Sovyet Edebiyatının Özellikleri, Tarihi Gelişimi Önemli Eserleri

0
Advertisement

Sovyetler Birliği dönemindeki edebiyat, tarihçesi, gelişimi ile ilgili bilgiler. Sovyet dönemi edebi eserleri ve yazarlar ile özellikleri nelerdir?

Sovyet Edebiyatının Özellikleri

Sovyet Edebiyatının Özellikleri

20. yüzyılın başlarında A.Blok’un Oniki (1918) şiiri, simgeciliğin en önemli eserlerinden biri sayılmıştı. Savaştan sonra simgecilik karşıtı kümeleşmeler iki kola ayrıldı. Biri Şair Osip Mandelştam, N.S. Gumiliyev, Anna Ahmatova’nın oluşturduğu Akmeist; ötekisi Vladimir Mayakovski’nin temsil ettiği gelecekçilik (futurizm) akımıydı. Akmeistler açıkçılık, yalınlık ve eski biçimlere dönüşü vurgularken, gelecekçiler edebi geleneğin yıkılmasını ve kuru akademik anlayışın ortadan kaldırılmasını savunuyorlardı. Sovyet Edebiyatı bu çekişmelerin eşiğinde başladı ve yetenekli şair Mayakovski yeni eyleme yön verenlerin başında yer aldı. 1917’den sonra Mayakovski, tüm yeteneğini ve gücünü devrime adadı. Çıkış noktası, her Sovyet sanatçının uyması gerektiğini düşündüğü Toplumsal Yönetmelik idi. Birçok kısa öykü ve oyun yazmasına karşın, gerçek ününü uzun, öyküsel şiirleriyle sağladı: 150.000.000 (1920), Vladimir iliç Lenin (1924), İyi ve Düzgün (1927).

Hiçbir Sovyet şairi Mayakovski kadar halkça tanınır (popüler) olmamıştı. Bu konuda en büyük rakibi, kendisini “köyün son şairi” duyuran Sergey Esenin (Yesenin) ise lirik anlayışına karşın, yeni koşullara uyum sağlamakta güçlük çekti.

Her zaman halkı, sıradan insanları, ayak takımını yazan Gorki (1868-1936) dışında, 1922-1928 arasında Sovyet romanı ortaya çıkamadı. İlk romanların konusunu, yazarlarının da katıldığı devrim ve iç savaş oluşturuyordu. İlk başarılı çalışmalar, Boris Pilnyak’ın yankı uyandıran Çıplak Yıl’ı (1922), Renkli Rüzgârlar (1922) eserleri oldu. Dimitri Furmanov’un çok tanınan kitabı Şapayev (1923), ünlü köylü partizan Şapayev’in öyküsünü dönemin koşullarıyla birlikte aktaran belgesel bir çalışmaydı.

Kızıl Şövalye

İsaak Babel’in Kızıl Şövalye’si (1926) şiddete romantik bir yaklaşım getirdi. Bir bütün olarak ele alındığında, ilk romanlar 19. yüzyıl Rus romancılarının psikolojik çözümlemelerinden ayrılarak gerçekçi anlatıma ağırlık verirse de, yine de bazı romancılarda devrim ve savaş konulan işlenirken Tolstoy, Çehov ve Dostoyevski’nin tutumlarının önem kazandığı da görülür. Bu yazarların ilki Konstantin A. Fedin, Kentler ve Yıllar (1922-1924) romanında ben merkezci bir aydının devrime sırt çevirmesini işler. Leonid M. Leonov’un Hırsız (1927) gibi çalışmalarında da Dostoyevski’nin etkisi görülür.

Advertisement

Bu iki ayrı dönem Sovyetler’in öncü edebiyatçılarından Aleksey N. Tolstoy’da daha da belirginleşir. Calvary Yolu (1941) ülkenin dününü, bugününü ve geleceğini betimler. F.V. Gladkov, Çimento (1952) ile Beş Yıllık Plan doğrultusunda gelişen edebiyat anlayışına karşı çıktı. Birkaç yıl sonra Dnyepr Irmağı’nda reaktör kurmaya çalışan bir çiftçinin öyküsünü anlatan Enerji’yi (1932-1938) yayımladı. Sovyet Irmağı’nda. (1930) kâğıt endüstrisinin gelişimi, Skutarevski’de (1932) elektrik tasarımını anlattı.

