Çocukların Model Alma Nedenleri ve Taklit Etme Özellikleri

0
Advertisement

Çocukların büyükler gibi davranması, taklit etme oyunları, anne babalarının kıyafetlerini giysilerini giymeleri nedenleri ve nasıl davranılmalı?

Çocukların Model Alma – Taklit Etme Özellikleri

Büyüklerin giysilerini giyerek oynayacağı oyunlar, yağmurlu bir günü çocuğunuz için de, sizin için de “günlük güneşlik” bir güne dönüştürebilir. Ayrıca, çocuğunuzun, düşgücünü genişletmesinin yanı sıra, pratik becerilerini ve sözcük dağarcığını geliştirmesinin de olağanüstü araçlarından biridir.
Her yaştaki çocuklar, büyüklerin giysilerini giymeye bayılırlar. Bu onlar için büyük bir eğlence olmasının yanı sıra, düşgüçlerini geliştirir ve kendilerine güven kazanmalarına yardımcı olur. Üstelik kılık değiştirme, büyüklerin bile zaman zaman hoşlandıkları bir eğlencedir: Erişkinlerin kıyafet baloları, başka birinin kılığıma girerek, “başka biri olarak” eğlenmek değil midir?

Çocuklar büyüklerin giysilerini her fırsatta giymekten neden bu kadar hoşlanırlar acaba? Bunun nedeni, çocuğun dünyayı anlaması ve yorumlaması gelişip değiştikçe, ufku genişledikçe değişir. Çocuklar, konuşma becerileri geliştikçe, tıpkı tiyatro oyuncuları gibi “yalancıktan yapmaya”, “gibi yapmaya” daha çok yönelirler. Çocuğunuzun basit cümle yapısında ustalaştığı ve oldukça geniş, çeşitlenmiş bir sözcük dağarcığı edindiği okul öncesi yıllarında (4-5 yaşında), daha karmaşık “büyük giysileri” giydiğini görürsünüz.

ŞAPKADAN BAŞLAYARAK

Bununla birlikte, çocuklar büyükler gibi giyinmeye çok daha küçük yaşta başlarlar. Bedensel becerileri nesneleri başlarına koyacak kadar gelişir gelişmez, ellerine geçen her şeyi sanki bir şapkaymış gibi başlarına koyduklarını görürsünüz. Bu aşamada amaçları böylece “başka biri olmak” değildir; yalnızca çevrelerindeki şeyleri denetim altına alma düşüncesinden ve bedensel açıdan bu etkinliği başarmaktan hoşlanırlar. Gözlerini örten kocaman bir şapkayı başlarına geçirerek “dünyayı karartırlar”; sonra şapkayı çıkararak, her şeyi “yeniden” görünür duruma getirirler.

OYUN DÜŞÜNCESİ

Daha bir yaşındaki çocuklar bile, koca koca “tencere” şapkalardan büyük keyif alırlar; ama bu oyunu oynadıkları sırada, işin içinden çıkamayacak duruma gelmemelerine dikkat etmeniz gerekir. Ayrıca, küçük çocukları eşyaları başlarına koymaya zorlamak da yanlış olur. Kendilerinin sözgelimi, bir saplı tencereyi kafalarına geçirmeleri, bu durumun kendi denetimleri altında olmasından ötürü bir oyundur; bunu yapmalarını sizin istemenizse, oyun olmaktan çıkar; hattâ o sırada canları istemiyorsa, korkutucu bile olabilir. Bir başka önemli nokta da, bu her şeyi başlarına geçirme dönemine girdikleri sırada, havasızlıktan boğulma tehlikesiyle karşılaşmamaları için, kolayca erişebildikleri yerlerde plastik torbalar bulunmamasına dikkat etmektir. Hiçbir yaştaki çocuğa, “giyme oyunu” için plastik torba vermemek gerekir.

Advertisement

İkinci yaşın ilk yarısında, büyük bir olasılıkla çocuğunuzun elini bilekten bükmek gibi el becerileri ve yürümek, koşmak, sıçramak, vb. becerileri gelişmeye başlar. Dikkatini toplama yeteneği de daha çok gelişip, ona bir şey üstünde daha uzun sürelerle yoğunlaşma ve öğrendiği bilgileri kafasına yerleştirme olanağı sağlar. Ayrıca, kendi bireyselliğini de algılamaya başlar: Bir fotoğrafta gördüğü kişinin kendisinden, annesinden, babasından ve başkalarından farklı, ayrı biri olduğunu kavrar.

Bu aşamadan sonra, büyüklerin kılığına girme oyunu, bütünüyle karmaşık senaryolar biçiminde başlar. Bu tür “bir başkası olma”, “gibi yapma oyunlarını”, çocuğunuzun öğrenmesine ve gelişmesine yardım ettikleri için, desteklemeniz gerekir.

