Otomobil Nedir? Otomobili Kim Bulmuştur? Otomobilin Tarihçesi

0
Advertisement

Otomobil nedir, kısaca tanıtımı. Otomobili kim bulmuştur, gelişimi, tarihi ve tarihçesi nasıl olmuştur? Otomobil üretimi hakkında bilgi.

Otomobil Nedir? Kim Bulmuştur?

Otomobil, temel olarak yolcu taşımakta kullanılan, içten yanmalı motorlu, dört tekerlekli taşıttır.

Özitmeli taşıt düşüncesi daha 15. yüzyılın ortalarında geliştirilmiş ve bu tür bir aracın yay, zemberek gibi aletlerin yardımıyla ya da rüzgârın itme etkisiyle hareket ettirilebileceği düşünülmüştü. Ama gerçek anlamdaki ilk otomobili 1769’da Fransız mucit Nicolas-Joseph Cugnot’nun geliştirdiği kabul edilir. Bir top arabası olarak tasarımlanan ve buhar gücüyle çalışan bu araç üç tekerlekliydi, saatte 3,6 km hızla yol alabiliyor ve dört yolcu taşıyabiliyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında İngiltere’de buhar gücüyle çalışan çok sayıda taşıt yapıldı; ama bunlar son derece gürültülü araçlardı, çevreye kötü koku yayıyorlardı ve buhar kazanlarının patlama olasılığı nedeniyle oldukça tehlikeliydiler.

1876’da Alman mühendis Niklaus August Otto dört zamanlı b«nzin motorunu geliştirdi, ama 20. yüzyılın başlarına değin otomobillerde temel itici güç kaynağı olarak buhar ve elektrikten yararlanmaya devam edildi. Bu dönemde hızla yaygınlaşan benzin motorlu otomobiller elektriklilere oranla daha hızlıydılar, uzun yolculuklar için daha uygundular ve buharlı otomobillere oranla daha az bakım gerektiriyorlardı.

Avrupa’da otomobil sanayisinin öncüleri, 1880’lerde Almanya’da bu işe girişen Gottlieb Daimler ve Cari Benz’di (şirketleri daha sonra birleşti). ABD’deki ilk otomobil yapımcıları ise Ramson Eli Olds ile Alexander ve James Packard’dır. 1898’de ABD’de otomobil üreten şirket sayısı 50 iken, 1908’de bu sayı 241’e yükseldi. Aynı yıl Henry Ford otomobil sanayisinde seri üretim yöntemini uygulamaya koyarak bu alanda yeni bir çığır başlattı; ucuz, seri ve bakımı kolay “T modeli” otomobilleri piyasaya sürdü. “T modeli” otomobili bir zengin oyuncağı olmaktan çıkartarak, orta gelir grubundan herkesin para yatırabileceği bir mal haline getirdi; otomobil 1920’lerin sonunda modern sanayileşmiş ülkelerde sıradan bir taşıt durumuna geldi.

Advertisement

1930’larda ve 1940’larda otomobil üreticileri Ford’un ve öteki öncülerin ilkelerini geliştirip sadeleştirdiler. Dönemin otomobilleri genellikle büyük, birçoğu aşırı pahalı ve lükstü; bu dönemden kalma otomobiller günümüzde son derece değerli antikalar olarak kabul edilmektedir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’de refah düzeyinin yükselmesi bu ülkede büyük ve çok fazla yakıt tüketen otomobillerin ortaya çıkmasına yol açtı; bu arada Avrupa daha çok küçük ve ekonomik otomobil üretimine yöneldi. 1970’lerin ortalarından başlayarak petrol fiyatlarının yükselmesi görece küçük otomobillere olan talebi artırdı ve bunun sonucunda Avrupa ve ABD’nin yanı sıra Japonya’daki otomobil üreticileri bu türe yöneldiler.

Sıradan bir otomobil birçok yapısal ve mekanik altsisteme ayrılabilen yaklaşık 14 bin parçadan oluşur.

Bu parçaların en önemlisi, yolcu, yük ve motor bölmelerini içeren karoser (kaporta) bölümüdür. Otomobil karoserleri genellikle kapı sayısına ve tavan türüne göre sınıflandırılır (iki kapılı, üstü açık gibi). Çelik sacdan yapılan karoser biçimlendirildikten sonra yenime karşı dayanımını artırmak üzere çeşitli işlemlerden geçirilir ve boyanır. Daha sonra karoser otomobilin çelikten iskeletini oluşturan şasi üzerine oturtulur; otomobilin motor, tekerlekler ve dingil donanımı, transmisyon ve direksiyon organları ile fren ve süspansiyon (askı) düzenekleri de şasiye tutturulur.

