Divan Edebiyatında Kaside

0
Advertisement

Divan edebiyatında kaside nedir? Kasidenin bölümleri, özellikleri, kaside örnekleri, kaside hakkında detaylı bilgi.

Divan Edebiyatında Kaside

KASİDE :

Kaside dış görünüş bakımından tıpkı gazele benzer. Bu da beyit birimiyle yazılır. Yalnız gazelden çok uzundur. Kaside en az otuz üç, en fazla da doksan dokuz beyit olur. Fakat en çok tutulanları 45 – 50 beyit arasında olanlardır. Bunda da ilk beyit matla adını alır. Yani bu beytin mısraları birbirleriyle kafiyelidir. Öteki beyitlerin kafiyelenişleri, gazelde olduğu gibidir. Yalnız kasidelerde şairin adının bulunduğu beyte, gazeldeki gibi makta denmez, tac denir, Makta, aşağı yukarı gazelin bitim beytidir. Halbuki kasidede tac beytinden sonra birkaç beyitlik dua bölümü vardır. Yani şairin adının bulunduğu beyit, kasidenin bitim beyti olmuyor. Şimdi kasidenin bölümlerini görelim :

KASİDENİN BÖLÜMLERİ

A) NESİP (GİRİŞ) BÖLÜMÜ :

Kaside genel yapısı bakımından bir methiye olduğuna göre, şair, övmelerine geçmeden önce bahar, yaz, ramazan, bayram, cenk v.b. gibi konuları yol yaparak, onbeş, yirmi beyit kadar bir giriş bölümü düzenler. Bu bölüm bittikten sonra, şair, girizgâh adı verilen bir ara beyitle kasidenin methiye bölümüne atlar. Bazı kimseler, bu basamak görevinde olan beyte verilen girizgâh adını, giriş bölümünün adı olan Nesibin yerine kullanlmaktadırlar. Halbuki girizgâh, giriş (nesib) bölümünden methiye bölümüne atlamayı sağlayan bir beytin adıdır.

Advertisement

Kasidenin giriş bölümü çeşitli konular üzerinde yazılır. Bu bölüm çok kezıkonunun adını alır. Konular önce iki kümeye ayrılır. Bunlardan birincisi mevsimlere ait olanlar, ikincisi de din bakımından kutsal sayılan günler, aylar beldelere ait olanlardır.

1. Mevsimlere bağlı girişler :

a) Bahariye :
Divan şairleri, kasidelerinin başında baharın hayalî bir tasvirini yaparlar. Çünkü bahar, hayali en çok işleten bir mevsimdir. Divan Edebiyatı’nda gerçekçilik olmadığı için, şair, kaside yazmak istediği zaman, kış ortasında da olsa bahardan bahsedebilirdi. Bahariye’ye rebüye de denir.

b) Şitaiye :
Bu çeşit girişin konusu kıştır. Şair kıştan söz açarak kasidesine başlar. Böyle bir giriş yapmak için de mevsimin kış olması şart değildir. Kış, asıl kasidesinin yazılmasına bir fırsat olur.

c) Sayfiye :
Bu da yaz mevsimini dayanak yapmak suretiyle yazılan giriş bölümüdür.

Divan edebiyatı sonbahar üzerinde durmamıştır. O-nun için de kasidelerin giriş bölümlerinde hazâniye denen bir konuya rastlanmaz.

Advertisement

2. Kutsal konulara bağlı girişler :

a) Ramazaniye :
Ramazaniye’de Ay’ın ilk görünüşünü, ramazan ayının sıkıntılarını anlatan şair, bazan da bu aym kendine has özelliklerinden sözeder.

b) İdiye :
Idiye’nin konusu bayram merasimleridir. Şair, çok kez bu dinsel bayram törenlerinde şairlerin geride kalışlarından yakınır. Bundan başka bayram törenlerinin ve ziyaretlerin sıkıcılığı ele alınır.

c) Beldeler :
Böylesi kaside girişlerinde, şair, anlatmak istediği değerlerin üzerinde durur. Beldelere ait girişe, belde methiyesi diyebiliriz. Örneğin Nedim’in İstanbul Kasidesi bu bakımdan bir şaheserdir. Nef’înin Şehrengiz-i Edirne’si ayrıca söz konusu edilmeye değer ölçüdedir. Örnek olarak Idiye’ye ait bir beyitle, Nedim’in İstanbul Kasidesinden birkaç beyit veriyoruz :

