimleri kırsal kesimlerde büyük tepkilere yol açtı ve bunu yeni sürgünler izledi. 1941-49 döneminde Baltık ülkelerinden sürülenlerin sayısı 570 bin dolayında tahmin edilmektedir. Bunların yaklaşık yüzde 25-30’u Stalin’in ölümünden ve 1955’teki genel aftan sonra ülkelerine geri dönmüştür.

SOVYETLER BİRLİĞİ İÇİNDE BALTIK ÜLKELERİ

Baltık ülkelerinde kolektifleşmeye direniş kırıldıktan sonra toprak sahibi köylülük ortadan kalktı; kırsal yerleşimlerde sığır yetiştiriciliği ve mandıracılığa yönelin-di. 1950 ve 1960’larda Estonya ve Letonya süt verimliliğinde Sovyet cumhuriyetleri arasında ilk sıraları paylaşıyorlardı. Baltık cumhuriyetlerinin Sovyet planlı ekonomisine katılmasıyla bölgede yatırımlar ve sanayi üretimi büyük ölçüde arttı. Estonya’da petrol ve doğal gaz sanayisi gelişti. Beş dev elektrik santralı kuruldu. Sanayi tesisleri, dokuma, sentetik elyaf, otomotiv, elektrikli tren, elektronik ve dayanıklı ev eşyaları üretiminde Sovyetler Birliği ve dış ülkelerin gereksinimlerini karşılar hale geldi. Büyük bir deniz ürünleri ve konserve sanayisi kuruldu. Yaşam standardı çok yüksek olmamakla birlikte genelde SSCB ortalamasının üzerindeydi.

Savaş sonrası tanm ve ekonomi politikaları Baltık ülkelerinin toplumsal yapılarında da önemli değişikliklere yol açtı. Kentleşme oranlan yükseldi. Bu arada Sovyetler Birliği’nin öbür cumhuriyetlerinden gelenlerle demografik yapı da değişti; toplam nüfus içinde Baltık halklarından olmayanların oranı arttı. Eğitim ve kültür alanlarında “biçimde ulusal, özde sosyalist” politikalar benimsendi. Yerel dil ve edebiyat, sanatlar, gelenek, görenek ve ulusal tarih çokuluslu Sovyet kültürü kapsamında geliştirildi. 1980’lerin başında Baltık devletlerinin SSCB’ye katılması ABD ve bazı başka ülkelerce hâlâ tanınmamıştı. Savaş öncesi Baltık hükümetlerinin temsilcileri de Washington ve başka birkaç Batı başkentinde etkinliklerini sürdürüyordu.

BAĞIMSIZLIĞIN YENİDEN KAZANILMASI

1980’lerin ikinci yansında SSCB önderi Mi-hail Gorbaçov bir liberal reform politikasını uygulamaya koydu. Geniş ekonomik ve siyasal özgürlükler tanıyan bu politikanın bütün Sovyet cumhuriyetleri üzerinde tarihsel etkileri oldu. Reformlar, ekonomik bunalımın şiddetlendiği bir dönemde uygulamaya kondu. Koşullar kötüye giderken birlik içinde merkezi otorite zayıflamaya başladı. Cumhuriyetlerde daha fazla özerklik kazanmaya yönelik hareketler çok çabuk yayıldı. Öteden beri SSCB tarafından hukuka aykırı olarak işgal edildiklerini savunan Baltık ülkelerinde bu hareket daha da hızlı gelişti. Mart 1990’da Litvanya ve Estonya bağımsızlıklarını ilan ettiler; Letonya mayısta onlan izledi. SSCB, ve uluslararası kurumlar bu girişimleri tanımadı. Gorbaçov cumhuriyetleri bağımsızlık kararlarını ertelemeye zorlayacak siyasal ve askeri baskı uyguladı. Sovyetler’in bütün çabalarına karşın bağımsızlık hareketi giderek güçlendi. SSCB Litvanya’nın petrol ve doğal gaz ithalatını engellemek için abluka uyguladı. İletişim merkezlerine saldırılması, önemli resmî binaların Sovyet birlikleri ve Siyah Bereliler denen yarı-askeri polislerce işgal edilmesi gibi güç gösterileri, direnişi daha da güçlendirmekten başka işe yaramadı.

Gorbaçov’u devirmek ve reform girişimlerini durdurmak için düzenlenen darbe başa-nsızhkla sonuçlandıktan sonra, Ağustos 1991’de üç Baltık ülkesi bağımsızlık isteklerini yineledi. SSCB kanşıklık içindeyken, aralarında ABD’nin de bulunduğu dünyanın büyük devletleri eylül başlarında Balkan ülkelerinin bağımsızlıklarını tanımıştı. Üç ülke SSCB’den ayrılışlarını güvenceye almak amacıyla hemen Birleşmiş Milletler’e üyelik için başvurdu. Yeni Sovyet parlamentosu 6 Eylül’de ilk karar olarak, Baltık ülkelerinin bağımsızlığını kabul etti. Ardından da Estonya, Letonya ve Litvanya BM üyeliğine kabul edildiler.


Leave A Reply