Mihail Bakunin Kimdir? Devrimci Bakunin’in Hayatı ve Marx İle İlişkisi

0
Advertisement

Mihail Bakunin kimdir ve ne yapmıştır? Mihail Aleksandroviç Bakunin hayatı, biyografisi ve siyasi kariyeri hakkında bilgi.

Mihail Bakunin

Mihail Bakunin

Mihail Bakunin Kimdir?

Mihail Aleksandroviç Bakunin; (d. 30 Mayıs 1814, Premuhine, Rusya – ö. 1 Temmuz 1876, Bern), anarşizmin 19. yüzyıldaki başlıca kuramcılarından biri olan Rus siyaset adamıdır. Karl Marx ile anlaşmazlığı, Avrupa devrimci hareketinde yıllarca süren bir bölünmeye yol açmıştır.

Bakunin, Tverli (sonradan Kalinin) bir küçük toprak sahibinin en büyük oğluydu. Kırsal bir çevrede yetişen Bakunin, kendisine, küçük erkek kardeşlerinden yaşça daha yakın olan dört kız kardeşine derin bir bağlılık duyuyordu. Asi kişiliğinin ilk belirtileri Petersburg’daki topçu okulunda ortaya çıktı; okulu bitirdikten sonra Polonya sınırındaki bir birliğe gönderilen Bakunin, komutanlarından izin almadan ordudaki görevinden ayrıldı ve asker kaçağı olarak yakalanmaktan güçlükle kurtuldu.

İzleyen beş yıl boyunca kendini Premuhine ve Moskova’daki çalışmalarına verdi. Premuhine’de Alman felsefecilerden Fichte ve Hegel’in yapıtlarını inceledi; Moskova’da ise edebiyat çevrelerine girdi ve eleştirmen V. G. Belinski, yazar İvan Turgenyev ve yayımcı Aleksandr Herzen ile tanıştı. Düşüncelerini henüz sistemleştiremediği 1840’ta, öğrenimini tamamlamak için Berlin’e gitti. Orada, Hegel’in radikal izleyicileri olan Genç Hegelcilerin etkisinde kalan Bakunin, 1842’de Dresden’e taşındıktan sonra, radikal bir dergide ilk devrimci bildirisini yayımladı. Bildirinin sonunda Bakunin’in şu ünlü aforizması yer alıyordu: “Yıkıcı tutku aynı zamanda yaratıcı bir dürtüdür.” Bu bildiri üzerine çarlık yönetimi Bakunin’in Rusya’ya dönmesini emretti; bu emre uymayınca da pasaportu elinden alındı.

Kısa bir süre İsviçre ve Belçika’da kaldıktan sonra Paris’e yerleşti ve orada aralarında Pierre-Joseph Proudhon ve Karl Marx’ın da bulunduğu Fransız ve Alman sosyalistleriyle tanıştı. Gene Paris’te tanıştığı Polonyalı göçmenlerin etkisiyle, toplumsal devrim düşüncesini Slav halklarının ulusal bağımsızlık davasıyla birleştirdi. 1848 Şubat Devrimi sırasında Paris’teki sokak çatışmalarına birkaç gün boyunca büyük bir coşkuyla katıldıktan sonra, Polonya ve Almanya’da da ayaklanmalar başlatmak umuduyla Doğu Avrupa’ya geçti.

Haziran 1848’de Prag’daki Slav Kongresi’ne katıldı; Kongre Avusturya birliklerinin kenti topa tutmasıyla sona erdi. Bakunin, bu olaydan sonra çekildiği Almanya’nın Anhalt-Köthen kentinde, 1848 sonunda ilk bildirgesini yayımladı. “Slav Halklarına Çağrı” başlığını taşıyan bu bildirgede, artık devrimci niteliğini yitirmiş olan burjuvazinin karşı devrimci bir güç durumuna geldiğini belirten Bakunin, Habsburg hanedanının yıkılması ve Orta Avrupa’da bağımsız bir Slav federasyonunun kurulması için çağrıda bulunuyor ve köylülerin, özellikle de ayaklanma geleneği bulunan Rus köylüsünün, gelecekteki devrimin temel gücü olduğuna ilişkin inancını dile getiriyordu.

Advertisement
Mayıs 1849’da, Dresden’deki ayaklanmaya katılan Bakunin, bu kez tutuklanmaktan kurtulamadı.

Saksonyalı yetkililer tarafından Avusturyalılara teslim edildi ve bir süre Avusturya’da hapsedildikten sonra Rusya’ ya gönderildi. Mayıs 1851’de Petersburg’daki Petro-Pavlovsk Kalesi’ne hapsedildi ve orada polis şefinin isteği üzerine çelişkili ifadeler içeren bir itirafname hazırladı. 1921’e değin yayımlanmayan bu itirafnamede, yıkıcı eylemlerinden duyduğu pişmanlığı belirtiyor ve affedilmesini istiyordu.

İtirafnamede yer yer de eylemlerini savunan Bakunin’in, Slavlara olan bağlılığını ve Alman düşmanlığını öne çıkarttığı cümleler, çarın ilgisini çekip onayını kazandıysa da serbest bırakılmasına yetmedi. Üç yıl daha Petro-Pavlovsk Kalesi’nde, bir üç yıl da Schlisselburg’daki bir kalede hapsedilen Bakunin’in sağlığı, hapishanenin kötü koşulları nedeniyle hızla bozuldu. 1857’de serbest bırakılarak Sibirya’ya sürgüne gönderildi ve orada Polonyalı bir tüccarın kızıyla evlendi. Bakunin, annesinin kuzeni olan Doğu Sibirya valisinden, Amur Irmağının aşağı çığırına doğru, iş gezisi görünümü verdiği bir yolculuğa çıkabilmek için 1861’de gerekli izni aldı. Bir Rus gemisiyle kıyıya ulaştıktan sonra, Japonya’ya giden bir gemiye binerek Amerika üzerinden İngiltere’ye gitti.

