Nazım Ölçüsü Nedir

0
Advertisement

Nazım ölçüsü nedir? Nazım ölçüsü ne anlama gelmektedir. Nazım Ölçüsü hakkında bilgi ve örnekler

Nazımda kullanılan bir uyum (ahenk) ölçüsüdür. Edebiyattaki iki anlatım yolundan biri olan nazım (Arapça nazm); sözcük anlamıyla dizme, sıraya koyma, düzenleme demektir ve en eski örneklerden başlayarak ölçülü (vezinli) dizelerin (mısraların) sonlarındaki uyaklarla (kafiye) belirlenerek belli nazım birimleri (koşma, beyit, dörtlük, kıta v.b.) halinde kümelenişine dayanmıştır.

Orta Asya’dan başlayarak Türk şiirinin ölçüsü “hece vezni” olmuş, dizeler dörder dörder kümeleşmiştir. Birer ulusal beğeni işareti ve eğilimi olan bu yeğlemeler kuşkusuz bütün edebiyatlarda aynı değildir. Gerçekten eski Yunan ve Latin şiiri gibi Arap şiiri de hecelerin sayısına değil ses değerleriyle belli diziler haline getirilmesi temeline dayalı ayrı birer ölçü (vezin) kullanmıştır. Aruz, Arap dilinden doğarak önce Arap Edebiyatı’nda, din ve kültür etkileriyle daha sonra İran Türk, Afgan, Hint v.b. edebiyatlarının nazımında kullanılmış böyle bir uyum ölçüsüdür.

Hecelerin ses değerine göre kısalı uzunlu diye ayrılışı değişik hecelerin uygun parçalar (cüz, tef ile) halinde kümelenişi, bu kümelerin belli diziler düzencesi dikkatiyle sıralanışı ilkelerine dayanır. Hemen bütün Müslüman toplumların ortak bir uygarlık öğesi olarak yüzyıllarca benimsedikleri aruz Türk Edebiyatı’nda da 11.yüzyıl-20. yüzyıl arasında değerini korumuş Cumhuriyet sonrasında eski gerçekliğini sürdürememiştir.

Bilinen en eski Arapça şiirlerde bile aruz ölçüsünün uygulamalarına rastlanmıştır. Ama bir sistem haline getirilip kurallarının belirlenişi 8. yüzyıl dil-bilginlerinden Basralı İmam Halil’in emeğine bağlanır. Her ölçü, içinden doğduğu dilin yapısına uyduğu için aruz, Arapçanın bütün özelliklerini taşır. Türkçe ile Arapça arasında hiçbir yapı yakınlığı bulunmadığı için de aruz ölçüsü Türkçeye uymaz. 11. yüzyılda yazılmış Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık gibi ilk İslami Türk Edebiyatı eserlerinden başlayarak yüzyıllarca sanatçılarımız aruzu Türkçeye uygulama yollarını aramış, gerekli uyarlamalara başvurarak bu ölçüyle şiirler yazmaya uğraşmışlardır. Arapça sözcüklerin yapısına göre sebeb, veted, fasıla diye üç ayrılan hecelerin efâiül ü tefâil denen sekiz kümede toplanması {feulün, fâilün, failatün, müstefilün, mefailün, mütefailün, müfaaletün, mefulat), sonra bunların bir araya getirilişiyle 19 dizi (bahr) oluşturulması (tavil, medid, basit, vafir, kamil, hezec, recez, remel, seri, münserih, hafif, müzari, muktedab, müctes, mütekarib, cedid, karib, müşakiî) günümüz için geçerli bilgiler değildir. Çünkü İmam Halil’in belirlediği kalıpları bazılarında Arap şairlerinin eser vermedikleri birkaç kalıp ekleyen İranlıların her kalıbı kullanmadıkları bilindiği gibi Türk şairleri de kendi dillerine daha çok uyanları almakla yetinmişlerdir.

