Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri Nelerdir? Maddeler Halinde Açıklama

0
Advertisement

Siyaset felsefesinin ana problemleri nelerdir? Siyaset felsefesinin temel sorunlarının maddeler halinde açıklaması, hakkında bilgi.

felsefe

Kaynak : pixabay.com

SİYASET FELSEFESİNİN ANA SORUNLARI

• Devlet ve Düzen :

Siyaset felsefesinin ana sorunlarından biri toplumda düzenin gerekli olup olmadığı, özellikle de bir devlet düzenine ihtiyaç duyulup duyulmadığıdır.

• Devlet düzeni gereklidir :

Bu görüşe göre, insan yalnızca iyiliğe yönelen bir varlık değildir. İnsan kötüye de yönelebilir. Toplumsal değer ve normlar olmadığında kötülük eğilimleri engellenemez. Toplumsal değerlere yaptırım gücü kazandıracak bir otoriteye gereksinim vardır. O otorite devlettir. Devlet düzeninin gerekli olduğunu savunanlar da kendi aralarında ayrılırlar.

• Devlet Doğa Düzenidir :

Bu görüş, düzen ve devletin toplumların doğasında var olduğunu savunur. Platon’a göre insan tek başına kendine yetemez. Devlet mutlaka olmalıdır ve insanların yaşamını düzenlemelidir. Aristoteles’e göre devletin temelinde politik bir hayvan olan insan vardır.

• Devlet Yapay Bir Varlıktır :

Bu görüşe göre devlet ve düzen insanın doğasında yoktur. Devlet, insanlar arasında bir uzlaşmanın sağlanması amacıyla oluşmuştur. Thomas Hobbes’a göre doğası gereği insan, insanın kurdudur. Öte yandan insan kendini koruma altına da almak ister. Bu nedenle başka insanlarla uzlaşmaya gider. Jean Jacques Rousseau’ya göre, insanlar doğa durumundan sonra tarımın başlamasıyla, mülkiyeti ve eşitsizliği güvence altına almak üzere aralarında toplumsal sözleşme olarak devleti kurarlar.

• Devlet düzeni gerekli değildir :

Hiçbir otoriteyi kabul etmeyen anarşizm ve nihilizm, bir otorite olarak devleti de reddeder. Marksizm ise devleti egemen sınıfların diğer sınıflar üzerinde kurdukları bir baskı aracı olarak görür ve toplumsal eşitliğe dayalı bir toplum düzeninde (sosyalizm) devletin yavaş yavaş ortadan kalkacağını iddia eder.

Advertisement

• İdeal düzen :

Toplumda insanları mutlu edebilecek ideal bir düzenin olup olmadığını da siyaset felsefesinin tartıştığı bir başka görüştür. Bu tartışma çerçevesinde ideal düzenin olamayacağını savunan ve ideal düzenin olabileceğini savunan iki ana görüş ortaya çıkar :

• İdeal Düzen Yoktur :

Sofistler, bilginin göreli (relativ) olduğunu söylerken, düzen anlayışının da insanlara göre değiştiğini ileri sürerler. Protagoras’in deyisi ile “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” O halde her insan “kendine yararlı” olanı aramalıdır. Bu anlamda ideal bir devlet düzeni tasarlanamaz. Nihilistler (Hiççilik) siyasi alanda hiçbir otoriteye boyun eğmemek görüsünden hareketle ideal düzenin olabileceğini reddederler.

• İdeal Düzen Vardır :

Toplumda yasayan tüm insanları mutlu edebilecek ideal bir düzenin varlığını kabul edenler, ideal düzenin hangi temelde oluşabileceği sorusunda ayrışırlar.

Özgürlüğü Temel Alan Yaklaşımlar :

Kapitalist ekonomi sisteminin ürünü olarak doğan özgürlükçü ekonomide (liberalizm), siyasette ve tüm düşünce alanlarında insanların kendilerini özgürce ifade ettikleri bir düzeni ideal düzen olarak kabul eder. Bu anlayışın temsilcileri A. Smith ve J.S. Mill’dir.

Eşitliği Temel Alan Yaklaşımlar :

Bu görüş liberalizme tepki olarak doğar ve ideal bir düzende toplumsal sınıflar arasında eşitliğin bulunması gerektiğini savunur. Eşitlikçi görüş, is ve üretim araçlarının kamulaştırılması gerektiğini söyleyerek ideal düzen olarak sosyalizmi gösterir. Temsilcileri St. Simon, Proudhon ve K. Marx’tir.