ANNE-BABANIN AYAKKABILARI

Büyüklerin giysilerini ve öbür eşyalarını giyme oyununun en belirgin yararlan, giysileri giyip çıkarmak için gerekli bedensel becerileri geliştirmesidir. Annenin ya da babanın ayakkabılarını minicik ayaklarına geçirmek, kendi ayakkabılarını giyebilmeye başlama yolundaki ilk adımdır: Çocuklar sırf büyükler gibi görünmeyi sevdikleri için değil, aynı zamanda bunları giyip çıkarıvermek kolay olduğu için de, koca koca ayakkabıları giymekten hoşlanırlar. Annenin ya da babanın ayakkabılarını giyerek tökezleye sendeleye yürümek, aynı zamanda dengeyi de geliştirir: Yalnız, kolayca düşebileceği için, gözünüzü üstünden ayırmayın.

Okul öncesi yaştaki çocukların çoğu, düğmelerini kolayca ilikleyemedikleri, ayakkabı bağcıklarını bağlayamadıkları halde, “büyük giysisi giyme” oyunlarında, bunları yapmaya çalışırlar. Yalnız, yapmayı beceremezlerse, başarısızlık, engellenmişlik duygusuyla üzüntüye kapılabilirler; bu nedenle, onlara başlangıçta oynamaları için, atkılı, yapışkan bölümleri üstüste getirilince kapanan bir büyük ayakkabısı ya da kolayca kapanan çıtçıtlı anorak gibi bir giysi vermeniz iyi olur.

Bir yaşını kısa süre önce aşmış çocuğun, bir şapkayı giyip çıkarmaktan, çevresini denetim altına alma duygusunun keyfini çıkarması gibi, daha büyük bir çocuk da, “büyükler gibi giyinme” oyunlarını, genellikle kendi sahip olmadığı denetimi edinmek için kullanır. Böylece, düşsel dünyasının, olayları yönlendiren ve herhangi bir şeyin olmasını sağlayan “patron “u olabilir. Küçük çocukların çoğu, ayakkabıları, makyaj malzemelerini, bir şapkayı ya da bir çantayı kullanarak, “anne” ya da “baba” kimliğine girerler. Bu oyunda ayrıca, bebekler ve oyuncak ayılar da, çocuğun kendisinin rolünü üstlenebilirler. Bu arada siz de, büyüklerin giysileri içinde bir palyaçoyu andıran küçüğünüzün oyuncak ayısıyla konuştuğunu, onu yatağına yatırdığını, emzirdiğini… gördükçe, sirke gitmiş gibi eğlenirsiniz.

EN GÖZDE KİŞİLER

Çocuğunuz bu arada, bir yandan oynarken, bir yandan da erişkinlerin davranışlarını taklit etme yoluyla dilini ve toplumsal becerilerini geliştirmekte, onların giysilerini giyerek, tam anlamıyla büyümeyi öğrenmektedir.

Advertisement

Evcilik, yani “anne-baba” kimliklerine bürünme genellikle en gözde oyun olmakla birlikte, okul öncesi çocukları kovboyculuk, doktorculuk ve hemşirecilik, itfaiyecilik, hırsız-polisçilik, bakkalcılık gibi oyunlara ve doğal olarak “Heman”cilik, vb. çizgi film kahramanlarının rollerini üstlendikleri oyunlara bayılırlar.

Büyükler gibi giyinme oyununun en önemli yönü, “büyümüş olmak” ve dünyada “başıboş, dilediğince” yaşamak duygusunu tatmaktır; ama bu arada çocuğunuz, aynı zamanda da kendisini bir başkasının yerine nasıl koyacağını öğrenmektedir. Bu “kocaman” dünyada, evinin dışında yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşler ve büyüklerin giysileriyle, bu çevreyi daha kolayca yaratır.

Aynı biçimde, kitaplardaki, filmlerdeki ya da televizyondaki kişiler, çocuğa mutlaka gerçek kişiler ve yerlerle sınırlanmayan, düşsel bir dünya yaratma olanağını da sağlar; ama biraz dikkatle gözlerseniz “fantezi dünyalarının bile, bir ölçüde evinizi yansıttığını farkedebilirsiniz. Bu oyunlar sırasında dikkat etmeniz gereken noktalardan biri, küçük kızınızı, itfaiyeci, polis gibi geleneksel olarak “erkeklere özgü” diye düşünülen mesleklerden kişilerin -ya da küçük oğlunuzu hemşire, çocuk bakıcısı gibi kişilerin- kimliklerine bürünmekten vazgeçirmeye kalkışmamanızda.

