Medeniyet Nasıl Meydana Gelmiştir?

0
Advertisement

Medeniyet nedir? İlk medeniyetler nasıl kurulmuştur, özellikleri nelerdir? Medeniyetin ilerlemesinde önemli olaylar hakkında bilgi.

MEDENİYET [Uygarlık], insanların, tabiata üstün gelebilmek, toplu olarak daha iyi şartlar altında yaşayabilmek için gösterdikleri çabadan elde edilen sonuçların topudur. Bu sonuçlar, çoğunlukla, bilim, kültür halinde belirir.

Yeryüzünde medeniyetin ne zaman başladığı kesin olarak söylenemez; çünkü, medeniyete çeşitli olayların, imkanların yardımıyla sayısız insanların çabalarıyla yavaş yavaş erişilmiştir. «Medeniyete artık kesin olarak ulaşılmıştır» da denemez; çünkü, bu konudaki gayretlere, olaylara, imkanlara her gün bir yenisi ekleniyor.

Tarihten önceki çağlarda yaşayan insanlar birçok bakımlardan tabiatın hükmü altındaydılar. Bunlar ancak tabiatta hazır olarak buldukları yabani yemişleri, otları, ağaç köklerini, hayvanları yiyerek besleniyorlar, bunları bulamayınca da, ya günlerce yol yürüyerek arıyorlar, ya da açlıktan ölüyorlardı; sıcaktan, soğuktan, yırtıcı hayvanlardan korunmasını bilmiyorlardı. Derken, yavaş yavaş ekin ekmeyi, hayvan beslemeyi, kendilerine barınak kurmayı, yırtıcı hayvanlarla savaşmak üzere bazı araçlar yapmayı öğrendiler. İşte insanların tabiatı yenmek için attıkları bu ilk adımlar, aynı zamanda medeniyete doğru da attıkları ilk adımlardır. Demek ki medeniyet bir bakıma insanların tabiatı yenmek için gösterdikleri çabaların yanı sıra gelişmiştir.

Tarih bilginleri, insanların medeniyet alanındaki gelişmelerini daha iyi inceleyebilmek için, tarihi bu bakımdan şu üç bölüme ayırmışlardır:

Advertisement

1 — Yabanıllık (Vahşilik) Çağı;
2 — İlkellik (Barbarlık) Çağı;
3 — Uygarlık (Medeniyet) Çağı.

Bu çağlar birçok yönlerden birbirlerinden ayrı olmakla beraber, gene de aralarında bazı benzer özellikler, bir önceki çağdan süregelmiş eksiklikler bulunabilir. Mesela yabanıl insanlarda bile daha sonra gelişmiş olan uygarlık ölçülerinden bazılarına rastlanabilir, bugünkü uygarlık çağında da, ilkellik çağından kalma bazı özellikler görülebilir. Şimdi bu çağları ana çizgileriyle teker teker inceleyelim:

Yabanıllık Çağı

Bu çağın ilk devirlerinde insanlar araç, silah kullanmasını, ateş yakmasını, birbirleriyle işbirliği yapmasını bilmiyorlardı. Dört bir yandan tehlikelerle çevrili bulunuyorlardı. Hava şartları, yırtıcı hayvanlar, açlık onların hayatlarını tehlikeye koyan başlıca hususlardı. O çağda yaşayan insanların beyinleri de bugünkü insanların beyinleri kadar gelişmemişti. Tecrübeleri yoktu, kendilerinden önce yaşamış olanların tecrübelerinden de faydalanamazlardı. Beyin yapısı, tecrübe bakımından yeni doğmuş bebeklere benziyorlardı. Bu yüzden çok güç şartlar altında yaşıyorlar, hatta birçokları ölüp gidiyordu. Geri kalanlar, yaşadıkça, başlarından birtakım olaylar geçiyordu. Bu arada, yıldırımların meydana getirdiği büyük orman yangınlarının etrafı ısıttığını, aydınlattığını, yırtıcı hayvanları ürküttüğünü gördüler. En sonunda bir gün kendileri de ateş yakmasını öğrendiler. İnsanların ateş yakmasını öğrenmeleri Yabanıllık Çağı’nın birinci bölümünden ikinci bölümüne geçişi belirleyen en önemli gelişmedir.

Yabanıllık Çağı’nın ikinci bölümü, ateş yakmasını bilen insanların mağaralarda yaşadıkları devirdir.. Bu sırada insanlar, birlikte yaşadıklarından, tehlikelerden daha kolay korunabilmişler, böylece araçlar, silâhlar yapmaya vakit bulmuşlardır. İnsanların silâhlarını geliştirerek hayvanları avlamaya başlamaları, Yabanıllık Çağı’nın üçüncü bölümüne geçişleridir.

İnsanlar Yabanıllık Çağı’nın üçüncü bölümünde Taş Devri’ni yaşıyorlardı. Avlanmak için taşlardan yaptıkları çeşitli silahları kullanıyorlardı. Bunun sonucunda okla, yayı keşfettiler. Bu keşif onların avcılıkta oldukça ilerlemelerine yol açtı. Fildişinden, kemikten, boynuzdan mükemmel silahlar yaptılar. Bunların en güzel örnekleri, Buz Çağı’nda Batı Avrupa’da yaşamış olan ren geyiği avcılarının tarihi kalıntıları arasında bulunmuştur. Yabanıllık Çağı’nın bu bölümünde insanlar henüz hayvanları evcilleştirmemişlerdi. Yalnız, köpeği yardımcı olarak kullanmayı biliyorlardı.