1861 sonunda Londra’ya gelen Bakunin, orada en son 1847’de Paris’te gördüğü Herzenle yeniden bir araya geldi. O dönemde, Londra’da Rusça yayımlanan Kolokol (Çan) adlı gazetenin yayın yönetmeni olan Herzen’in, Rus göçmenler arasında önemli bir yeri vardı. Londra’da geçirdiği 14 ay sırasında Bakunin’in Herzen’le arası onulmaz bir biçimde açıldı. Gençliğinin devrimci coşkularını bir ölçüde yitirmiş olan Herzen, eleştirmen ve romancı Nikolay Çernişevski ile öteki genç Rus radikallerine karşı mücadeleye girişmişti; Bakunin’i ise mali ve politik açıdan sorumsuz bir kişi olarak nitelendiriyordu. 1863 başlarında Polonya’da ayaklanma başlayınca, Bakunin, bir gemi dolusu Polonyalı göçmenle birlikte Baltık Denizine doğru yola çıktı. Ama ancak İsveç’e kadar gidebildi ve orada verimsiz bir yaz geçirdi. Ertesi yılın başlarında İtalya’ya geçti ve dört yıl orada yaşadı. Yaşamı boyunca yaygınlaştırmaya çalışacağı anarşist görüşleri, İtalya’da biçimlenmeye başladı. Gizli devrimci birlikler kurma yolundaki çalışmalarının başladığı yer de gene İtalya oldu.

Bakunin’in sonraki yıllarına ilişkin en önemli olay Marx’la olan mücadelesidir.

1868’de Cenevre’ye taşındıktan sonra I. Enternasyonal’e üye olan Bakunin, aynı zamanda Enternasyonal içinde öncülük rolünü üstleneceğine inandığı Sosyal Demokrat İttifak’ı kurdu. Marx ve Bakunin arasındaki mücadele, Bakunin ve arkadaşlarının 1872’deki Lahey Kongresi’nde Enternasyonal’den ayrılmalarıyla sonuçlandı. Bu anlaşmazlık Avrupa devrimci hareketinde yıllarca süren bir bölünmeye yol açtı. Bakunin, L’Empire knoutogermanique et la révolution sociale (1871; Kırbaçlı Alman İmparatorluğu ve Toplumsal Devrim) ve Gosudarstvennost i Anarhiya (1873; Devlet ve Anarşi, 1991) adlı yapıtlarında Marx‘la olan görüş ayrılıklarını açıkça dile getirmiştir. Tıpkı Marx gibi kararlı bir devrimci olan Bakunin, var olan düzenin şiddet yoluyla yıkılması için çağrıda bulunmaktan hiç vazgeçmedi. Ama, siyasi denetim, merkeziyetçilik ve her türlü otoriteye karşı çıktı. Tipik Alman özellikleri taşıdığına inandığı düşünce ve örgütlenme biçimlerini reddederek, bunlara karşı Rus köylüsünün içinde taşıdığına inandığı özgür devrimci ruhu savundu. Bakunin’in anarşist görüşleri, Marx’in öngördüğü komünizmin antitezi olarak son biçimini aldı.

Son yıllarını İsviçre’de yoksulluk içinde geçiren Bakunin, çalışmalarını yeniden Orta ve Doğu Avrupa’da yoğunlaştırdı. Geleneksel ahlaka bağlılığı nedeniyle küçümsediği genç Rus nihilist S. G. Neçayev’le kısa bir süre ilişki kurdu. İhanet ettiğine inandığı bir örgüt üyesini öldürmekle suçlanan Neçayev, sonunda İsviçreli yetkililer tarafından Ruslara teslim edildi. Bu yıllarda Rus, Polonyalı, Sırp ve Rumen göçmenlerle ilişki kuran Bakunin, onların arasında coşkulu öğrenciler buldu; bu kişilerle birlikte bildiriler hazırladı, devrimci örgütler kurmak için çalışmalar yaptı. Son yıllarında sağlığı ve malı durumu iyice bozulan Bakunin, İtalya ve İsviçreli dostlarının yardımıyla geçinebiliyordu. Bununla birlikte, devrimci coşkusunu ve inancını hiçbir zaman tümüyle yitirmedi.

Bakunin ve Proudhkon 19. yüzyıl anarşizminin kurucuları olarak kabul edilirler. Bakunin, bütünsel bir öğreti geliştirmemiş, kapsamlı ve coşkulu yazılarını genellikle tamamlanmadan bırakmış olmasına karşın kişiliği ve ünü sayesinde, dünyanın her yerinde yandaş kazanmıştır. Büyük Britanya, İsviçre ve Almanya’da küçük anarşist gruplar varlığını sürdürürken, Fransız sendikalarının güçlü anarkosendikalist kanadı Bakunin’den çok Proudhon’un görüşlerine yakın çizgideydi. Bakuninci anarşist hareket ise İtalya’da, özellikle de İspanya’da güçlendi; anarşistlerin kurduğu parti 1936’ya değin İspanya’nın en güçlü partisiydi.

Advertisement


Leave A Reply