Adaleti Temel Alan Yaklasimlar:

Özgürlüğün ve eşitliğin güvencesi olarak hukuku gören anlayıştır. “İdeal bir düzen hukuk çerçevesinde adaletin sağlanması ile oluşur” anlayışını savunur. Adalet sayesinde kişi hak ve özgürlükleri güvence altına alınır, insan onuru korunur.

Advertisement
Thomas More

Kaynak: commons.wikimedia.org

• Ütopyalar :

Hiçbir yerde var olmayan, ideal düzeni düşüncede tasarlayan devlet anlayışları ütopik devlet anlayışlarıdır. Ütopya devletler iki başlıkta incelenebilir:

İstenen Ütopyalar : Platon, Devlet adli yapıtında devletin görevini tüm toplumun mutluluğunu sağlamak olarak tanımlar. Platon, ideal bir devletin iyi ideasını yansıtan bir ahlak devleti olduğunu söyler.

Farabi, Medinet’ül Fazila(Erdemli Şehir) adli yapıtında, iyilik, güzellik ve doğruluk gibi özelliklere sahip bir lider etrafında insanların toplandığı mutlu bir devlet (şehir) tasarlar.

Yeni Çağ’la birlikte ortaya çıkan ütopik sosyalistler birbiri peşi sıra ütopya devletler anlatan yapıtlar yazarlar.

Thomas More, Ütopya adli yapıtında, özel mülkiyetin olmadığı, her şeyin ortak olduğu, paranın kullanılmadığı iyi eğitilmiş insanlarin yönettiği bir adada insanların mutlu bir biçimde yasadıklarını anlatır.

Tommasso Campanella ise Güneş Ülkesi adlı yapıtında devletin, mülkiyetin, ailenin olmadığı bir toplum tanımlar.

Francis Bacon Nova Atlantis (Yeni Atlantis) adli yapıtında bir adada, halkının yüksek bilgi ve kültüre sahip olduğu bir devleti anlatır.

Korku Ütopyalari :

20. yüzyılda teknolojinin yaşadığı hızlı gelişmenin olumsuz etkilemesine dayanan ve geleceğe yönelik karamsar beklentilerin ağırlık kazandığı korku ütopyalarıyla karşılaşıyoruz.

Aldous Huxley, “Yeni Dünya” adli yapıtında teknolojinin çok ilerlemesi sonucu insanların korkutucu bir düzen yaşayacaklarını anlatır. İnsanlar mutsuzdur, yasamın anlamsızlığını görüp kurtuluşu intiharda bulmaktadır.

George Orwell ise “1984” adlı yapıtında, 1984 yılında dünyaya zorbalığın egemen olacağını, toplumları zalim diktatörlerin yöneteceğini yazar.

• Birey ve Devlet :

Sanayi devrimi ile başlayan uluslaşma süreci ve onun uzantısı olarak doğan ulus devlet anlayışına kadar dünyada yaygın devlet anlayışı emreden devlet ve itaat eden halk anlayışına dayalıdır. Ancak sanayi devrimi ile birlikte bu eski devlet anlayışı tartışılmaya başlanmış, özellikle bireyi, bireyin hak ve özgürlüklerini temel alan hukuk devleti anlayışı yerleşmeye başlamıştır. Hukuk devleti adi verilen yeni devlet anlayışında itaat eden yurttaş yerine hak ve özgürlüklerini kullanan yurttaş anlayışı egemen olmuştur.

Advertisement

Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adli yapıtında, akil, adalet ve doğruluk ilkelerine göre yapılan yasaların olması gerektiğini söyler.

Batı’da ise J.Locke birey-devlet ilişkisinin hukuksal bir temele dayanmasını savunur. Locke’ a göre devlet, bireylerin özgürlüklerini, yasam ve mülkiyet haklarını korumakla yükümlü olmalıdır.

Charles De Montesquieu ise Kanunların Ruhu adli yapıtında birey-devlet ilişkilerinde yasalara, insan hak ve özgürlüklerine saygıyı devletin temel ilkesi saymıştır.

Günümüz düşünürlerinden K.Popper da Açık Toplum ve Düşmanları adlı yapıtında bireysel hak ve özgürlükleri temel alan devlet anlayışı ile totaliter devlet anlayışına karşı çıkmıştır.


Leave A Reply