Mihail A. Şolohov

Sovyetler’in büyük romancılarından Mihail A. Şolohov, bu dönemde sanatsal olgunluğa ulaştı. Kazak yaşamını anlatan Ve Durgun Akardı Don’a 1926’da başladı. Uyandırılmış Toprak adlı eseri Beş Yıllık Kalkınma döneminin kollektif tarım üzerine yazılan en önemli eseri oldu. 1960’ta ikinci bölümü yayımlandı. Şolohov 1940’ta Ve Durgun Akardı Don’u bitirdi.

Bu dönemde çeşitli edebiyat eleştirileri de görüldü. Sovyet görevlileri üzerine yazılan gülünç öyküler hoşgörüyle karşılandı, yeni yönetim biçimine karşıt olarak değerlendirilmedi. Bu yoldaki yergici taşlamaların sahipleri Y.İ. Zamyatin, İlya Ehrenburg ve Mihail A.Bulgakov oldu. Sovyet mizahçılarının çok okunanı Mihail Zoşçenko’nun kısa öyküler ve fıkralardan oluşan 10 ciltlik eseri, Sovyet rejimini sömürenlere karşı da eleştirileri içerdiği halde hoşgörüyle karşılandı.

1932’den sonra evrensel insan sorunlarına, Nikolay Ostrovski’nin Ve Çeliğe Su Verildi (1934), yarım kalan Fırtınadan Doğmak (1936) gibi eserleri, insanca bir yaklaşıma örnek oldu. Bu arada Marksçı yaklaşımla tarihi yorumlayan bir romancılık da gündeme geldi. Aleksey N.Tolstoy, Büyük Petro’da (1929-1945) Çarlık dönemindeki geçiş dönemiyle devrim arasında koşutluklar aradı. Bu dönemin öteki önemli çalışmaları: Aleksey Şapigin’in Razin Stepan’ı (1926-1927), Aleksey Novikov Priboy’un Tsusimap’sı (1932 -1935), Sergey Sergeyev-Tsenski’nin Brusilov’un Dalışı (1943-1944) oldu. Yuri Tiniyanov, tarihsel içerikli romanlarında, kişilikleri yaşadıkları döneme uygun olarak yeniden yaratmış sayıldı. En önemlileri Kyukhala (1925) ve Puşkin (1936-1943). Tarihsel roman ve anlayışında yurtseverlik ağır bastı.

Şiir.

Sovyet şiiri, Mayakovski’nin 1917’deki girişimlerinden derinlemesine etkilendiyse de, Sovyet şairleri, romancılar gibi hangi türün komünistlik koşullarına uygun olduğu konusunda görüş birliğine varamadıkları için gruplara bölündüler. A.İ. Bezimenski, Yaşamın Korkusu İşte Bu (1924) adlı eserinde tek önemli gerçeğin proleter ülküler olduğunu belirtti. Aleksandr Zaharov, Nikolay Uşakov, Mihail Golodni, Mihail Sevetlov, Vasili Kazin bu dönemin önemli adlanrı oldular. Mayakovski’nin en büyük izleyicisi Nikolay Asayev, uzun şiiri Mayakovski Başlıyor (1940) adlı eseriyle en önemli şairler arasında sayıldı.

Gelecekçilikten (futurizm) kaynaklanan bir akım olan kontruktivizm İlya Selvinski’nin yıldızının parlamasına yol açtı. Bu akımdan etkilenen Eduard Bagritski, zarif lirik, anlayışıyla ilgi çekti. Şairlerin Şairi ya da Sovyet Edebiyatı’nın en önde gelen adlarından sayılan Boris Pasternak da gerçekçiler arasında yer almıştı. Sonraları Pasternak daha çok bireyci özellikler kazandı. Nikolay Tihanov sanatını bağımsız bir biçimde geliştirdi, romantik konulara gerçekçi bir rönesans niteliği kazandı. Konstantin Simonov ve Aleksandr Tvardovski gibi yeni adlar öne çıktı. Savaş öncesinin zor anlaşılır, geleçekçi dilinin yerine yalın, zorlanmamış konularını savaştan seçen bir anlayış egemen oldu.

Advertisement

Eleştiri.