Ehl-i keyfin birisi der ki behey sultanım
Aydın ay belli hesab olmadı Şa’ban tamam

İSTANBUL KASİDESİNDEN

Bu şehr-i Stanbûl ki bî-misl ti bahâdır
Bir sengine pekpâre Acem miilkü fedadır

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır

Altında mı üstünde midir cennet-i â’lâ
Elbak bu ne hâlet bu ne hoş âb ü hevâdır

Nedim

B) METHİYE (ÖVGÜ) BÖLÜMÜ :

Advertisement

Bu bölümde şair kimi övecekse, beyitlerini bu övme gücü üzerinde toplar.

İki türlü Methiye vardır. Yani ele aldığı konunun şekline göre methiye ikiye ayrılır. Bunlardan birisi padişah, vezir, şey-ül-islâm gibi devrin ileri gelenlerini öven methiye; ikincisi de Hülefa-yi Raşidîıı denilen dört halifeyle Mevlâna gibi taSavvuf büyüklerini ya toptan, ya da teker teker öven methiyedir.

Methiye yapmak için kaside türü kullanıldığı gibi, başka nazım türleri de kullanılabilir. Fakat genel olarak methiyeler kaside içine yerleştirilir. Methiye, halifeler içinde en çok Ebu-bekir ile Hazret-i Ali için yazılmıştır. Çünkü tarikatlerin çoğu bu ikisinden gelir. Örneğin Mevlevi’ler manevî olarak kendilerinin Ebubekir’den geldiklerini ileri sürerler ve Ebubekir’i Sıddîk adiyle anarlar. Mevlevî tarikatine bağlı olan Şeyh Galip, bir methiyesinde

İsm-i bâtından alıp feyz-i zuhur-i imdâd
Samt ile mürşid-i erbab-i hüdadır Sıddîk

demektedir. Ayrıca Mevlâna’nın ceddinin Ebubekir olduğunu ifade için de :

Cedd-i âlâsıdır ol, Hazert-i Mevlânânın
Mazhar ü muzhir-i esrar-i safadır Sıddîk

demektedir. Halbuki ırk bakımından Türk olan Mevlânâ’nın, bir Arap olan Ebubekir’le soy bakımından hiç bir ilişkisi olamaz.

Ölüler için yazılan methiyeler de vardır. Şair ölüden bir menfaat beklemeyeceği için, nazmında daha samimî ve daha gerçekçidir. Fakat diriler için yazılan methiyelerde — kasidenin bölümlerini anlatırken söylediğimiz gibi — tam gerçekçilik yoktur. Şair, methettiği kimsenin övmeye değer taraflarım aramaktan çok, değeri olsun olmasın, övmeye gerekli kavramlar yaklamaya uğraşırdı. Buna rağmen Bakî, Sokullu Methiyesinde samimî davranmıştır :

Kıldıkça şah-i âlemde Hak fazl-ü rahmeti
Versün Cenab-i Hazret-i Paşâye devleti

Sahibkıran-i asar-i iklim-i saltanat
Ol dem ki kıldı milk-i bekaya azimet

Ol cism-i pâki cânı gibi eyledi nihan
Âsûde kıldı hal-i ijipah ü raiyeti

Advertisement

Halk-i cihâne kırk sekiz gün duyurmadı
Bir hafta etti gayrler ancak bu haleti

Tedbir gör ki ermedi kimse hayaline
Âsaf cihanda gelse güreydi vezareti

Gayret kemerlerini kuşandı kılıç gibi
Aldı hisarı verdi Hûda feth ü nusreti

Uyhu gözüne girmedi çalıştı can ile
Çekti efendisi yoluna bunca zahmeti

Yârab kemal-1 lûtfuna kaldı senin heman
Pâşa kulun bu yolda temam etti hizmeti

Bâkî

Methiye ölü ve diriler için yazıldığı gibi, eşya ve hayvanlar için de yazılırdı. «Şeyh Galip’in Konya Mevlevihanesinin yemekhanesi için yazdığı gibi, mukaddes görülen kurumlar; yine örneğin Nefî’nin Dördüncü Murat devrindeki, padişaha ait atlar için yazdığı Rahşiye’ler gibi methiyeler de yapılırdı.»