Alternatif piston hareketli ve dört zamanlı içten yanmalı benzin motorları en yaygın kullanılan motor türüdür. 1940’larda ABD’de, dört silindirli motorlardan daha güçlü, pistonları “V” biçiminde yerleştirilmiş sekiz silindirli büyük motorlar geliştirildi. Ama 1970’lerden başlayarak daha küçük ve daha ekonomik motor tasarımlarına yönelindi. Krank mili ve devindirici mil ile dişli aktarma organlan ve kavrama düzeneğinden oluşan transmisyon sistemi motor ile devindirici tekerlekler arasına yerleştirilir. Transmisyon sistemi çeşitli yükler altında motorun gücünün en etkin biçimde kullanılmasını ve motor boşta çalıştırıldığında motor ile devindirici tekerlekler arasındaki bağlantının kesilmesini sağlar. İki tür transmisyon vardır: Birincisinde vites dişlileri birbirine, sürücü tarafından kumanda edilen vites kolunun yardımıyla mekanik olarak bağlanır ya da boşaltılır; ikincisinde ise dişliler, hidrolik moment dönüştürücüsü gibi bir aygıtın yardımıyla otomatik olarak bağlanır ya da boşaltılır.

Hareket halindeki bir araba direksiyon ve fren sistemlerinin yardımıyla yönetilir. Direksiyon sistemi, direksiyon simitinin hareketini ön tekerleklere aktaran bir dizi mafsal ve dişli sisteminden oluşur. Fren donanımında her tekerlek için yarım daire biçiminde iki pabuç kullanılır. Sürücü fren pedalına bastığında, hidrolik bir sistemin yardımıyla pabuçlar her tekerleğin iç bölümünde bulunan kampanaların iç yüzeyine doğru baskı uygular ve tam fren halinde kampanaya yapışarak tekerleğin dönüşünü durdururlar. Son zamanlarda yastıkların ya da halka biçimindeki kelepçelerin tekerleğin iç bölümüne yerleştirilen bir diske bastırılması ilkesine dayalı olarak çalışan disk frenler yaygınlaşmıştır.

Otomobillerde, motor ile far, silecek, ısıtıcı ve radyo gibi yardımcı aygıtların çalıştırılmasını sağlayan akümülatör ve şarj dinamosu (alternatif akım üreteci) aygıtlarından oluşan karmaşık bir elektrik sistemi bulunur. Ateşleme sisteminin harekete geçmesi ve motorun çalışmaya başlaması için gerekli olan elektrik enerjisini akümülatör sağlar. Motor çalıştırıldığında şarj dinamosu aralıksız olarak akümülatörü doldurur ve öteki elektrik donanımına enerji sağlar.

Advertisement
eski otomobil

Kaynak: pixabay.com

Otomobillerde birçok başka yardımcı sistem de vardır. Yakıt sistemi yakıtın depodan motora iletilmesini ve motorun içinde yanabilmesi için havayla karıştırılmasını sağlar. Egzoz sistemi yanma gazlarını, motorun sesini azaltmaya yardımcı olan bir susturucudan geçirerek dışarı atar. Yağlama sistemi hareketli parçaları sürtünmeden ve yıpranmadan korur. Motorda ince yağlar, transmisyon sistemi ile tekerlek yatakları gibi organlarda daha kalın yağlar ve gres kullanılır. Motor, organları arasında dolaştırılan sıvı bir soğutucunun yardımıyla aşırı ısınmadan korunur; buna karşılık hava soğutmalı motorlar da vardır. Süspansiyon sistemi helezon ya da yaprak yaylar ile amortisörlerden oluşur ve aracı engebeli arazinin neden olduğu darbelerden korur.

Otomobil üretimi oldukça karmaşık bir süreçtir. Motor, transmisyon organları, şasi vb gruplar başka bölümlerde hazırlanarak asıl montaj işlemine hazır duruma getirilir; daha sonra bunlar üretim zinciri içinde birleştirilir. Genellikle kaporta ve şasi bölümleri iki ayrı montaj hattında hazırlanır. Kalıplanmış kaporta bölümleri önce birbirine kaynaklanır, boyanır ve cam, kapı kolu gibi bazı aksesuarlar ile kumanda tablosu yerleştirilir. Bu arada şasi hattında süspansiyon, fren ve egzoz sistemleri, ana güç grubunu oluşturan motor, transmisyon düzeneği, devindirici mil ve diferansiyel takımı ile tekerlekler takılır. Daha sonra karoser şasiye oturtulur ve ardından koltuklar yerleştirilir, elektrik donanımı çekilir. Bir dizi son ayar işlemi ve denemeden geçirilen otomobil böylece piyasaya sürülmeye hazır hale gelir.