Arapça ve Farsçada olduğu gibi Türkçede kısa, uzun, çok uzun heceler yoktur. Ağzımızdan bir çırpıda çıkan söz parçaları (ister tek bir sesli harften oluşan, ister dört harfli olsun) ses değeri bakımından eşit sayıldığı için dilimize uyan (eşit sayıda hecelerden oluşan dizelerin duraklanmasına dayalı) hece ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye uydurmak isteyenler önce bazı kabullerden yola çıkmışlardır. Sonu seslilerle biten açık heceleri (öğretimde nokta ile gösterilir) kısa saymak, sessizlerle sonuçlanan kapalı heceleri Arapçanın uzun hecelerine eşit tutmak (öğretimde yatay, eğri, düşey, çizgi ile gösterilebilir). Ayrıca kalıba uymayan heceleri bir üst değerde okutmak (imâle), bir alt değere indirmek (zihaf) hoş görülür kullanımlar sayılmıştır. Bu arada dilimizin ana kuralına uygun bir olanak da sözü kalıba uydurmada rahatlık sağlamıştır.

Advertisement

Ulama sessizle biten bir sözcükten sonra sesliyle gelen olursa ikisini bağlayıp kaynaştırarak okumak olarak tanımlanır. Türk edebiyatçıları aruzu İran sanatçılarının izinde giderek kullanmış onların yeğledikleri kalıplara daha çok önem vermişlerdir. Böylece yukarıda adı geçen 11. yüzyıl eserlerinden sonra bütün Divan Edebiyatı’nda ve 17. yüzyıldan sonra bazı şehir aşıkları için bile aruz geçerli, gerekli, önemli, vazgeçilmez ölçü olmuştur. 19. yüzyıl Tanzimat sanatçıları tek tek örneklerle hece ölçüsünü denerlerken aruza bağlı kalmış; Servet-i Fünuncular aruzdan hiç vazgeçmemiş, 20. yüzyıl başlarında gündeme gelen Milli Edebiyat Akımı sırasında ulusal kaynaklara dönüş eğilimi aruzun değerini çok azaltmıştır. Aruzu Türkçeye zarar vermeden ve dilimize gereksiz yabancı sözcükler sokma sakıncasına düşmeden ustalıkla kullanabilen sanatçılar arasında başta gelenler Muallim Naci, Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy, özellikle Yahya Kemal Beyatlı ve Faruk Nafiz Çamlıbel olmuştur.

Yüzyıllar boyu aruz, dilimizle uyuşmama yüzünden özellikle üç konuda Türkçeye zararlı oldu; Türkçesi kalıba uymayan sözlerin Arapça ve Farsçası-nı alma; kalıba zor uyan Türkçe sözlerin ses yapılarmı, özelliklerini bozma; edebiyat dilinden atılan dilimizin sözcüklerinin unutulmasım kolaylaştırma. Yüzyıllar boyu aruzla yazılmış yüz-binlerce şiir basılmıştır. Bunlara göre şairlerimizin yeğledikleri kalıplar sa-nıldığmdan azdır. Tek tek verilmiş örnekler bir yana bırakılırsa % 90 olasılıkla aruz şiirleri aşağıdaki kalıplardan biriyle yazılmıştır: Onun için -günümüzde- bu örnekler yeterli sayılır:

1) Fâilâtün fâilatün fâilâtün fâilün /.// ./.// /.// /./

(bir tef ile eksik ve kısası) Feilâtün feilâtün feilâtün feilün ..// ..// ..// ../ (ve kısası)

Fâüâtün feilâtün feilâtün feüün (fâlün) /.// ..// ..// ../(//)

2) Mefâüün feüâtün mefâilün feilün ./. ..// ././ ../

Advertisement

(ve kısası)

3) Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün

./// ./// ./// .///

4) Mef ulü mefâüü mefâilü feulün //. .//. .//. .//

(ve kısası)

5) Mef ulü fâilâtü mefâüü fâilün //. /./. .//. /./


Leave A Reply