Dinde ve Felsefede Ateş Kavramı ve Ateş İle İlgili İnançlar

0
Advertisement

Dinde ve felsefede ateşin yeri nedir? Türklerde ateş ile ilgili inançlar ve gelenekler nelerdir? Eski inançlarda ateşin yeri hakkında bilgi

Dinde ve Felsefede Ateş – Ateş İle İlgili İnançlar

Dinde ve felsefede ateş.

Dinsel ayinlerde yakılan kutsal ateşler, gene bu törenlerde kullanılan ateş delgileri, dünya mitolojisindeki sayısız ateş tanrısı, insanlık tarihinde ateşin taşıdığı önemin başka göstergeleridir. Eski Veda metinlerinde “ateş” anlamına gelen Agni, insanlarla tanrılar arasındaki haberci niteliğinin yanı sıra kurbanlık ateşin kişileşmiş biçimidir. Brahmanlar, Agni’ye tapmak için günümüzde de evlerinde kutsal bir ateş bulundurmak zorundadırlar. Eski Romalılar da Ateş ve Ocak Tanrıçası Vesta’ya hizmet eden bakirelerin sürekli yanık tuttuğu kutsal bir ateşi evlerinden eksik etmezlerdi. Yunanlılar, Hestia’nın kutsal ateşini özenle korur, bir yere göç ederken yanlarında taşırlardı. İran’daki Zerdüştler, dinlerinde ateşe en önemli yeri verir, varlığın temelini oluşturan en ince doku, en kudretli ve kutsal güç olarak ona tapınırlardı.

Zerdüştlere göre ateş, insanlara doğrudan gökyüzünden gönderilmiş ve Tanrı’nın eliyle tutuşturulmuştu. Bir bakıma Hz. İbrahim, İsrailoğullarının, Ateş Tanrısı Molek’e çocuk kurban ederek tapınmalarına karşı çıkan bir reformcuydu. Sibirya’da ilkel Koryak ve Çukçi halkları ile daha gelişmiş olan Buryatlar, her türlü pisliği ve kirli sayılan nesneleri ateş ve ocaklardan uzak tutarak ateş tanrısını yüceltirlerdi. Kirletici şeylerden ateşi sakınmak gerektiği, Afrika’nın bazı yörelerinde, Kuzey ve Güney Amerika’da ve öteki bazı bölgelerde de yaygın bir inançtı. Meksika’da Aztekler ve Peru’da İnkalar, ateş tanrılarına tapınmak için kutsal ateşler yakarlardı. İnkalar, güneş ışınlarını içbükey bir metal aynayla bir noktada toplayarak kutsal ateşi tutuştururlardı.

Yunanlı büyük bilgin ve filozoflar da mistik din adamları gibi ateşe önem verirlerdi. Örneğin Aristoteles, ateşin, su, toprak ve hava ile birlikte yaşamın ve bütün nesnelerin dört temel öğesinden biri olduğu görüşündeydi. Platon, Tanrı’nın, dünyayı yaratırken bu dört öğeyi kullandığına inanıyordu. Herakleitos, ateşi, yaratmanın temel gücü sayıyordu.

Türklerde ateşle ilgili inanç ve gelenekler.

Türkler arasında ateşin çok eski ve köklü bir yeri vardır. Özellikle Altay kavimlerinde, Yakutlar, Başkırtlar ve Kırgızlarda ateşle ilgili pek çok inanç ve geleneğin varlığı saptanmıştır. Bu inanç ve geleneklerin başta Anadolu olmak üzere Türklerin yaşadığı tüm bölgelerde az çok değişmiş de olsa bugün de yaşadığı bilinmektedir.

Advertisement

Altay Türklerinin efsanelerinden birinde Tanrı Ülgen’in yeryüzüne gönderdiği “kişi” için et yemeyi buyurduğu, ona ateş yakmayı ve eti ateşte pişirmeyi öğrettiği ifade edilmektedir. Ülgen, gökten indirdiği biri kara, biri ak iki taşın arasına ufalanmış kuru ot koyarak taşları birbirine vurmuş ve otların alev almasını sağlamıştır. Bu yüzden Altaylılar ve Yakutlar için kutsal ateş, çakmaktaşı ile tutuşturulan ateştir.

Şaman dualarında tanrısal bir güç olarak kabul edilen ateş, bir ana ya da baba olarak betimlenir; kendisine uzun uzun yakarılır ve türlü konularda, özellikle de kötülükleri, kötü ruhları kovmada yardımı istenir.

Ateş ve onun ayrılmaz öğesi olan ocak, başta Altaylılar ve Yakutlar olmak üzere öteki Şamanist toplumlarda ve özellikle Moğollarda birtakım yasaklara da konu olmuştur. Ateş su ile söndürülmez, ona küfredilmez ve tükürülmez; onunla oyun oynanmaz. Bu inançların Anadolu’da da birtakım İslami kılıklara bürünerek süregeldiği bilinmektedir. Ocak, kutsal ateşin yakıldığı bir yer olarak önem taşıdığı gibi, ocağın yanması ve tütmesi de soyun sürmesi açısından önem taşır. Göktürk ve Moğol hükümdarlarına gelen elçiler, iki ateş arasından geçirilir ve böylece onların ülkeye sokacakları kötülüklerin önlendiğine inanılırdı. Bu inanç ve uygulamanın Türkler arasında Müslümanlığın kabulünden sonra da görüldüğü bilinmektedir.

Başkırtlarda ve Kırgızlarda ateş

Başkırtlarda ve Kırgızlarda ateş, hastalıkların sağaltılmasında önemli bir yardımcı güç olarak görülürdü. Tutuşturulmuş bir yağlı paçavra “alas, alas…” denerek hastanın çevresinde dolaştırılırdı. “Alaslama” diye adlandırılan bu gelenek, Anadolu’da “alazlama” biçiminde yaşamakta ve ateşle temizleme uygulanmaktadır.

Eski Türklerde evlenme törenleri içinde ateşin de önemli bir yeri vardı. Gelin ve damat ateş karşısında dua ederler ve böylece onun gücüne ve kutsallığına sığınırlardı. Ant törenlerinde de ateşe yer verilirdi. Yakutlar ant sırasında ateşe yönelirler ve özel bir dua ile bu törene son verirlerdi. Kurban kesilirken hayvanın küçük bir parçasını ateşe atmak, ateşle fala bakmak, ölüm ve yas törenlerinde özel bir ateş yakmak da eski Türk inanç ve uygulamaları arasında yer alıyordu.

Özellikle ateşe bakarak geleceğe ilişkin yorumlar yapmak Türkler arasında çok yaygındı. Hükümdarlar için özel olarak yakılan ateşten yükselen alevlerin rengine göre çeşitli yorumlar yapılırdı. Alevin yeşilimsi olması bol yağmur ve bol ürüne, kırmızı olması savaşa, san olması hastalığa ve salgına, siyah olması da hükümdarın öleceğine ya da uzak bir yere yolculuk yapacağına işaret sayılırdı. Halk arasında da ateşin yanış biçimine, çıkardığı sese, külün ve korların durumuna göre yorumlar yapmak yaygın bir gelenekti.

Advertisement

Bugün de Anadolu’da hava karardıktan sonra ya da sabah erken saatlerde evden eve ateş vermenin doğru sayılmaması, yılın önceden belirlenmiş kimi günlerindeki eğlencelerde yakılan ateşin üzerinden atlanması, hastaların ve yeni doğmuş çocukların kısa bir süre ateş karşısında tutulması gibi ateşle ilgili birçok inanç ve gelenek yaygın olarak sürüp gitmektedir.


Leave A Reply