Methiye Divan şairlerinin en çok kalem oynattığı bir alandı. Bunun nedenini, biraz da methedilen kimselerden elde edilen bağışlarda, yani para kazancında aramak gerektir. Bazı gazellerini övgü için yazan şairlerimizin de bulunduğunu, unutmamak lâzımdır.

C) FAHRÎYE (ÖVÜNME) BÖLÜMÜ

Bu bölümde şair kendisini över. Yazdığı kasideyle iftihar ettiğini, şairlikte ve kasidecilikte bir benzeri bulunmadığını, bu bölümün beyitleriyle anlatır.

Fahriye iki türlü yapılır. Birinci şekilde şair kendini över, ikinci durumda da meydana getirdiği şiirleriyle kıvançlanır. Yani şiirlerini över. Fahriye, daha açık bir anlatımla, şairin ya kendini ya da şiirini methetmek için yazdığı manzumedir.

Advertisement

Bugün, bir kimsenin kendi kendini övmesi çirkin ve ayıptır. Fakat eskide^ bu böyle düşünülmemiş, övünme bir nazım konusu haline getirlimiştir. Şair, değeri olsun olmasın kendini istediği kadar övmekte şerbetti ve kimse ayıplamazdı. Bu böyle olmakla beraber şairlerin çoğu, çok kez şiirlerini överlerdi. Çünkü ölümlerinden sonra kendilerim yaşatacak ve sonsuzluğa götürecek olan şey, şiirleriydi. Zenginlik, zengine ölümünden sonra bir şöhret bırakmazdı. Fakat şair, fakir de olsa, şiiriyle bir var olma zenginliğine sahiptir. Bu düşüncelerin etkisi altında şairler, şiirlerini öven fahriyeler yazmayı daha uygun buluyorlardı. Üç şairin fahriyelerinden, örnek olarak birer beyit veriyoruz :

Hakir bahma bana kimseden sağınma kemem
Fakir-i padişeh-âsü geda-yi muhteşemem

Fuzûlî

Minnet Hüdaya devlet ü dünya fenâ bulur
Bâkî kalır sahife-yi âlemde âdımız

Bâkî

Ben bu haletle tenezzül mü ederdim şi’re
Neyleyim kurtulamam tab’-i hevesnâkimden

Nerî

Divan Edebiyatı’ nda hikmet, tasavvuf, aşk ve rindlik konularına ait nazım türleri sıralaması da yapmak mümkündür. Fakat bu konular birbirlerine o derece sıkı sıkıya girmiş ve karışmışlardır ki, bunları, kesin çizgilerle birbirlerinden ayıracak bağımsız türlere rastlamak bir hayli güçtür. Kanımıza göre, böylesi bir ayırmaya emek harcamanın da bir faydası yoktur.

Örneğin Fuzûlî, klasik bir Divan şairi olduğu halde, bütün şiirlerinde rindliği ve tasavvufî aşkı terennüm etmiştir. Bu şiirleri karakter bakımından kesin çizgilerle birbirlerinden ayırmak güçtür. Bu böyle olduğu gibi, diğer Divan şairlerimizin eserlerinde de aynı zorlukla karşılaşırız.

D) TEGAZZÜL (GAZEL), BÖLÜMÜ :

Bu bölümün bundan öncekiler gibi kasidede bulunması zorunluğu yoktur. Yani kasidede gazel bölümünün bulunmaması, kasidenin karakterini bozmadığı gibi, bir eksiklik de sayılmaz. Zaten tegazzül denen bu bölüm gazel olarak bir nazım türü durumuna geldikten sonra, kasideyle ilişiğini kesmiş bulunuyor. Bununla beraber kasidelerde tegazzül bölümüne yer verilmiştir.

Advertisement

E) TAC BÖLÜMÜ :

Bu bölüm, şairin adının ya da mahlasının geçtiği bölümdür. Şair bir fırsatım bularak kendi adını, bu bölümü meydana getiren beytin birinci veya ikinci mısrasına yerleştirir.

F) DUA BÖLÜMÜ :

Bu bölümde methedilen kimsenin başarıya ulaşması ve geleceğinin ışıklı olması yolunda dua edici beyitler yer alır.


Leave A Reply