Felsefede Ölümsüzlük Nedir? Ruhun Ölümsüzlüğü İle İlgili Görüşler

0
Advertisement

Felsefede Ölümsüzlük nedir? Felsefede ölümsüzlük ile ilgili görüşler, düşünceler nelerdir? Felsefede ölümsüzlük hakkında bilgi.

insan felsefesi

Kaynak: pixabay.com

Felsefede Ölümsüzlük

Ölümsüzlük, felsefede ve dinde, bedenin ölümünden sonra ruhun varlığını sürdürmesi durumudur. Bu kavram ölümden sonra bedensel dirilişe ilişkin anlayıştan farklıdır.

Ölümden sonra yaşam inancının çeşitli ilkel topluluklarda yaygın olduğunu gösteren kanıtlar Sir E. B. Tylor ve Sir James Frazer gibi ilk antropologlarca ortaya kondu. Bu inanç toplumların çoğunda yüzyıllar boyunca yaygınlığını korumuştur. Ama ölümden sonra var olma düşüncesi farklı biçimlerde algılanmıştır. Tylor bilinen en eski dönemlerde yeryüzündeki yaşamla ölümden sonraki yaşam arasında ahlaki bir ilişkinin genellikle kurulmadığını gösterdi. M. Jastrow eski Babil ve Asur’da ölülere ilişkin etik bir değerlendirmeye hemen hiç rastlanmadığını belirtti.

Bazı topluluklarda savaşta ölenlerin bir mutluluk beldesine gittiklerine inanılırdı.

Sonraları, ölümden sonraki yaşamın yeryüzündeki davranışların karşılığı niteliğindeki ödül ve cezalardan oluşacağı inancı yaygınlaştı. Eski Mısır’a ait birçok tasvirde insanlar öldüklerinde davranışlarından dolayı yargılanırken görülür. Zerdüşt‘ün Pers izleyicilerince benimsenen Cinvat inancına göre, öldükten sonra iyiler geniş bir köprüden, kötüler ise Cehennem’e yuvarlandıkları dar bir köprüden geçerlerdi. Hindistan’ daki inanca göre, yaşam sırasındaki davranışların sonucu olarak ölümden sonra yukarı çıkan ve aşağı inen merdivenlerle karşılaşılacaktır.

Hıristiyanlar arasında ortaçağ boyunca yaygın olan ölümden sonraki ödül ve ceza düşüncesi günümüzde de çeşitli mezheplere mensup birçok Hıristiyan tarafından paylaşılır. Buna karşılık birçok laik düşünür ahlaki bakımdan iyi ve kötünün ölümden sonra yaşam düşüncesinden bağımsız olarak kendi içinde ele alınması gerektiğini öne sürer. Hindistan’daki birçok felsefi akımın temelini oluşturan Upanishad metinlerinde özellikle insanın doğası ve sonul yazgısı konulan ele alınır.

Ölümsüzlük düşüncesi Platon’un görüşlerinde de önemli bir yer tutar.

Gerçekliğin temelde tinsel olduğu görüşünden hareket eden Platon ruhun yok edilemeyeceğine dayanarak ölümsüzlüğü ispatlamaya çalıştı. Aristoteles ise ruhun bedenden ayrı olarak var olamayacağını öne sürerek kişinin ölümsüzlüğü yerine usun ölümsüzlüğünü savundu. Maddeci bir görüşten yola çıkan Epikurosçular, sonrasında bilinçliliğin olmaması nedeniyle ölümden korkulmaması gerektiğini öne sürdüler. Stoacılar ise bir bütün olarak ussal evrenin sürekliliğini savundu. Marcus Aurelius varoluş süreci içinde, her bireyin kendine ayrılmış belirli dönemleri olduğunu öne sürdü. Cicero ise kişinin ölümsüzlüğü düşüncesini benimsedi. Yeni Platonculuktan yola çıkan Augustinus insan ruhunu özünde ö|ümsüz olarak değerlendirdi.

Advertisement
Ruhun Ölümsüzlüğü

Kaynak : pixabay.com

Ruhun Ölümsüzlüğü

İslam düşünürlerinden İbn Sina ruhun ölümsüz olduğunu savunurken, Aristoteles’ in görüşlerine daha yakın olan İbn Rüşd yalnızca usun ölümsüzlüğünü benimsedi. Albertus Magnus ölümsüzlüğü, kendi içinde bir neden olarak gördüğü ruhun bağımsız bir gerçeklik olduğunu öne sürerek savundu. Johannes Scotus Erigena kişinin ölümsüzlüğü kavramının ussal olarak yadsınması ya da kanıtlanmasının olanaksızlığını öne sürdü.

Spinoza sonul gerçeklik olarak kabul ettiği Tanrı’nın bir bütün olarak ölümsüzlüğünü öne sürmekle birlikte, onun içindeki tek tek bireylerin ölümsüzlüğü görüşünü benimsedi. Leibniz gerçekliğin tinsel monadlardan oluştuğunu öne sürerek yaratma gücünden yoksun, sonlu monadlar olan insanları Tanrı’nın yarattığını ve onun yok edebileceğini savundu. Ama insanları tinsel kusursuzluğu elde etmek isteğiyle donatan Tanrı, böylece onlara ölümsüzlüğe ulaşmanın olanağını da sağlıyordu.

Materyalizm (Maddecilik) Nedir? Tarihçesi ve Felsefe ve Düşünceleri

Kant, parçalanma yoluyla ortadan kalkmayacağını belirttiği ruhun kendi gücünü yitirmesiyle yok olabileceğini öne sürdü. Ona göre, saf usun ilkeleri ile kanıtlanamayan ölümsüzlüğe bir ahlak önermesi olarak inanılabilirdi. Kant’ta “istencin ahlak yasası ile mükemmel uyumu” olarak görülen kutsallık, “ancak ussal varlığın varoluşunun ve kişiliğinin sonsuz sürekliliği (ya da ruhun ölümsüzlüğü) varsayımı temelinde” sürekli bir ilerlemeyi öngörür.

Olasılığın yaşamı belirlediğini öne süren Joseph Butler, Kant’ınkine benzeyen etik nedenlerle, ölümsüzlüğün olası görülmesi gerektiğini belirtti. Hegel’in felsefesi, bazı düşünürlere göre sonlu bireylerin mutlak olan içinde yok olmasını, bazılarına göre de mutlağın parçaları olarak sürmesini öngörür. Schopenhauer ise yaşamın acılarından nihai kurtuluşu bilinçli kişilikten bilinçsiz evrensel iradeye geçiş olarak tanımlar.

Ölümsüzlük kavramı 20. yüzyılda bir felsefe sorunu olarak giderek daha az ele alınmaya başlamıştır.

Advertisement


Leave A Reply