Orhun Yazıtları Nerededir? Özellikleri ve Yazılanlar Hakkında Bilgi

0
Advertisement

Orhun yazıtları (abideleri) nerededir? Orhun yazıtlarının özellikleri ve tarihçesi. Türk dünyası için önemli yazıtlar hakkında bilgiler.

Orhun Yazıtları

Orhun Yazıtları

Orhun Yazıtları; Göktürkler döneminden kalma, Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri olan yazılı taşlardır (Orhun Abideleri). Eski Çin kaynaklarından dikilmiş oldukları öğrenilen bu yazılı anıtlar üzerine ilk bilgiyi, Sibirya tutsaklığından dönen İsveçli Subay Strahlenberg’in kitabı verir (1722). Yazıtların, fotoğraflarını çeken ve kopyalarını çıkaran bilim adamlan önce Çince bölümlerin çevirilerini yaptılar. Sonunda 1893’ten başlayarak Türkçe yazının çözüm yollarını bulan Türkolog Thomsen (1898) ve Radloff, metinleri okumayı başardılar.

Adı takılan ırmağın eski akış yeri dolaylarında (Koşa Çaydam) bulunduğu için Orhun (Orhon) Kitabeleri, devletlerinin güçlü zamanlannda hazırlandığı için Göktürk Yazıtları diye anılan bu anıtların ikisi, 732’de Kültigin (Gültekin) ve 735’te Bilge Kağan adlarına dikilmiş, 3.75 m yüksekliğinde, dört tarafı da yazılı, aynca baş taraflarında Çinçe bir bölümü de bulunan dikili taşlardır (birbirine 1 km uzaklıktadır). Kültigin yazıtı yıpranmamış, okunabilir bir durumdadır.

Çok yerde iki yazıtın metinleri ortak olduğu için birbirini bütünleyerek birlikte çözülmüştür. İkisi de Bilge Kağan ağzından, kısa bir tarih özetiyle başlayarak çağın olaylarını anlatır, savaşları ve zaferleri sıralar, buduna (ulusal) öğütler ve dileklerle bir söylev niteliğini kazanır. İdeogramlardan (düşünceleri sesle değil, resim ve benzer işaretlerle gösterme yöntemi) doğduğu için özgün bir Türk yazısı olduğu ileri sürülen, bazı bilginlerce rünik (Germen) kaynağa bağlı az kullanılmış bir alfabe olduğu sanılan Göktürk alfabesiyle yazılı bu taşlar, günümüzden 1200 yüzyıl önceki en eski Türkçe metinler olarak yazılı edebiyatımızın ilk tanıklarıdır.

Bu yazıtlarda Tanrı soyundan olduğuna ve Tanrı buyruğuyla başa geçtiğine inanan kağan. Budunun yoksul ve güçsüz döneminde kağanlığa geldiğini belirterek onlara kazandırdığı ganimet, yağma, zenginlik ve savaşçı olanaklarıyla değerini övgüyle onaylatma dileğindedir. Aynca işlenen başlıca düşünceler şunlardır. Hükümdarlığı zamanında kazanılan savaş zaferleriyle övünç: Tolis, Tarduş, Tabgaç, Dokuz Oğuz, Kırgız, Oğuz Tatar, Kıtan, Tatabı… boylarıyla çatışmaların anıları; Çin’e fazla yaklaşmama, onun zenginlik ve uygarlık ürünlerine değer vermeme konusunda budunun öğütleri; bağımsızlık ve özgürlük koşullarının, özgün benlik, dil ve varlığın, ancak Ötügen bölgesinde kalmakla sağlanabileceği konusunda uyarılan; Türk Tanrısı’nın Türk ilini koruduğu konusunda kesin inancın tekrarları; kağanlığın kurtuluş ve kuruluşunda emeği geçen yiğit Kültigin’in savaş anılarının öyküsü; Çin sanatçılarının ilgi ve emekleriyle dikilen “Bengi Taş“ın yazılma nedeni olarak kazanılmış zengin ve varlık öğelerini hazırlatma.

Kültigin Anıtı

Kültigin anıtında doğal bir sevginin acısıyla insanca konuşan, alçakgönüllü ve içten davranan Bilge Kağan, ölen kardeşini ve onun yas törenini ayrıntılarla anlatır; gerçekçi ve hak tanıyıcıdır. Kendi adını taşıyan yazıtta, gücünü artırmış bir kağan olarak Kültigin’in adını anmaz. “Gökte yaratılmış Türk Bilge Kağan” diye söze başlar; yalnız kendinden söz eder, aynı tarih olayları özetini kişisel yeteneklerine ve gücüne bağlayarak açıklar.

Advertisement

725’te dikildiği sanılan Vezir Tonyukuk yazıtı (Ulan Bator’un 66 km güneydoğusunda) onun ağzından Çin’e karşı girişilen bağımsızlık savaşını ve kısa yaşam öyküsünü anlatır. Çin egemenliği altındaki kara günlerin anısıy-la başlayan yazıt, “Ağaçta, taşta kalmış yedi yüz kişinin…”, “geyik yiyerek, tavşan yiyerek yaşadığı”, budunun boğazının tok olduğu bir dönemden başlayarak savaş özetlerini verir ve “ülke gene ülke oldu, budun gene budun oldu, ben yaşlandım. Türk Bilge Hakan ülkesine bu yazıtı yazdırdım, ben Bilge Tonyukuk” diye biter (1.5 m yüksekliktedir). Aynı yüzyılda dikilmiş Ongin yazıtı, varlıkları ve güçleriyle övünerek adlarını yaşatmak isteyen bazı Türk beylerine aittir; çoğu bulundukları yerlerin adlarıyla tanınırlar. Çağın inançlarına uygun olarak dikilmiş başka yazıtlara rastlanırsa da edebiyat değerleri olmadığı için yalnızca yazılı Türkçenin birer belgesi olarak değerlendirilmeleri gerekir.


Leave A Reply