İlkellik Çağı

Advertisement

İnsanların, ateşe dayanan toprak kaplar yaparak yiyeceklerini pişirip yemeye başlamaları, Yabanıllık Çağı’ndan İlkellik Çağı’na geçişlerini gösterir. Bu çağın ilk bölümünde insanlar, artık ekin ekmesini, hayvanları evcileştirmesini öğrenmişlerdi. Böylece, yiyecek bulmak için göçebe hayatı yaşamalarına lüzum kalmadı. Ekinlerini yetiştirebildikleri topraklarda kendilerine barınaklar da yaparak buralara yerleşip çiftçilik yapmaya başladılar. Bu işi özellikle kadınlar üzerilerine aldılar. O devrin insanları, ekin ekmekte kendilerine yardımcı olarak hayvan da yetiştirdiler. Zamanla bu hayvanlardan bazılarının süt verdiğini öğrendiler, bundan da faydalanmaya başladılar.

İnsanlar belli bir yere yerleşince, aralarında toprak kavgaları da başladı. Bu yüzden çıkan savaşlarda insanlar birbirlerini esir alıyorlardı. Böylece, topraklarında esir çalıştırarak çiftçiliği daha da geliştirebildiler. İşte çiftçiliğin bu şekilde gelişmesi, insanların İlkellik Çağı’nın ikinci bölümüne geçişlerini belirten bir olaydır. İlkelliğin bu bölümünde insanlar, ot yiyen hayvanların, yırtıcı hayvanlardan korunabilirse çok ürediklerini, gittikçe arttıklarını gördüler. Böylece, büyük sürüler kurarak çobanlığa başladılar. Bu hayvanlar, önceleri yük taşımakta kullanılıyordu. İnsanlar, bundan faydalanarak kendilerine daha iyi barınaklar yapabildiler. Bu arada tuğlayı da keşfettiler.

İnsanların madeni keşfederek, bundan çeşitli araçlar, silâhlar yapmaları, ilkellik Ça-ğı’nın üçüncü bölümüne geçiştir. Madenden yapılan baltalarla insanlar ormanları temizlediler, ağaçları kestiler, kendilerine çok verimli tarlalar hazırladılar. Bu sırada aralarında iş bölümü yapmak zorunda kaldılar. Böylece, toplumsal düzenin ilk temelleri atılmış oldu. Yavaş yavaş şehirler kuruldu. İki şehir insanları arasında başlıyan ticari alışverişler bu şehirlerin gittikçe gelişmesini sağladı.

Uygarlık Çağı

Alfabenin icadı, medeniyet tarihinde insanların İlkellik Çağı’ndan Uygarlık Çağı’na geçiş olarak kabul edilir. Yabanıllık ve İlkellik çağlarında yaşayan insanlar, kendileriyle, yaşayışlarıyla ilgili çok az yazılı çizili eser bırakmışlardı, bunlar da sonradan tarihçileri aydınlatacak kadar gelişmemişti. Alfabenin icadı ise, insanlık tarihi bakımından, çok önemli bir yenilik oldu. Bu sayede sonradan dünyaya gelen insanlar daha önce yaşamış olanların hayatları hakkında bilgiler edinebildiler, onların tecrübelerinden faydalanmak imkanını da buldular.

Tarihçilere göre, Uygarlık Çağı’nın ilk devri M.Ö. V. – M.S. XIV. yüzyıl arasında yaşanmış olduğunu kabul ederler. Eski Mısır, Babil, Fenike, Kartaca, Eski Yunan, Roma medeniyetleri, bu devrin içinde kurulmuş, sonradan gelişmiştir. Bu devirde, insanlar arasında birtakım farklar ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetlerde, genel olarak, savaşta yararlık gösterenler, üstün tabakayı, savaşta alınan esirler ise aşağı tabakayı meydana getiriyordu. Üstün tabakadan olanlar, varlıklı olduklarından, sanatla, bilimle uğraşmaya, bu alanlarda önemli hamleler yapmaya imkan buluyorlardı.

Barutun icadı, savaş konusunda o zamanki insanların hayatına o kadar önemli bir yenilik getirdi ki, bu icat, Uygarlık Çağı’nın ikinci bölümüne geçiş olarak kabul edilir. Ayrıca, barut, üstün tabakadan kimselerin eski önemlerini, güçlerini de kaybetmelerine yol açtı, çünkü artık savaşlarda kılıçlarıyla dövüşen şövalyelerin eskisi gibi tek başlarına bir önemleri kalmamıştı.

Derken, baskı icat edildi. Bu icadın, birçok insanların okuyup yazmayı öğrenmeleri, kültürlerini artırmaları, başka medeniyetler hakkında haber almaları bakımından çok büyük faydası oldu. Bu icattan sonra, buhar makinesinin yapılması da çok önemli bir dönüm noktası oldu. Bu sayede dünyanın dört bir yanına keşif yolculukları yapılmaya başlandı.

İnsanların buharla işleyen makineleri, daha sonra elektriği, benzin motorlarını kullanmaya başlamaları, Uygarlık Çağı’nın üçüncü bölümüne geçiş olmuştur. Bu devirde artık insanların dünyanın her yanına karadan, denizden, havadan gidebilmeleri, değişik toplumlar arasında çeşitli ilintiler kurulması, büyük bir hızla ilerlemiş olan bilime dayanarak tabiatın kontrol altına alınması, hatta doğal kaynaklardan yararlanmak mümkün olmuştur.

Medeniyet alanında çağımızın en önemli olayı, hiç şüphesiz, atom gücünün bulunmasıdır. Bir tabiat kaynağının insanlar elinde yaratıcı yeni bir güç olarak kullanılması Uygarlık Çağı’nın atom devrini açmış, insanlara belki binlerce yılda yapabileceklerini bir yüzyıl içinde yapmalarını sağlayacak imkanlar vermiştir.


Leave A Reply