Bizler, çoğunlukla çocuklarımızı, daha çok küçük yaştan katı cinsellik rollerine “programlamaya” çalışırız; oysa bu, duygusal gelişmelerini ters etkileyebilir. Sözgelimi küçük bir erkek çocuğa, annesinin ayakkabılarını çıkarmasını söylemek, oysa bir kızın bunu yapmasına izin vermek, gereksiz olduğu kadar, haksız da bir davranıştır. Doktorculuk oyununda erkek çocuğa doktor, kız çocuğa da hemşire olması gerektiğini söylemek, cinsellik konusundaki basmakalıp, çağdaş dünyada ortadan kalkmaya başlamış ayrımcılığı dayatmaktan başka şey değildir. Çünkü üç yaşına basan çocukların çoğu, erkek çocukların kız çocuklardan farklı olduklarını zaten öğrenmişlerdir. Ve onlara basmakalıp cinsellik kimliklerinin zorla benimsetilmeye kalkışılması durumunda, kendi rollerine ilişkin dengeli bir görüş geliştirememeleri olasılığı çok daha yüksektir.

TANE TANE SÖYLEMEK

Yukarıdaki satırlarda da söz edildiği gibi, konuşma becerisi ile büyüklerin giysilerini giyme oyunları gelişir. Çocuğunuzun dili “iyileştikçe”, konuşma biçimlerinin ve ses tonlarının, büyüklerin giysilerini giyme ve”birşeycilik oynama” oyunlarında, büyük bir önem kazanmaya başladığını görürsünüz.

Gerçekten de, çocuklar bir başkasının kimliğine büründükleri zaman, her zamankinden farklı ses tonları ve farklı konuşma biçimleri kullanırlar. Sözgelimi, “babacılık” oynarken, daha kalın ses tonlarıyla ve babaların genellikle sözünü ettiği konularda konuşurlar. “Telefonculuk” oyununda da, çocuğunuzun, sizin ya da babasının telefondaki konuşma ve davranışlarınıza en ince ayrıntılarına kadar dikkat etmiş olduğunu ve oyun sırasında bunları taklit ettiğini farkedersiniz. Küçük kızınız “annecilik” oynarken, telefonu kaldırıp, bilgiç bilgiç duvara bakarak, en sık aldığınız bir poza bürünebilir; ardından tıpkı sizin gibi bir kahkaha atıp “aman canım, sen de pek hoşsun yani! ” deyiverir.

Bunun yanı sıra, tek başına oynayan çocuğunuz, aynı anda birkaç kişinin kimliğine de bürünebilir. Giysiler, şapkalar, vb. malzemeler kadar, sesinin tonlarını da değiştirerek, farklı rollerinin seslerini çıkarabilir: Bu durumda, tiz, cırlak bir ses, “bebek” olabilir; kalınca, otoriter bir sesse, doktoru ya da babayı tanımlayabilir.

Çocuğunuz bunları yaparken, insanların yalnızca neden farklı göründüklerini değil, neden farklı sesler de çıkardıklarını araştırmakta ve öğrenmektedir. Ayrıca, büyükleri taklit ederek, hem daha geniş bir sözcük dağarcığını kullanmakta, hem de daha karmaşık cümle yapılarını nasıl kuracağını öğrenmektedir. Bu yüzden, eşinizin de, sizin de, ev içindeki konuşmalarınıza çok dikkat etmeniz gerekir. Çocuğunuzun kulakları, sizlerin güzel sözleriniz, cümleleriniz kadar, kötülerini, çirkinlerini de kapar. Bir anne, üç yaşındaki kızının, “annecilik” oynarken, sinirlenme pozunda “Allah belanı versin! ” diye bağırdığını duyarsa, dehşete kapılmak yerine, kendi günlük konuşmalarını düşünmelidir.

Çocuklar yalnızca giyinmeyi sevmekle kalmaz, başkalarını giydirmeyi (ve doğal olarak soymayı) de severler. Anne ya da başka bir büyüğün kimliğine bürünme oyunu oynarken, daha küçük bir çocuğu giydirmek, çok yaygın bir oyundur. Ve giysi çıkarmak, giydirmekten daha kolay olduğundan, çocuklar “soyma” isyanlarını da severler. Bu yüzden iki küçüğü oynarken yalnız bırakıp, bir iki dakika sonra odaya döndüğünüzde, el becerisi daha gelişmiş olanın, öbürünü, alt bezlerine kadar soymuş olduğunu görmekte, şaşılacak ya da kızacak bir şey yoktur.

Büyükleri taklit etme oyunları, çocukların birbirlerine özenini de geliştirir. “Hemşire”, arkadaşının “yaraları’ nı sarar, ateşini ölçer; “anne”, “bebeğine” bakar, pişpişler, meme vermeye çalışır.

DUYGUSAL BOŞALMA

Büyüklerin giysilerini giyme oyunları bazen, duygusal sorunların boşalmasına olanak verirler. Çocuğunuz neden azarlanmış olduğunu bir türlü anlamıyorsa ya da belirli bir olaydan çok kötü etkilenmişse, oyuncaklarıyla bu durumu yeniden oynadığını görebilirsiniz. Böyle yaparak, sözgelimi kendisini “azarlamış” kişinin (sizin, babasının ya da başka bir büyüğün) kimliğine bürünerek, olup biteni anlamaya ve kendi kendine açıklamaya çalışmaktadır.

Advertisement


Leave A Reply