Otomobilin Tarihçesi

Otomobil; patlamalı, içten yanmalı, elektrikli bir motor ya da gaz türbiniyle gidebilen ve sınırlı sayıda yolcu taşımaya yarayan kara taşıtıdır. İlk gerçek motorlu aracı bulma onuru, Lorraineli N. J. Cugnot’a verildi. Cugnot, 1769’da buhar gücüyle çalışan ve 20 dakika kadar hareket ettiği gözlenen, üç tekerlekli, büyük ve ağır bir velespit yaptı. Cugnot’un uyanışını, yıllar sonra, aralarında Fransız C. Dallery, ABD’li N. Read ve A. Kinsley, İngiliz W. Murdock’un bulunduğu bur mucitler topluluğu izledi. Böylece, buhar gücüyle çalışan motorlu araç geliştirildi. Ancak bağımsız olması ve kullanımındaki güçlükler, raya bağımlı lokomotifin bulunmasına kadar kullanım alanından çekilmemiş olan atla çekilen aracın yerini almasına engelledi. İçten patlamalı motor, 20 yıl önce Belçikalı Lenoir ve Avusturyalı Marcus’un başarılı modeller oluşturmalarına karşın ilerleme gösteremedi. 1885’te Alman C. Benz, benzin motoruyla güçlendirdiği üç tekerlekli arabasını dünyaya sundu. Onu izleyen yıl, otomobil endüstrisinin öncüsü G. Daimler’in oldu. O yıldan sonra, motorlu arabanın gelişmesi ve yayılması hızlandığı gibi, üzerindeki yoğun düzeltmeler, büyük oranda adı duyulmayan uzmanlarca gerçekleştirildi, ancak onların yerine gerçek ünün sahibi, ABD’li Henry Ford gibi, otomobil endüstrisinin öncülüğünü yapanlar oldu. Henry Ford, büyük seriler halinde otomobil üretilirken, Taylor’un iş düzeni ilkelerini uygulamaya başladı. Saatte 200 km’lik hız sınırı, 20. yüzyılın ilk yıllarında ABD’li Frank Marirot tarafından 50 beygirlik bir buharlı otomobille aşıldı. Bu yıllarda hafif ve daha kullanışlı motorlar yapılmaya başlandı.

Motorun artan hızlı fren ve vites sistemlerinin geliştirilmesini gerektirdi; Daha önce görülmeyen amyantlı balatalar, disk frenler, pabuçlu frenler ortaya çıktı. Bu yıllarda otomobil yapımı ABD’de önemli bir endüstri dalı durumuna gelmeye başladı. Otomatik transmisyon, elektrikli marş, şarj dinamosu, bobin ve distribütörlü ateşleme, hidrolik fren gibi yenilikler ABD’de gerçekleştirildi; seri üretimin uygulanmasıyla günde binlerce otomobil yapıldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çok üstün nitelikle otomobillerin yanında ucuz ve güvenilir otomobiller de yapılmaya başlandı, otomobillere cam sileceği, geri vites lambaları, radyo, nikelaj vb gibi aksesuarlar bu dönemde eklendi. İkinci dünya Savaşı sırasında otomobil fabrikaları askeri araç, uçak parçaları ve cephane yapımında kullanıldı, savaştan sonra yeni modellerle yeniden üretime başlandı. Bazı otomobillerde bütünüyle cam elyaflı polyester karoseri kullanılırken, bazılarında da tavan vb yerlerde polyester kullanıldı, disk frenler yaygınlaştırıldı, radyal lastikler yaygın biçimde kullanıldı.

Türkiye’de otomobil yapımı:

Türkiye’deki ilk otomobil yapımı çalışmalarına 1959’da Koç Holding’e bağlı Oto-san Otomobil Sanayi A.Ş. tarafından başlandı. İlk Türk otomobili, 1966’da piyasaya çıkarılan Anadol marka otomobildir. Fabrika, İstanbul’da, Ankara yolu üzerindedir. Bu fabrika 1972’ye kadar 17.000 otomoblin yapımı gerçekleştirdi. 1971’de TOFAŞ’ın Türk -İtalyan ortak yapımı Murat 124 (Fiat); 1972’de, Oyak-Renault’un Türk Fransız ortak yapımı Renault 12 üretimine geçildi. Sözü edilen kuruluşlar, bu markaların çeşitli modellerini belirli dönemlerde piyasaya çıkardılar. 1990′ da yerli otomobil, minibüs, otobüs, kamyon, kamyonet sayısı 2 milyona yaklaşırken bunun % 80’ini binek arabaları oluşturuyordu.


Leave A Reply