Devrimden sonra tarihsel-karşılaştırmacı ve dinsel-felsefi konuların edebiyat eleştirisi, toplumsal ve ekonomik gelişim açısından yorumlayan fırsat verdi. Bu dönemin eleştirmenleri Georgi V. Plehanov, V.M. Friçe, P.S. Kagon, V.L.Lvov-Rogaşevski, Aleksandr Aleksandroviç Bogdanov’dur. Bogdanov, Sanat ve İşçi Sınıfı (1918) adlı eseriyle etkili bir kuramcı oldu. Leon Troçki, Viyaçeslav V.Polonski, Aleksandr Volronski, Abram Leznev ve Anatoli V.Lunaçarski aynı kümede birleştiler. 1932’den sonra Sovyet Edebiyat eleştirisinin çıkış noktası “Sosyalist Gerçekçilik” oldu.

Tiyatro.

1917 sonrasında yazılan Sovyet tiyatro eserleri, Avrupa ve ABD’de yazılanlardan hiç de aşağı değildi. Roman ve şiirde olduğu gibi Sovyet oyunları da dönemin toplumsal, siyasal ve ekonomik değişimlerini yansıttı. En önemli yazarlar, Aleksey N.Tolstoy, Konstantin A.Trenev, Lunaçarski, Boris S. Ramaşov, Sergey M. Tretya-kov oldu. Proleterya kökenli bir başka oyun yazarları grubu da iç savaşı eserlerinin konusu olarak sıkça ele aldı. Genel olarak Sovyet tiyatrosu gerçekçiliğe dönük olarak Sovyet yaşamının getirdiği sorun ve açmazları ele aldı. İç savaşı konu alan Zırhlı Tren 14-69’u, yazarı İvanov, aynı adlı romanından sahneye uyarladı. Daha sonra etkili Nazi karşıtı oyunlar sergilendi. Dönemin birçok eseri, kolektif bir toplumdaki bireyin sorunlarını daha derinlemesine inceledi; evrensel insan sorunsalına daha duyarlı bir biçimde yönelindi. Ayrıca ünlü eserlerin tiyatroya uyarlaması yapıldı. Öteki konular koyu bir gerçekçilikle işlenmiş iç savaş öyküleriydi. Örneğin; Simonov’un Rus Halkı (1942), Leonov’un İşgal (1942), Aleksandr Korneiçuk’un Cephe’ si (1942) gibi.

İkinci Dünya Savaşandan Sonra SSCB Edebiyatı

Roman.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok yeni yazar ortaya çıktı. Savaşla geçen olaylar eserlerine konu oldu. Pek çok eski yazar, savaş öncesine ilişkin anılarını yazdı. 1930’ların terörü ve bireyin yalnızlığı işlendi. Bazıları da çağdaş kent yaşamının yorucu temposunu işlediler. Fabrika (1947), Parlak Kıyılar (1949), Panova’nın ilgisini sıradan insanlar ve olaylar üzerine yönelttiğini ve ayrıntılara verdiği önemi gösterir. Mevsimler’de (1943) bir öğretmenin yaşamını işler. Yuri Nagibin, savaş üzerine pek çok öykü yazdıysa da, daha çok çocuklar için yazdığı masallarla tanındı. Savaş sonrasının genç yazarlarından Yuri Kazakov, ünlü öyküsü Arkturus, Bir Av Köpeği (1957) adlı eserinde kör bir av köpeğini duyarlıkla canlandırdı.

Kırgızca ve Rusça yazan Cengiz Aytmatov yerel özelliklerle birlikte çağdaş romana başarıyla emek kattı. Aksenov, Meslekdaşlar (1960), Yıldızlara Yolculuk (1961), Cezayir’den Portakallar (1962) gibi eserlerinde çok değişik bir dünyayı anlattı, kentli genç erkek ve kadınları konu edindi. Viktor Nekrasov dolaysız ve açık bir üslupta yazdı. Savaştan dönen askerlerin düş kırıklıklarını anlatan Doğduğu Kentte (1954), eski bir siyasal sürgünün başından geçenleri anlattığı Kira Georgiyevna (1961) tutulan eserlerdir. Vladimir Dudintsev çok tartışılan eseri Yalnız Ekmek Değil’de (1956) yaratıcı insanın ayrıcalıklı olma hakkına değindi. Nikolay Çukovski pek çok tarihsel roman dışında Baltık Göğü’nde (1954) İkinci Dünya Savaşı anılarını konu edindi. Deney Başlıyor (1960), Fantastik Öyküler (1961) ve Düş Gücünün Bağımsızlığı İçin (1971) romanlarının yazarı Andrey Sinyavski ile İşte Moskova Konuşuyor’un (1962) yazarı Yuli Daniel yeni bir tür olan Olağanüstü Gerçekçilik’i denediler.

