İçinde hesap kelimesi geçen deyimler nelerdir? Bu deyimlerin anlamları ve açıklamaları. Hesap hakkındaki deyimler.
Hesap İle İlgili Deyimler ve Anlamları
*** ayvaz, kasap hep bir hesap
hlk. “ha öyle ha böyle, ikisi de bir” anlamında kullanılan bir söz.
*** (bir şeyi) hesaba almak
göz önünde bulundurmak, işini yürütürken o şeyi de düşünmek.
*** (bir şeyi) hesaptan düşmek
hesaptan, borçtan, alacaktan indirmek, çıkarmak.
*** (birinin) hesabına gelmek
yararına uygun, elverişli olmak.
*** (biriyle) hesabı kesmek
alışverişi veya ilgiyi kesmek: “Bu hırsızın hesabını kesip kanunun pençesine teslim etmeliyiz.” -R. H. Karay.
*** hesaba almamak (katmamak)
önem vermemek.
*** hesaba çekmek
bir kişiden, bir kuruldan yaptığı işler için açıklama ve savunma istemek: “Meclis kapanacak ve orada hükûmeti hesaba çekeceklermiş.” -Atatürk.
*** hesaba dökmek
sayıyla ilgili bir konuyu açıklığa kavuşturmak için kâğıt üzerinde hesaplamak.
*** hesaba gelmez
1) sayılamayacak kadar çok; 2) umulmadık, beklenmedik.
*** hesaba katılmamak
göz önüne alınmamak: “Gürültü de gürültü hani: Çalgının şamatası hesaba katılmasa seyircinin alkışı yeter!” -A. İlhan.
*** hesaba katmak
dikkate almak, göz önünde bulundurmak: “Hem benim avukat veya yargıç olmak isteyip istemediğimi de hesaba kattıkları yoktu.” -N. Cumalı.
*** hesaba kitaba gelmemek
sınırsız olmak.
*** hesabı kapamak
alacak verecek bırakmamak.
*** hesabı kapatmak
her türlü ilişkiyi bitirmek, sona erdirmek: “Bir hesabı daha kapatmış olmanın gönül rahatlığıyla ıslık çalarak indim merdivenlerden.” -S. Dölek.
*** hesabı temizlemek
borcunu ödemek.
*** hesabı yok
sayılamayacak kadar çok, sayısız: “İçtiği kahvenin hesabı yok.” -M. Ş. Esendal.
*** hesabını almak
bir iş sonunda hakkını almak.
*** hesabını bilmek
tutumlu olmak.
*** hesabını görmek
1) alacağını verip ilişiğini kesmek; 2) cezalandırmak; 3) ücretini ödemek: “Kemeraltı Caddesi’ne varınca arabadan inerek hesabını gördüm.” -H. Z. Uşaklıgil.
*** hesabını kitabını bilmek
tutumlu olmak: “Ayşe hesabını kitabını bilir, tutumlu bir ev kadınıydı.” -Halikarnas Balıkçısı.
*** hesap açmak
1) gereğinde çekilmek üzere bankaya yatırılan para için işlem yapmak; 2) birine borçlanma imkânı tanımak, kredi açmak.
*** hesap çıkarmak
alacakla vereceği kâğıt üzerinde karşılaştırmak.
*** hesap etmek
1) bir işin kazancıyla giderini karşılaştırarak bir sonuca varmak; 2) düşünmek, tasarlamak.
*** hesap etmek, kitap etmek
bütün ayrıntılarıyla düşünmek.
*** hesap görmek
alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek: “Oraya çıkınca hamallara onar kuruştan hesap göreceksin.” -M. Ş. Esendal.
*** hesap kesmek
ilişiğini kesmek: “Hana gelinceye kadar planını kurmuştu. Odabaşı ile hemen hesabını kesti.” -Ö. Seyfettin.
*** hesap kitap yapmak (etmek)
ayrıntılarıyla hesap edip düşünmek: “Yıllardır ilk defa hesap kitap yapmadan etrafına para saçıyordu.” -E. Şafak.
*** hesap sormak
1) bir konuda açıklama ve savunma istemek, sorumlu tutmak: “Bu karanlık işlerin hesabını sorarlar.” -M. Ş. Esendal. 2) birini, birilerini yöntem veya yasa dışı davranışlarından dolayı sorguya çekmek; 3) tehdit ederek uyarmak.
*** hesap tutmak
alışverişle ilgili sayıları bir yere yazmak.
*** hesap vermek (hesabını vermek)
1) bir işin sorumluluğunu yüklenmek: “hesap verin bakalım, nerelerde sürtüyordunuz bu saatlere kadar?” -R. N. Güntekin. 2) herhangi bir davranışın sebebini açıklamak, anlatmak: “Evvela, sana birkaç haftadır mektup yazamayışımın hesabını vereyim.” -R. N. Güntekin.
*** hesaplamak kitaplamak
hesap kitap yapmak: hesapladım kitapladım, işin içinden bir türlü çıkamadım.
*** hesaplı hareket etmek
ölçülü davranmak.
*** hesapta olmamak
daha önce düşünülen şeylerin dışında olmak.
*** ilerisini gerisini hesaplamamak
herhangi bir konuda çok ve ayrıntılı düşünmeden hareket etmek, tedbirsizce, ihtiyarsızca davranmak.