Yuri Dombrovski, Antikaların Koruyucusu (1964) ve Valentin Katayev Kuyu’da (1967) değişik teknikleri denediler. Boris Pasternak’ın romanı Doktor Jivago, şair bir hekimin 1903’ten 1929’daki ölümüne kadar başından geçen olayları parlak ve akıcı bir dille betimledi. Genelde bu roman ülkede olumsuz tepkilere yol açtı ve yazara 1958 Nobel Edebiyat Ödülü’nün verilmesi engellendi. Vladimir Maksimov, Bulutlardaki Ev’de (1967) yalnızlığın zorluklarını anlatır. Fyodor Abromov’un eseri İki Kış ve Üç Yaz (1969), ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arhangel Bölgesi’ndeki halkın yaşamı anlatılır.

Andrey Bitov, Tekerlek’te (1971) hem anlayışta, hem de teknikte taze ve yenilikçidir. Aleksandr Soljenitsin, İvan Denisoviç’in Yaşamından Bir Gün (1962) ile Stalin rejimi sırasında çalışma kampına sürülmüş basit bir köylünün başından geçenleri anlatır. Başka bir romanı da Matiyona’nın Evi’nde (1963) köylü bir kadının çevresiyle ilişkilerini sergiler. 1970 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Soljenitsin‘in ödülü alması için ülke dışına çıkması B.Pasternak gibi engellendi. 1974’te devletçe sürgüne gönderildikten sonra İsviçre’ye geçti.

Şiir.

Sovyet şiiri de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir gelişme gösterdi. Genç kuşağın en iyi şairlerinden Yevgeni Yevtuşenko, Mayakovski’yi andırır. Zima İstasyonu (1956), Babi Yar (1961) gibi şiirleri, Üçüncü Kar (1955), Verilen Söz (1959), Elma (1960), Tatlılık (1962), Bratsk Nükleer İstasyonu (1965) gibi toplu eserleriyle Yevtuşenko, SSCB’de Yahudi karşıtlığını yadsır ve SSCB’de modernizmi savunur. Andrey Voznesenski’nin dizeleri daha kesin ve deneyseldir. Parabol (1960), Üçgen Armut (1962), Karşı Dünyalar (1964), Ail’in Kalbi (1966) gibi şiirlerinde geniş düş gücü ve ritm anlayışıyla dikkati çeker. Josef Brodski felsefi şiirler yazdı. Şiirler’i (1965) ve Vahşilikte Bir Mola’da (1970) üzüntü ve yalnızlığın portresini çizer. Johnny Morozov (1959), Kâğıt Asker (1960) adlı eserleri çok tanındı.

Bella Ahmadulina kendine özgü anlayışıyla öne çıktı. Müzik Dersleri (1969) gibi eserleri duygusal eğilimini ve uyum gücünü geliştirdiğini ortaya koyar. Eski şairler arasında en önemlilerinden biri de Nikolay A.Zobolotski’dir. İlk eserlerinden Sütunlar 1920’lerde yazıldı. Daha sonra hapisten kurtulunca ününü Tarusa Sayfaları ile tazeledi. Yine eski bir tutuklu olan Boris Slutski, siyasal eleştiri yaptı.

Tiyatro.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 500’den fazla Sovyet tiyatrosu yabancı ve klasik oyunu sergiledi. SSCB oyunları arasında hafif komediler ve vodviller büyük ilgi gördü. 1950’lerde ve Ukrayna’da repertuarın yansı hafif komedilerdi. Moskova ve Leningrad’da aile komedileri çok tutuluyordu. Ayaküstü hazırlanan sosyalist-gerçekçi oyunlar, güncel sorunları ve açmazları ortaya koyuyordu. 1950’lerin ve 1960’ların birçok eseri topluma uyum sağlayamama ve özel yaşam gibi sorunları ele almıştı. Devrimden bu yana edebiyatı ve sanatı her zaman partinin denetiminde görmek isteyen politik tutum pek de değişmediği için fırsat bulan yazarların yurt dışına çıkmayı yeğledikleri görüldü. Bazı Sovyet yazarlarının eserleri gizlice Batı’ya kaçırılarak oralarda basıldı. Edebiyatla politikayı yan yana götürmek isteyen Sovyet yazarlarının birçok eseri de gereğince tanınmadığından, bilinmeden kalmak yazgısıyla baş başa kaldı, dünyaya açılmadı.


Leave A Reply